Namazda Dikkat Dağıtan Hatalar ve Çıkış Yolları
Namaz, müminin miracı ve kulluğun en büyük tezahürüdür. Bir Müslüman için imandan sonra en önemli ibadet namazdır; çünkü kul ile Rabbi (c.c.) arasındaki en kuvvetli bağdır. Namazdan zevk almak, ibadetin ruhunu hissetmek ve huşuyu tatmak, bir müminin kalbini huzura erdirir ve ibadetlerini lezzetle yapmasına vesile olur. Ancak namazda huşuyu yakalamak ve konsantre olmak her zaman kolay olmayabilir. Namazdaki huşumuzu bozan bu hatalardan arınmak için, dikkatimizi dağıtan sebepleri ve çözüm yollarını bilmek büyük önem taşır.
Namazda Dikkat Dağıtan Hatalar Nelerdir?
Namaz kılınan mekânda ses, ışık veya gürültü gibi dikkat dağıtıcı unsurların bulunması huşumuzu bozar. Namaz sessizlik ve kalbi huzura hazırlama ibadetidir. Günümüzde bazı kimseler namaza başlamadan önce fon müziği açarak güya huşulu bir ortam oluşturmaktadırlar. Bu yanlış bir uygulamadır. Başka bir yanlış ise, namaz kılınan ortamda etrafta çocuklara ait oyuncaklar, resimler, karmaşık desenli cisimler bulundurulmasıdır. Bu gibi ortamlar kişinin namazda dikkatini dağıtabileceği için uygun değildir. Namaz, tüm dikkatin sadece Allah (c.c.)’a yöneltilmesi gereken bir ibadettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e üzerinde nakışlar bulunan bir elbise hediye edilmişti. O elbiseyle namaz kıldıktan sonra Hz. Âişe (r.a.)’nin rivayetiyle:
“Resûlullah (s.a.v.) üzerinde nakışlı bir hamîsa (süslemeli elbise) ile namaz kıldı. Namazdan sonra:
‘Bu beni namazda şaşırttı. Bunu Ebû Cehm’e geri götürün ve onun sade bir elbisesini getirin!’ buyurdu.” (Buhari, Salat, 18; Müslim, Salat, 90)
Namaz ortamı sade ve temiz olmalı; özellikle sabah, akşam ve yatsı namazlarında sadece secdeyi görecek kadar bir ışık olmalı, duvarlarda dikkat çekici unsur bulunmamalı, sessizlik sağlanmalı ve kalp huzura hazırlanmalıdır. Bu şekilde, namazın ruhunu yakalamak ve huşu ile ibadet etmek mümkün olur.
İçindekiler
Namazdan Önce Açlık, Uyku ve Tuvalet İhtiyacı Giderilmeli mi?
Açlık, uyku ya da tuvalet ihtiyacı giderilmeden kılınan namaz, kalbin başka yerlere kaymasına sebep olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Yemek hazırken ve kişi def-i hâcet (idrar veya büyük abdest) sıkıntısı içindeyken namaz kılınmaz.’” (Buhari, Ezan, 42; Müslim, Mesacid, 68)
İbadetin hakkını verebilmek için önce bedensel ihtiyaçların karşılanması gerekir. Mesela bir kimse yemek hazır olduğu halde aceleyle namaza durursa zihni yemekle meşgul olur. Ya da abdest sıkıntısı varken namaza durmak, namaz boyunca huzuru bozar. Yine uykusuzluk sebebiyle başı düşen bir kimse, ne okuduğunu ve ne yaptığını bilemez hale gelir. Bu durumu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle ifade eder:
“Sizden biriniz namaz kılarken uyku hali bastırırsa, kendisinden bu hal gidinceye kadar yatsın. Çünkü uykulu vaziyette namaz kılan kimse, belki de bilmeyerek, istiğfar edip Allah’tan bağışlanma dileyeceğim derken kendine söver, beddua eder.”” (Buhari, Teheccüd, 18; Müslim, Müsafirin, 223).
En doğrusu, namazdan önce bu ihtiyaçları gidermek ve zihni tamamen Allah (c.c.)’ın huzuruna hazır hale getirmektir.
Kimin Huzuruna Çıktığını Bilmek Neden Önemli?
