Namazın Önemi ve Mahcubiyet
Farz edelim ki, bir gün evde oturuyorsun. Yıllardır sahip olduğun her şeyin aslında bir yerden sana gönderildiğini öğreniyorsun. Gömleğin, ceketin, evin, araban, yediklerin, içtiklerin.. Hepsi sana hediye olarak gelmiş. Öğreniyorsun ki, Almanya’da yaşayan bir dayın var ve bu güzelliklerin hepsini o gönderiyormuş. Sen bu dayıyı tanımıyorsun, hatta varlığından bile haberin yoktu ama meğer hayatındaki her ikram, onun eliyle sana ulaşmış. Bir gün sana haber veriliyor: O dayı, seni görmeye geliyor. O anki hissini düşün! “Bana bunca iyiliği yapan kişiyi asla karşılamamazlık edemem. İki elim kanda olsa da onu görmek zorundayım” dersin. Minnet duygun kabarır, içindeki şükür barajı taşar, seni o dayıya koşturur.
Allah (c.c.); bizi yokluktan varlığa çıkarmış, insan gibi şerefli bir mahluk yaratmış ve üzerimize anne, baba, evlat, göz, akıl, sıhhat gibi sayamayacağımız nimetler giydirmiştir. Bunları satın almadık, hak da etmedik; O (c.c.) verdi.
Bu nimetlerin şükrü ise, Rabbimizin (c.c.) davetiyle huzuruna çıkmaktır. Bu nimetlerin sahibine duyduğumuz minnet bizi O’na (c.c.) koşturur. “Ben bunca nimeti aldım, bu kadar ikramın sahibini görmeye gitmemek olur mu?” hissiyle yanar içimiz. Rabbimizin (c.c.) huzuruna çıkmak isteriz. Bu davetin ismi ise ‘namaz’dır.
“Eğer Allah’ın (c.c.) nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız.” (İbrahim Suresi, 34)
Bazı insanlar nimetleri sadece maddi değerle ölçer. Sanki zenginlik sadece banknotla, altınla, mülkle sınırlıymış gibi bir algıya kapılırlar. Ama bir an durup düşünelim: Gözünü ver, karşılığında sana İstanbul’u verelim desek kabul eder misin? Elbette etmezsin. O zaman demek ki elimizde, dünyanın en değerli şehirlerinden bile kıymetli nimetler var.
Yine soralım: Aklını ver, sana Cennet verelim? Akılsız bir insan için Cennet neye yarar? Ya da sağlığını ver, mal verelim. Oysa insan sağlığıyla para kazanabilir ama parayla sağlık alamaz. Tüm bunlar gösteriyor ki, elimizde bulunan nimetlerin büyük bölümü parayla edinilemez; bunlar bizzat Rabbimizin (c.c.) ihsan ve ikramıdır.
Tüm bu nimetler, bizde bir minnettarlık hissi uyandırır. Namaz, bu hissin eyleme dönüşümü, secdeyle ifade edilmesidir.
Sadakat ve Namaz
Peki, bize bunca ikramda bulunan Rabbimiz’e (c.c.) bunların karşılığını nasıl verebiliriz? Bu sonsuz nimetlere karşı ne yapsak yeterli olur?
Risale-i Nur’da anlatılan çarpıcı bir temsil vardır: Bir padişah, halkından hediye kabul edeceğini ilan eder. Herkes en kıymetli hediyelerini hazırlayarak padişahın huzuruna çıkar: biri yakut, diğeri zümrüt, kimisi inci ve altın getirir. Ancak içlerinden biri, elinde sadece paslı bir demir parçası ile gelir. Mahcup bir hâlde padişahın huzurunda der ki: “Ey sultanım! Bu getirdiğim şeyin sizin katınızda bir değeri olmadığını biliyorum. Lakin eğer elimde olsaydı, diğerlerinin sunduğu kıymetli hediyeleri hatta onların bir mislini daha de size arz etmek isterdim. Bu güzel hediyeleri, kendi adıma size takdim ediyorum.”
Padişah, bu mahcup kulun niyetini ve sadakatini o değerli hediyeler kadar, hattâ daha üstün kabul eder. Çünkü sultanın hediyeye ihtiyacı yoktur, her şey zaten ona aittir. Kendisine verilen hediyeleri halkının sadakat ve hürmetlerinin bir nişanesi olarak kabul eder. Mesele hediye değerinden öte, kalpteki sadakat ve teslimiyettir.
