HZ. ALİ NASIL İMAN ETMİŞTİR?
HZ. ALİ RESULULLAH’IN EVİNDE Mİ BÜYÜMÜŞTÜR?
MÜSLÜMAN OLAN İLK ÇOCUK KİMDİR?
HZ. ALİ MÜSLÜMAN OLDUĞUNDA KAÇ YAŞINDAYDI?
HZ. ALİ MÜSLÜMAN OLUNCA BABASI EBÛ TALİP NE TEPKİ VERDİ?
Hz. Ali(r.a.) beş yaşındayken Allah Resûlü(s.a.v.) ile eşi Hatice(r.a.) aralarında görüşürler ve Efendimiz(s.a.v.) “Hatice, amcam Ebû Tâlib bize zamanında çok yardımda bulundu ve şimdi iyice yaşlandı. Ben amcam Abbas’ı alıp Ebû Tâlib’in yanına gideyim. Amcam Abbas ile çocukların bakımını biz üstlenelim.” der. Allah Resûlü(s.a.v.) ve Hz. Abbas(r.a.), Ebû Tâlib’e giderler ve bu düşüncelerini söylerler. Ebû Tâlib “Akîl’i bana bırakın, kalanını alın!” der ve o gün on beş yaşında olan Ca’fer’i(r.a.) amcası Abbas’a(r.a.); beş yaşında olan Ali’yi(r.a.) ise Efendimiz’in(s.a.v.) evine verir. Allah Resûlü(s.a.v.) bu durum karşısında sevincini şu şekilde dile getirir: “Hatice ben öyle birini seçtim ki Allah(c.c.) onu benim için seçmiştir.” der.
Hz. Ali(r.a.) beş yaşından beri Efendimiz’in(s.a.v.) terbiyesi altında bulunuyordu ve o, eşsiz terbiyenin eseri olarak akranlarına göre feraset ve ahlâk bakımından üstün bir seviyedeydi.
Hz. Ali(r.a.) bir gün Efendimiz’i(s.a.v.) Hatice(r.a.) annemiz ile namaz kılarken gördü. Hayran hayran seyredip namaz bitince “Nedir bu?” diye sordu. Efendimiz(s.a.v.), “Ey Ali, bu Allah’ın(c.c.) seçtiği, beğendiği dindir! Ben seni bir olan Allah’a imân etmeye davet eder, insana ne faydası ne de zararı dokunmayan Lât ve Uzzâ’ya tapmaktan sakındırırım.” dedi. Hz. Ali(r.a.) bu teklif karşısında bakışlarını yere dikerek bir an durakladı. Sonra şöyle dedi: “Benim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu. Babam Ebû Tâlib’e danışmadan bir şey diyemem.” Efendimiz’e(s.a.v.) henüz davasını açıkça ilân etme emri gelmiş değildi. Bu sebeple Allah Resûlü(s.a.v.) Hz. Ali’yi(r.a.) “Ey Ali! Eğer söylediklerimi yaparsan yap. Yok eğer yapmayacak olursan gördüğünü ve işittiğini gizli tut. Kimseye bir şey söyleme!” diyerek ikaz etti. (İbni Kesîr, Sîre: 1/428.)
Hz. Ali(r.a.) bu ikaz üzerine sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığı ile birlikte gönlüne de aydınlık doğdu ve Efendimiz’in(s.a.v.) huzuruna giderek “Allah(c.c.) beni yaratırken Ebû Tâlib’e sormadı ki ben O’na(c.c.) ibadet etmek için gidip kendisine danışayım.” dedi ve Müslüman oldu. Müslüman olan ilk çocuk olma şerefini kazanan Hz. Ali(r.a.) o sırada on yaşında bulunuyordu. (İbni Hişâm, Sîre, 1/262.)
Onun iman ediş şeklinde adeta kendi iradesi ve Rabbi’nin inayetiyle “Ben batıp gideni sevmem!’ diyerek Rabbi’ni bulan Hz. İbrahim’in(a.s.) yolu vardı.
