İslamda Evlilik ve Aile Huzuru

İslamda Evlilik ve Aile Huzuru

İslamda Evlilik ve Aile Huzuru

Aile, nikâh akdiyle kurulan, sevgi, merhamet ve sorumluluk bağlarıyla birleşmiş en küçük sosyal birimdir. Kur’an ve Sünnet’e göre aile, neslin korunması, iman ve ahlakın yaşatılması için bir sığınak ve terbiyegâhtır. Yani aile, insanın dünyadaki en küçük ama en güçlü sığınağıdır.

Her insanın küçük bir dünyası vardır; bu dünya bazen bir ev kadar küçüktür. Eğer o ev imanla inşa edilirse, aile hayatı dünyada dahi huzurlu bir cennete aday olur ve ahirette de cennet meyvesi verir. Fakat iman ve ahiret inancı eksik olduğunda, cennet olması gereken yuva, maalesef dünyada bile sıkıntılarla dolu bir cehennem azabına dönüşme riski taşır ve ahirette de bir fayda sağlamaz.

İslamda Evlilik ve Aile Huzuru

Yanlış Sebeplerin Tehlikesi

Bugün evliliklerin hızla sarsılmasının ardında çoğu zaman yanlış sebepler üzerine inşa edilmeleri vardır. Bir evlilik yalnızca güzelliğe, mala veya geçici heveslere dayandığında, bu sebepler ortadan kalktığında evlilik de dağılır. Oysa bir evlilik Allah (c.c.) rızası için kurulduğunda, temelleri o kadar sağlam atılır ki, çoğu fırtınaya karşı çok daha dirençli hale gelir. Çünkü bu niyet ebedîdir ve bu niyete bağlı sonuçlar da kalıcı bir değer taşır.

Nice evlilikler sadece dünyevi beklentilerle kuruluyor: “Güzel olduğu için”, “ekonomik durumu iyi olduğu için”, “eşya aldığı için” gibi sebeplerle yapılan evlilikler, kısa vadede mutluluk verse de uzun vadede yıkıma sürükler. Çünkü bu tür evliliklerde sevgi, fani şeylere bağlanmıştır. Zira bu sebepler geçicidir; güzellik solacak, mal bitecek, hevesler kaybolacaktır. Dünya nimetlerine dayalı bir bağ, ilk fırtınada kolayca kopar. Taraflardan biri imkânlarını kaybettiğinde ya da beklenen ilgiyi göstermediğinde evlilik çatırdamaya başlar.

Buna karşılık, evlilik Allah (c.c.) rızası için başlarsa, o evde sabır, sadakat ve huzur kök salar. Zira Allah’ın (c.c.) rızası değişmez bir gerçektir; ne yaş ilerleyişi, ne maddi sıkıntılar, ne de fırtınalar O’nun (c.c.) ebedi rızasını değiştiremez. Böyle bir evlilikte eşler, birbirine sadece dünyevi beklentilerle değil, ahiret yolculuğunda ebedi birer yol arkadaşı olarak bakarlar.

İçindekiler

Niyetin Sürekliliği ve Korunması

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: “Allah (c.c.) için evlendik” demek yetmez. Niyetin sürekliliği esastır. Eğer niyetler sonradan değişirse, o evlilikte huzur kaybolur. Aile huzuru ve mutluluğu, niyetin safiyetine bağlıdır. Bu noktada şunu unutmamalıyız: başlangıçta samimi bir niyetle atılan adım, ancak o niyet korunur ve beslenirse bereketini sürdürür. Hayatın zorlukları, maddi sıkıntılar veya karşılıklı kusurlar niyeti bulandırdığında evlilikte çatlaklar oluşabilir. Niyeti diri tutmak için eşlerin ortak ibadetleri, birbirlerine hayrı tavsiye etmeleri, Kur’an ve Sünnet ışığında sohbetler yapmaları ve düzenli dua etmeleri büyük önem taşır. Fakat niyet hep Allah’ın (c.c.) rızasında tutulursa, o yuva dayanıklı olur. Sebep ne kadar kuvvetli olursa, netice de o kadar kuvvetli olur. Allah (c.c.) rızası gibi sonsuz bir sebebe bağlanan evlilik, elbette sonsuz bir neticeye açılacaktır.

İman ve Aile Bağı

Üstad Bediüzzaman Said Nursî, Şualar adlı eserinde şöyle der: “Hem her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir.”

Eğer aile hayatında ahiret inancı hâkimse, eşler birbirine şöyle bakar: “Sen benim ebedi hayat arkadaşım olacaksın.” Böyle bir bakış açısı, evliliğin sadece günlük mutluluklarla sınırlı olmadığını; aksine ebedi bir yolculuğun başlangıcı olduğunu hatırlatır. İşte bu bakış, eşin yaşlılığını, kusurlarını ve eksiklerini daha anlayışla karşılamayı ve bu zorlukları aşmada sabrı kuşanmayı kolaylaştırır. Kişi bilir ki, aslında ahiret yolculuğuna hazırlanıyordur ve bu hazırlıkta yanında duran eş, onun en büyük destekçisidir. Bu manevi yolculukta karşılıklı sevgi, saygı, açık iletişim, anlayış, uzlaşma ve gerektiğinde affetme de evlilik bağını güçlendiren temel unsurlardır. Böylece evlilik bağı, sıradan bir birliktelikten çıkar, derin bir manevi yol arkadaşlığına dönüşür. İslami evlilik, doğru niyetlerle ve İslami esaslara uygun yaşandığında, bir ibadet biçimi olarak ahireti kazanmaya vesile olacaktır.