Bu temsil bize şunu öğretir: Namazın bu kadar önemli olmasının sebebi, sadakat meselesidir. Allah (c.c.), ibadetimize muhtaç değildir. Ancak O (c.c.), kimin daha sadık olduğunu görmek ister. Niyetimiz, itikadımız ve sadakatimiz, bu ibadetleri makbul kılar. Demek ki Allah (c.c.) katında asıl değerli olan, kulun samimiyeti ve sadakatidir.
İçindekiler
Mahlukatın İbadetini Temsil Etmek: Ettehiyyatü Lillah
Namazda okuduğumuz “Ettehiyyatü lillah” cümlesi, bütün hediyeleri kendi namına sultana sunan adam gibi sadece kendi ibadetimizi değil, bütün mahlukatın ibadetini Allah’a (c.c.) sunma niyetidir. Mahlukatın ibadeti şuursuz, insanın ibadeti ise şuurludur. Şuursuz mahlukatın ibadetini şuurla okuyarak Yaradan’a (c.c.) şuur ile takdim etmenin ismidir ettehiyyatü lillah. “Bir bülbül olsaydım, onun ötüşünü de Rabbime (c.c.) takdim ederdim” hissidir.
Mahcubiyet ve Ucup
Tüm bu nimetler karşısında insanın kalbinde oluşan en doğal duygu mahcubiyettir. Çünkü nimetlerin karşılığında verebileceğimizi sandığımız ibadet bile yeterli değildir. Zira Efendimiz (s.a.v.) bir hadiste buyurmuştur ki:
“Kimse ameliyle Cennete giremez. Ben bile. Ancak Allah’ın rahmeti ile.” (Buhari, Rikak, 18; Muslim, Sifat al-Munafiqun, 71)
Bu mahcubiyetin zıttı ise ucup, yani amele güvenmektir. Ucup, Allah’a (c.c.) sanki bir şey vermiş gibi kibirlenmektir ve amellerin sevabını iptal eder.
“Sana bir iyilik isabet ederse Allah’tandır (c.c.), bir kötülük isabet ederse nefsindendir.” (Nisa Suresi, 79)
Her hayrın kaynağı Allah’tır (c.c.), şer ise nefsimizin sonucudur. Bu bakışla bakmayı öğrenen kul, her an muhtaçlığını ve aczini hisseder.
Bir tarla düşünsek ve bizim vazifemiz sadece musluğu açmak olsa. Tarlanın işlenmesi, tohumu, toprağın bereketi, güneşin ışığı, havadaki oksijen vb. geri kalan her şey bizim dışımızdaki sistemlerin ürünüdür. Yıl sonunda tarla yüz milyon liralık ürün verse, bunun tamamı bize mi aittir? Hayır. Bizim payımız sadece musluğu açmak kadardır. Ama aynı musluğu açmazsak, kuruyan tarla yüz milyon zarara uğrar ve bu tamamen bizim ihmalimizden kaynaklanır. İşte iyilikte hissemiz çok az, ama kötülük ise büsbütün bize aittir.
Bu farkı idrak eden kul, yaptığı hayırdan dolayı gururlanmaz; bilakis aczini ve muhtaçlığını daha çok hisseder. Bu hal de secdeyle, yani namazla ifade bulur.
Namazda Mahcubiyet ve Kabule Dair Hikmet
Namaz, Allah’ın (c.c.) huzuruna kabuldür. Bu kabul bir lütuf, bir ihsandır. Şayet bir insan namaz kılamıyorsa; bu, ibadeti yapamamasından değil, huzura kabul edilmemesindendir.
Kulluğun özü, bu mahcubiyet hissiyle secdeye kapanmaktır. Rabbimizin (c.c.) huzurundan uzak kalmaktan korkarak, sığınacak tek kapı olarak Allah’ı (c.c.) bilmektir. Bu, sadece bir ritüel değil; çaresizlik, acziyet ve muhtaçlığın ifadesidir. Gerçek kul, o huzura kabul edilmenin şükrüyle secde eder, her secdesinde “beni huzurundan mahrum etme ya Rab (c.c.) !” diye niyaz eder.
Rabbim( c.c.) bizleri; mahcubiyet hissiyle dolu, sadakatle bezenmiş, ucup ve gururdan arınmış, kabul edilmiş namaz ehli kullarından eylesin. Âmin.