Enes b. Mâlik(r.a.) rivayet ediyor: “Peygamber(s.a.v.) pazartesi günü peygamber olarak görevlendirildi. Salı günü ise Ali(r.a.) ile birlikte namaz kıldı.” Bugünden sonrası için Hz. Ali(r.a.) şöyle diyor: “Bir deve yavrusu nasıl annesinin ardından ayrılmadan sürekli annesini takip ediyorsa ben de Efendimiz’i(s.a.v.) annesini takip eden bir çocuk gibi hayatım boyunca takip ettim.”
Efendimiz(s.a.v.) nübüvvet davasının yeni yeni yayılmaya başladığı sıralarda Hz. Ali’yi(r.a.) tedbir için iman ettiğini kimseye söylememesi konusunda tembihlese de bir insanın gönlü iman nuruyla aydınlandıktan sonra o insanın farklılaşmaması mümkün mü? Elbette mümkün değil. Onun için Hz. Ali’deki(r.a.) farklılığı annesi Fâtıma(r.a.) hemen fark etti ve bu durum onu fazlasıyla endişelendirdi. Eşi Ebû Tâlib’e “Dikkat et, oğlun Muhammed(s.a.v.) ile çok dolaşıyormuş sakın ona bir şeyler olmasın!” dedi.
Ebû Tâlib anlayışlı bir insandı. Durumu bizzat yeğeninden öğrenmek için bir gün Efendimiz(s.a.v.) ile Hz. Ali’yi(r.a.) takip etti. Onları Mekke’nin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Yanlarına varıp Efendimiz’e(s.a.v.) “Ey kardeşimin oğlu! Bu din, hangi dindir?” diye sordu. Efendimiz(s.a.v.) orada ona da tebliğde bulundu ve “Ey amca! Doğru yola dâvet edeceklerimin ve bu dâvete koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın! Putlara tapmaktan vazgeç ve bir olan Allah’a îmân et!” dedi. Bir an düşünceye dalan Ebû Tâlib, “Yeğenim, söylediklerin doğru. Eğer Kureyşlilerin beni kınanmasından korkmasaydım ben de seni tasdik ederdim. Sen yoluna devam et. Beni arkanda destekçi bulacaksın.” diyerek teminat verdi. Sonra da oğlu Ali’ye(r.a.) döndü ve “Senin üzerinde bulunduğun bu din nedir?” diye sordu. Hz. Ali(r.a.), “Babacığım! Ben Allah’a(c.c.) ve O’nun Resûlüne(s.a.v.) iman ederek O’nun(s.a.v.) Allah’tan(c.c.) getirdiklerini de tasdik ettim. O’na(s.a.v.) uydum ve O’nunla(s.a.v.) birlikte namaz kıldım.” dedi. Bunun üzerine Ebû Tâlib, “Ey oğlum! Amcaoğlunun dinine sana da isteyerek girmek yaraşır. O seni ancak hayra dâvet eder. Ona itaat et!” (İbni Hişâm, Sîre, 1/264.) diyerek hem Efendimiz’i(s.a.v.) hem de Hz. Ali’yi(r.a.) mutlu etti. Sonra da oradan uzaklaştı.
Eve dönen Ebû Tâlib’e hanımı Fâtıma binti Esed(r.a.) telaş ve öfkeyle “Nerede oğlun? Hizmetçim Ciyad mevkiinde onu Muhammed(s.a.v.) ile namaz kılarken görmüş. Oğlunun dinini değiştirmesini uygun mu görüyorsun?” diye sordu. Ebû Tâlib ise ona “Sus! Vallahi amcaoğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak elbette herkesten çok ona düşer.” diyerek endişe gerektirecek bir durum olmadığını ifade etti. Sonra da “Eğer nefsim Abdülmüttalib’in dinini bırakmak hususunda bana itâat etmiş olsaydı ben de Muhammed’e (s.a.v.) tabi olurdum. Çünkü o halîmdir, emîndir, tâhirdir.” (İbni Hişâm, Sîre, 1/264; İbn-i Sa’d, Tabakât, 8/18; Taberî, 2/214.) dedi.
Ebû Tâlib bir süre sonra diğer oğlu Ca’fer(r.a.) de iman edince ona “Koş, Ali(r.a.) Muhammed’in(s.a.v.) sağında! Sen de solunda namaza dur. O(s.a.v.) sizi kötülüğe götürmez!” dedi.