Huzuru Haramda Aramanın Çıkmazı

Ne yazık ki bazı insanlar evlilikte aradığı huzuru bulamadığında, bu huzuru Allah’ın (c.c.) yasakladığı kapılarda aramaya yöneliyor. Oysa haram kapılarında geçici ve aldatıcı bir haz bulunsa dahi, asla kalıcı ve gerçek bir huzur bulunmaz; bilakis uzun vadede daha büyük bir yıkım olur. Çünkü günah, vicdanı yaralar ve pişmanlık doğurur; kişinin kalbinde güven ve sadakati yok eder. Sonunda mutluluk sandığı şey, ağır bir yük ve huzursuzluk kaynağına dönüşür.

Nitekim zina, alkol ve sefahat gibi günahlar evlilikleri yıkmakta, aileleri dağıtmaktadır. Bu günahların ardından pişman olup tövbe edenler, evlerinin bereketini kaybettiklerini ama tövbeyle yeniden huzura kavuştuklarını itiraf etmektedirler. Bu da gösteriyor ki günahlara sarılmak hiçbir çözüm getirmediği gibi, aksine sorunların daha da derinleşmesine sebep olmaktadır. Gerçek huzur ve kalıcı mutluluk ise yalnızca Allah’ın (c.c.) helal kıldığı kapılardadır.

Hadislerle Evlilikte Sevgi

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, İman, 93)

Bu hadis, evlilikteki sevgiyle iman arasındaki bağı gösterir. Eşini Allah (c.c) rızası için seven kimse, aslında imanın bir gereğini yerine getirmektedir. Yüksek erdemler, güzellik, mal veya şöhret gibi dünyevi nitelikler, evlilikte meşru birer tercih sebebi olabilir; ancak sevginin yalnızca bu fani sebeplere bağlanması, gerçek imanın bir göstergesi değildir. Çünkü bunları herkes sever. Asıl mesele, bu dünyevi kriterlerin ötesinde, huysuz veya zor birini dahi Allah (c.c) rızası için sevebilmek, gerçek imanın ve Allah’a (c.c) teslimiyetin bir göstergesidir.

Çocuk Terbiyesi ve İman

Evliliğin en önemli meyvesi çocuklardır. Ancak mesele sadece nüfus çoğaltmak değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur: “Evleniniz, çoğalınız. Çünkü kıyamet gününde ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceğim.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 1; İbn Mâce, Nikâh, 1)

Buradaki maksat, sırf sayısal çoğunluk değildir. Asıl amaç, imanlı ve salih bir ümmet yetiştirmektir. Aksi takdirde, iman terbiyesi almamış çocuklar anne babalarının değil, toplumun bir yükü haline gelir.

Çocuk terbiyesi, hem anne hem de babanın hal ve davranışlarıyla şekillenir. Çünkü çocuklar birer ayna gibidir; gördüklerini yansıtırlar. Eğer anne-baba imanlı bir hayat sürüyorsa, ortak ibadetler, Kuran okumaları, dini sohbetler ve helal yaşam tarzlarıyla evin atmosferine sinen o iman, çocuk tarafından doğal bir şekilde içselleştirilir. Ama anne-baba sadece dünyalık endişelerle yaşarsa, çocuk da aynı çizgiyi takip eder.

Günümüzde birçok anne ve baba panik atak, kaygı ve huzursuzluk içindedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, çocuğunu koruyanın yalnızca kendisi olduğunu zannetmesidir. Oysa bütün dizginler Allah’ın (c.c.) elindedir. İnsan ne kadar şefkatli veya güçlü olursa olsun, çocuğunu mikroplardan, kazalardan ve ölümlerden mutlak olarak koruyamaz. Bunu bilmeyen ebeveyn, sürekli korku ve kaygı içinde yaşar ve bu huzursuzluğu evin içine de taşır.

Allah’a (c.c) iman, işte bu noktada devreye girer. Kişi bilir ki, Allah (c.c.) her şeyin sahibidir ve O’nun (c.c.) merhameti kulunun merhametinden daha fazladır. Bu teslimiyet, çocuğun eğitimi ve korunması konusunda hem anneyi hem de babayı rahatlatır, aileye huzur getirir. Ebeveynler, çocuklarına Allah’a (c.c) güvenmeyi öğreterek onların da ruhsal olarak daha dengeli bireyler olmalarına katkıda bulunurlar.

Anne ve Babaya Hürmetin Temeli

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Rabbin, yalnızca Kendisine ibadet etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘öf’ bile deme; onları azarlama; onlara güzel söz söyle.” (İsrâ Suresi, 17/23)

Ebeveynlerine hürmet etmeyen bir evlat, aslında Allah’a (c.c.) isyan etmiş olur. Çünkü anne-baba sevgisi, doğrudan Allah (c.c) sevgisinin bir parçasıdır. Çocuk bu imanı küçük yaşta öğrenirse, büyüdüğünde anne babasına bir yük olarak değil, bir emaneti olarak bakar. Böylece yaşlılık dönemlerinde onları hor görmek yerine hizmet etmeyi şeref sayar.

Ebedi Yol Arkadaşlığı

Sonuç olarak evlilik, sadece iki kişinin bir araya gelmesi değildir. O, Allah’ın (c.c.) rızasına yönelmiş bir ibadettir. İslami evlilikte ahiret inancı yerleşirse, eşler birbirini sadece dünyada değil, ahirette de hayat arkadaşı olarak görür. Böyle bir bakış, sabrı, sadakati, sevgiyi ve merhameti sürekli kılar.

Gerçek mutluluk, eşini Allah (c.c) rızası için sevmekte ve aile huzurunu imanla dünyada da huzurlu bir yuvaya dönüştürerek ahiretteki cennete hazırlanmaktadır.

Keşke Evlenmeden Bilseydim Diyeceğin 6 Madde

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir