Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Aişe (r.a.) Neden Savaştı?
Cemel Vak’ası Neden Oldu?
Cemel Vak’ası Kimin Döneminde Olmuştur?
Hz. Ali(r.a.) halife olduğu anda Beyt’ül Mâl’dan (devlet hazinesinden) verilen bazı ödemeleri diğerlerine nazaran fazla verildiği için keser. Hatta kestiği gelirlerden birisi de abisi Akîl’in(r.a.) geliridir. Akîl(r.a.) bu duruma “Sen beni Medine’de sıradan bir adamla eş mi tutacaksın?” diye itiraz etse de Hz. Ali(r.a.) gelirleri adil dağıtmak istediği için bazılarını kesmede dirayetli davranır. Bu davranışının neticesinde kendisine karşı bir cephe oluşmaya başlar.
Daha sonra Hz. Ali(r.a.), bir iki istisna dışında Hz. Osman’ın(r.a.) atadığı valileri de azleder. Muğire b. Şu’be (r.a.) dâhil birçok sahâbi Hz. Ali’ye(r.a.) ‘’Valileri bir anda görevden alma! Alacaksan da önce davet et. Seni tanısınlar, sonra azlet!” dese de Hz. Ali(r.a.) “Ben Osman’a(r.a.) tavsiye ettiğimi kendim nasıl yapmam? Yarın görevden alacağım insana karşı şimdi neden iki yüzlülük yapayım?” diye cevap verir. Fıtraten böyle bir kişiliğe sahip olan Hz. Ali(r.a.), hep dosdoğru istikamettedir. O yüzden de kendisine verilen bu tavsiyeleri dinlemez ve valileri görevden alır. Hz. Ali(r.a.) valileri azledince iki yerde problem çıkar. Bu yerlerden birisi Şam diğeri ise Mekke’dir. Şam’da Muâviye b. Ebû Süfyân(r.a.) valiliği bırakmaz ve yeni gelen valiyi yıllardır Emevî saltanatı kurmaya çalıştığı Şam’a sokmaz. Mekke’de ise Âişe(r.a.) annemizin etrafında toplananlar gönderilen valiyi kabul etmeyip geri çevirirler. Böylece Hz. Ali’nin(r.a.) atadığı valiler Şam ve Mekke dışında görevlerini alırlar.
Bu hadiselerin yanı sıra toplumda bir de Halife Osman’ın(r.a.) şehâdeti bir çığlık olarak büyümeye devam eder ve Hz. Osman’ı(r.a.) katledenler dönüp Osman’ın(r.a.) katillerini yine Hz. Ali’den(r.a.) isterler. Bununla da kalmayıp çevreye hâşâ sanki Hz. Osman’ın(r.a.) katledilme sebebi Hz. Ali’ymiş(r.a.) gibi bir hava yayarlar. Anlayacağınız oyun içinde oyun vardır. O kişiler kendilerine ıslah ediciyiz derler ama bozguncuların ta kendileridir.
Hz. Osman(r.a.) şehit edilmeden önce Hz. Âişe(r.a.) annemiz Hac için Mekke’ye gitmiş ama onun şehâdetini duyunca hemen geri gelmiştir. Hz. Âişe’nin(r.a.) etrafında toplananlar katillerin cezalandırılmasını istese de Hz. Ali(r.a.) onlara defalarca şunu söylemiştir: “Sizler katilleri isteyerek daha fazla insanı öldürüyorsunuz. Eğer katilleri biliyorsanız söyleyin. Ben halifeyim hemen cezalandırayım. Ama eğer katilleri bilmiyorsanız zan ile orada bulunanlar herkesi cezalandıramayız! Çünkü öyle yaparsak birçok insanı öldürerek suçsuzları da katletmiş oluruz. Bana esas katilleri bulmam için biraz zaman verin!”
Hz. Ali’nin(r.a.) bu vakti istemesinin sebebi şudur: Adaleti hakkıyla uygulamak, yargılamak ve ceza kesmek muktedir devletlerin yapabileceği bir şeydir. Oysa Hz. Ali(r.a.) halifeliği daha yeni devralmıştır ve valiler değiştiğinden sistem henüz tam olarak kurulamamıştır. Bunun için adaletin Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve Hz. Ömer(r.a.) dönemindeki gibi muazzam bir şekilde uygulanması mümkün değildir. Bunu bilen Hz. Ali(r.a.) devlette yeterli gücü bulamadığından zaman kazanmak istemiştir. Ama bu esnada Âişe(r.a.) annemizin etrafına hem Hz. Ali’ye(r.a.) muhalefet cephesi hem de azledilen valiler toplanmıştır. Mekke’de Hz. Talha(r.a.) ve Hz. Zübeyr’in(r.a.) de aralarında bulunduğu, “Biz Osman’ın(r.a.) katillerini istiyoruz!” diyen büyük bir güruh ortaya çıkmıştır.