Namaz, kulun Rabbine (c.c.) en yakın olduğu, dünya meşgalesinden tamamen sıyrılarak sadece Allah’a (c.c.) yöneldiği en büyük ibadettir. Namaz kılarken huzuruna çıktığımız zat, âlemlerin Rabbi (c.c.), sonsuz kudret ve merhamet sahibi Allah (c.c.)’tır. Kul, namazda bu yüce makamın farkında olmalı ve kimin huzurunda olduğunu idrak etmelidir. Aksi halde kalpteki odak ve teslimiyet zayıflar, namaz kuru bir beden hareketine dönüşür.
Nitekim sahabe ve tâbiinden birçok zatın namaza durmadan önce yüzlerinin sarardığı, kalplerinin çarptığı, vücutlarının titrediği rivayet edilir. Onlar, “Kimin huzuruna çıkacağını biliyor musun?” diyerek bu idrakle hareket eder, her rekatta Rabbine (c.c.) yönelmenin ciddiyetini yaşarlardı.
Namazda Kalbin Teslimiyeti Nasıl Sağlanır?
Namaz, kulun Allah’a (c.c.) yükselişini simgeleyen bir nevi mirâcıdır. Namazdaki her bir fiilin anlamını idrak etmek, kalbi bu ibadete bağlar. İftitah tekbirinde ellerimizi kaldırırken, dünyayı ve mâsivâyı arkamızda bırakıp yalnızca Allah’ın (c.c.) huzuruna durduğumuzu düşünmek kalbi diri tutar. Rükû, Rabbimize (c.c.) boyun eğişimizin ve teslimiyetin ifadesidir. Secde ise kulluğumuzun zirvesi ve Allah’a (c.c.) en yakın olduğumuz andır. Tahiyyat esnasında otururken, Rabbimize (c.c.) dua ve selamlarımızı sunduğumuzu idrak etmek de büyük önem taşır. İşte bu sebeplerle; namazın her hareketinin manasını bilmek ve idrak etmek, ibadeti sadece bedenle değil kalple de yaşamamıza vesile olur.
Vesvesenin Namaza Etkisi ve Bediüzzaman’dan Tavsiyeler
Namazda unutulmuş işler, yemekler, hayaller aniden zihne gelir. Bu şeytanın vesvesesidir. İnsan, namazda yıllar önce unuttuğu bir eşyayı, bir sözü, hatta hiç aklına gelmeyecek yiyecekleri bir anda hatırlayıverir. O anlarda kalp huzurunu kaybeder ve dikkat dağılır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki:
“İnsan namaza durunca şeytan ona gelir ve ‘şunu da hatırla, bunu da hatırla’ diye vesvese verir. Nihayet insan kaç rekat kıldığını bilmez hale gelir.”(Buhari, Salat, 23; Müslim, Salat, 89)
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de vesvese için “Vesvesenin ilacı, ilimdir, marifettir. Cehalet onu davet eder.“ diyerek bilginin vesveseyi bertaraf edeceğine işaret eder (21. Lem’a, Vesvese bahsi). Vesvesenin şeytandan geldiğini bilmek ve kalbi Rabbimize (c.c.) yöneltmek, bu tuzaktan kurtulmanın en güzel yoludur.
Her Namazı Son Namaz Gibi Kılmanın Önemi
Her namazı son namazımız gibi kılmak, kalbi derin bir huşuya sevk eder. Namazdan önce sanki az sonra ölüme gidecekmişiz gibi bir ruh haliyle hareket etmek, ibadeti en samimi şekilde eda etmeye vesile olur. Düşünün ki az sonra hayati bir ameliyata gireceksiniz ve bu kıldığınız namaz, sizin son namazınız olacak. İşte bu şuur kalbi derinden etkiler ve namaza ayrı bir mana kazandırır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir sahabeye şöyle nasihat etmiştir:
“Namaza kalktığında, dünyaya vedâ eden bir kimse gibi namaz kıl! ” (İbn Mace, Zühd, 15; Müsned, 5/412)
Hayatın garantisi yoktur, her an son ibadetimiz olabilir. Bu bilinçle kılınan namaz, ruha büyük bir lezzet ve huzur verir.
Namazda huşuyu sağlayan asıl kuvvet, sağlam bir imandır. İman zayıflığı, dikkatsizliğin temel sebebidir. İman, kalbi Allah’a (c.c.) bağlayan en güçlü iptir ve bu bağ kuvvetlendikçe namazdan alınan manevi lezzet artar. Bu sebeple imanımızı kuvvetlendirecek Kur’an ve Risale-i Nur okumalarına, tefekküre, manevi derslere ve faydasız işlerden, dedikodudan, gafletten uzak kalmaya özen göstermeliyiz. Ancak bu şekilde kalbimiz namazda gerçek huzuru ve huşuyu bulabilir.