Ortam son derece karışıktır ve Hz. Ali’nin(r.a.) karşı karşıya kaldığı zorluklar çok büyüktür. Bu karışık durum karşısında problemleri artıran ve buhranın vehâmetini doruğuna vardıran bir hareket daha başlamıştır. Hz. Âişe(r.a.) mazlum ve şehit Hz. Osman’ın(r.a.) intikamını almak için herkesi toplanmaya ve bir araya gelmeye çağırmış ve neticede etrafında toplanan üç bin kişilik bir orduyla yola çıkmıştır. Ama ordunun bir kısmı yolda “Hz. Ali(r.a.) ölürse kim halife olacak?” diye sorduklarında “Hz. Osman’ın(r.a.) evlatları!” cevabını alınca iki bin kişi yoldan geri dönmüştür. Âişe(r.a.) annemiz ise kalan bin kişilik orduyla Basra yakınlarındaki bir yerde konaklamıştır.
Hz. Âişe(r.a.) bir yere gelip orada köpek havlamalarını duyunca çok farklı bir hâlet-i rûhiyeye bürünmüş ve geri dönmek istemiştir. Yanındakiler “Ey mü’minlerin annesi, neden?” diye sorunca da “Burası Hav’eb değil mi? Bir gün hücre-i saadette Resûlullah(s.a.v.) ile oturuyorduk. Allah Resûlü(s.a.v.) ‘Hav’eb köpekleri size havladığında ne yapacaksınız? Siz haksız mı olacaksınız?” dedi. Biz O’nun(s.a.v.) dediğini tam anlayamadığımız için hafif güldük. Sonra Allah Resûlü(s.a.v.), bana döndü ve: ‘Dikkat et Hümeyrâm, o haksız sen olmayasın!’ buyurdu. Resûlullah(s.a.v.) bunu önceden söylemişti. Burada benden ötürü bir hadise olacak. Ben bunu istemiyorum.” demiştir. Bunun üzerine Abdullah b. Zübeyr(r.a.) ile birlikte bir grup sahâbî, bulundukları yerin adını belirleyen rehberin yanıldığını ısrarla söylemişler, Zübeyr b. Avvâm(r.a.) da “Belki Allah Teâlâ senin sayende mü’minlerin arasını düzeltecektir” diyerek onu yola devam etmeye ikna etmişlerdir.
Bir tarafta Âişe(r.a.) annemiz ve yanında cennetle müjdeli iki sahâbi Hz.Talha(r.a.) ile Hz. Zübeyir(r.a.); diğer tarafta ise Hz. Ali(r.a.) ordularını topladı. Hz. Ali(r.a.) savaş olmaması için karşı tarafa defalarca elçi yolladı. En son da Ka’kâ b. Amr’ı(r.a.) gönderdi. Ka’kâ(r.a.) gidince “Bir adam için altı yüz kişiyi öldürdünüz, altı bin kişi şu an size muhalefet ediyor. Bu hayatlara nefret girerse yıllarca bu kanı durduramazsınız. Fitne kapısından bir kere girilirse bu kapıdan bir daha çıkılamaz, çok insana yazık olur!” diyerek karşı cephenin hepsini ikna etti. Sabah namazı vakti sulh için anlaşılacak, Mekke’den gelen ordu geri dönecek ve Hz. Ali(r.a.) Şam’a yürüyecekti. Onlar bu kararı alırken, başlarında Abdullah ibni Sebe’nin bulunduğu fitneci güruh hemen bir düzenek tertip ederek, gece vakti iki tarafın da çadırlarına saldırdılar. Böylece verilen sözler tutulmamış gibi gözüktü. Hz.Talha(r.a.), Zübeyr(r.a.) ve Âişe(r.a.); Hz. Ali’(r.a.) sözünü bozdu sanarken Hz. Ali(r.a.) de onlar sözünü tutmadı sandı. Böylelikle binlerce insanın şehit olduğu Cemel Vak’ası gerçekleşti. Hz. Ali’nin(r.a.) gayretleri fitneyi söndürmeye yetmedi ama o gayretine savaşın en çetin anlarında bile devam etti.
Hz. Ali(r.a.) her fırsatta kendi askerlerine “Sakın kılıçlarınızı öldürmek adına kullanmayın! Kaçanların peşine düşmeyin, öldürdüğünüzün mallarını almayın! Onların malı ganimet malı değildir. Mümkünse onlara zarar vermeyin!” diye bağırıyordu.
Hz. Ali(r.a.) bir ara Hz. Zübeyr(r.a.) ile yan yana gelince ona Zübeyr’in(r.a.) faziletlerini hatırlattı ve “Allah Resûlü’nün(s.a.v.) havarisi, onun kardeşine kılıç mı çekiyor? Sen Efendimiz(s.a.v.) ile bahçede otururken karşınızdan ben geliyordum da Efendimiz(s.a.v.) ‘Ey Zübeyir(r.a.)! Gün gelecek sen haksız yere Ali’ye(r.a.) kılıç çekeceksin!’ demişti, hatırladın mı? O gün bu gündür Ey Zübeyr(r.a.)! Gel bu kardeş kavgasını bitirelim!” dedi. Hz. Zübeyr’in(r.a.) kılıcı elinden düştü. Çünkü Resûlullah’ın(s.a.v.) o hadisini hatırlamıştı. Yaptığından pişman olan Hz. Zübeyr(r.a.) Medine’ye doğru yola çıktı. Bunu gören Hz. Ali’nin(r.a.) askeri Amr b. Cürmüz, Zübeyr’in(r.a.) peşine takıldı ve Saffan’da onu şehid etti. Hatta yaptığı bu davranıştan memnun olacak zannıyla Hz. Zübeyr’in(r.a.) kanlı kıyafetlerini de savaşın ortasında Hz. Ali’ye(r.a.) getirdi. “Müjdemi isterim Ey Ali(r.a.)! Zübeyr’i(r.a.) öldürdüm.” dedi. Hz. Ali(r.a.) ona “Resûlullah(s.a.v.) “Onlar benim cennet komşularım!’ buyurmuştu. Sen cennet komşularının katilisin. Seni cehennemle müjdelerim!” diye karşılık verdi ve saatlerce ağladı. Hz. Zübeyr’i(r.a.) şehit eden bu şahsın daha sonrasında intihar ettiği söylenir.
Bir süre sonra Hz. Ali(r.a.) savaşta Hz. Talha’ya(r.a.) denk geldi ve ona Talha’nın(r.a.) faziletlerini hatırlatıp “Ey Talha, gel bu fitne ateşini birlikte söndürelim!” dedi. Hz. Talha(r.a.) da pişman olup savaştan geri çekilmek istedi. Ama Mervân Bin Hakem “Talha geri dönerse Zübeyir’in geri dönüşü gibi olmaz! O da giderse ordumuz dağılır!” diyerek onun üstünü bir örtü ile kapattı ve zehirli mızrağı Hz. Talha’nın(r.a.) ayağına sapladı. Hz. Talha(r.a.) şehit olmadan önce yerde acılar içinde kıvranırken yanından geçen Hz. Ali’nin(r.a.) askerini çağırdı ve “Allah’ın huzuruna Hz. Ali’ye(r.a.) bîatımı yenileyerek gitmek istiyorum!” diyerek orada halifeye bîatını yeniledi.
Tüm savaş Âişe(r.a.) annemizin devesinin etrafında dönüyordu. Cemel “deve” demekti ve vak’aya “Cemel Vak’ası” denmesi de bundandı. Hz.Ali(r.a.) savaşın en kızgın anlarının Hz.Âişe’nin(r.a.) devesinin etrafında gerçekleştiğini görünce hemen Mâlik b. Ejder’i(r.a.) deveyi öldürmesi, kardeşi Muhammed b. Ebû Bekir’i de ablası Âişe’yi(r.a.) koruması için gönderdi ve ordu komutanının devenin bacaklarını kesmesi sonucu kardeş kavgası son buldu. Hz. Âişe(r.a.) yanına gelen Hz. Ali’ye(r.a.) “Sen galip geldin, artık müsamahalı davran” dedi. Hz. Ali(r.a.) de hem Âişe’ye(r.a.) hem de onun yanında savaşa katılanlara son derece iyi davrandı. Savaşta ölen müslümanları bizzat gömdürdü ve Basra’ya girmeden önce ordusuna yağmadan sakınmalarını ve kimseye dokunmamalarını emretti. Medine’ye dönmek üzere Basra’dan ayrılacağı sırada Hz. Âişe’yi(r.a.) bizzat uğurlamaya gitti. Hz. Âişe(r.a.) meydana gelen olaylardan dolayı mü’minlerin birbirlerini incitmemelerini, kendisiyle Hz. Ali(r.a.) arasında şahsî herhangi bir kırgınlık bulunmadığını, onun iyi ve seçkin bir kişi olduğunu söyledi. Kendisine refâkat edecek heyete Basralılar’ın ileri gelenlerinden kırk kadın, kırk kadar da erkek memur edildi. Hz. Âişe(r.a.) kardeşi Muhammed(r.a.) ile birlikte 1 Receb 36 (24 Aralık 656) tarihinde Basra’dan ayrıldı. Önce Mekke’ye gitti, hac ibadetini eda ettikten sonra Medine’ye geçti ve hayatının sonuna kadar orada kaldı. Hz. Ali(r.a.) de Kûfe’den devleti yönetmeye başladı.