Namazın Şekliyle Manası Birlikte Olmalıdır
Namaz, sadece bireysel bir ibadet değil; bizim için Allah (c.c.) ile buluşma anıdır. Bu buluşma, hem zahiri şekliyle hem de içsel anlamıyla tam bir bütünlük taşır. Çünkü namaz, bizim kulluğumuzun bir özeti gibidir. İmanımız ne kadar derinse, bu buluşmadan alacağımız huşû ve manevî tat da o kadar artar. Çünkü namazda hissedeceğimiz huzur ve huşû, fıtrîdir; dıştan gelen bir emirle değil, içimizden doğan bir hâl ile meydana gelir. Tıpkı biri bize “Hadi uyu” dediğinde hemen uyuyamadığımız gibi… Huşû da aynı şekilde, iman hakikatlerini derinlemesine kavradığımızda kendiliğinden oluşan bir neticedir.
Bu noktada yalnızca namazın anlamıyla yetinelim dersek yetersiz kalır. Nasıl ki güzelce hazırlanmış bir kek hamuru, kalıpsız pişirilirse dağılır. Sadece imanla yoğrulmuş ama şekil ve şartları eksik bırakılmış bir namaz da tam olmaz.
Huşû ve manevî lezzet, imanımızın derinliğiyle gelen bir sonuçtur. Bu hâl, kendimizi Rabbimizin huzurunda bulduğumuzda, içten gelen bir fark edişle ortaya çıkar.
Namazda Niyet
Namaza başlamak için niyet etmek şarttır. İmam da cemaat de niyet eder. Ama imamın özel bir niyet etmesi şart değildir.Cemaatle namaza durduğumuzda, imamın imamlık için niyet etmesi şart olmasa da arkasında bulunan cemaatin niyet etmesi şarttır. “Uydum hazır olan imama” demesi ya da bunu kalbinden geçirmesi gereklidir. Aksi takdirde, kişi imama uymuş olmaz. Şahsi olarak kılınan namazlarda da niyet farzdır. Hem dil ile söylenebilir hem de kalpten geçirilerek yapılabilir. Örneğin, “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü akşam namazının farzını kılmaya” dememiz veya bu niyeti kalbimizden geçirmemiz gerekir. Bununla ilgili ek bir bilgi olarak, biri tek başına namaza durmuşken, arkasından gelen bir başkası niyet edip onun arkasına saf tutarak bu namazı cemaatle kılınan bir namaza dönüştürebilir.
İçindekiler
Kıraat
1. Tek Kılınan Namazda Kıraat ve Dili Oynatma Şartı
Kıraat, namazda okuma demektir. Tek başımıza kıldığımız namazlarda kıraat farzdır ve bu kıraatin içinde Fâtiha ile birlikte bir zammı sûre okumak vaciptir. Bu okuma, sadece içimizden geçirmekle olmaz. Mutlaka dilimizi oynatmamız şarttır. Kendi duyabileceğimiz bir sesle, fısıldar gibi harfleri yerlerinden çıkararak okumalıyız. Fakat bu okuma yanımızdakilere duyuracak şekilde olmamalıdır. İmamın arkasında kıldığımız bir namazda ise Hanefi mezhebine göre sadece Sübhaneke duasını okuruz; Fâtiha ve zammı sûreyi okumayız.
2. Cemaatle Kılınan Namazda Kıraat
Bu konuda en sık yaptığımız hatalardan biri, imamın arkasında durduğumuzda Fâtiha ya da zammı sûre okumaya devam etmemizdir. Oysa Hanefî mezhebine göre, imamın kıraati bizim kıraatimiz yerine geçer. Yani imam Fâtiha ve zammı sûre okuyorsa, bunları imam okuduğu için biz tekrar etmeyiz. Yanlışlıkla okumaya başlarsak, fark ettiğimiz anda keseriz; bu durum namazı bozmaz.
İftitah tekbirinden sonra “Sübhaneke” duasını okuruz. Ama diyelim ki namaza geç kaldık ve ilk rekâtın tamamını kaçırdık; bu durumda artık “Sübhaneke”yi okumayız. Ardından gelen Eûzü Besmele içinse farklı görüşler vardır: Çoğu âlim okumamayı daha uygun görürken, İmam Ebû Yusuf gibi bazı âlimler Eûzü Besmele okunabileceğini belirtmiştir.
Dikkat etmemiz gereken bir başka husus, dili oynatmak bireysel namazda şarttı, ancak burada, yani imamın arkasında, kıraati yapmadığımız için bunu da uygulamayız.
İkinci rekâta geçtiğimizde imam tekrar Fâtiha ve zamm-ı sûre okuyacak, bizse yine dinleyeceğiz. Besmele’yi de getirmeyeceğiz, çünkü bu da imam tarafından okunur. Hanefî mezhebine göre, imam Fâtiha’yı okuduktan sonra cemaatin sessizce “Amin” demesi gerekmektedir.
Rükûya ve secdeye giderken imam “Allahu Ekber” dediğinde içimizden sessiz bir şekilde biz de diyebiliriz. Ancak rükudan kalkarken “Semiallahu limen hamideh” cümlesini imam söyler fakat biz söylemeyiz, biz ise ardından “Rabbena ve leke’l-hamd” diyebiliriz.
Rükû, secde ve oturuş tesbihatlarını ise biz kendimiz sessizce yaparız. Mesela “Sübhane Rabbiyel Azim”, “Sübhane Rabbiyel A’lâ”, “Ettehiyyatü”, “Allahümme salli”, “Allahümme barik” ve “Rabbena” dualarını biz kendi başımıza okuruz.
Özetle, imamın arkasında namaza durduğumuzda ilk olarak Sübhaneke’yi okuruz. Fâtiha ve zammı sûreyi okumayız. Ayrıca Şâfiî mezhebine mensup olanlar, imamın arkasında da Fâtiha’yı okumayı farz kabul ettikleri için sessizce okumaya devam edebilirler. Bu durumu da bilmemiz ve yadırgamamamız gerekir.
3. Sesli ve Sessiz Kıraat
Sesli kıraat, cehrî; sessiz kıraat ise hafî kıraat olarak adlandırılır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) İslam’a davetin ilk yıllarında daveti gizli yapıyordu. Bu dönemlerde Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve sahabeler namaz kıldıklarında sesli bir şekilde kılıyorlar ancak müşriklerin ayetlerle alay etmeye başlaması üzerine İsra Suresi’nde geçen “Namazında sesini ne çok yükselt ne de kıs, ikisi arasında bir yol tut” (İsrâ Suresi, 110) emri gelmiş ve buna istinaden Efendimiz (s.a.v.) kıraati vakitlere göre ayarlamıştır. Öğle ve ikindi namazları gündüz kılındığı ve müşriklerin eziyeti yoğun olduğu için sessiz; sabah, akşam ve yatsı namazları ise sesli kılınmıştır. Cuma ve bayram namazları da sesli kılınan namazlardandır.
Biz tek başımıza namaz kılarken sabah, akşam ve yatsı namazlarında istersek sesli istersek sessiz okuyabiliriz. Ancak öğle ve ikindi namazlarını tek başımıza kılarken sessiz kıraat vaciptir.
İmam olan kişi ise sesli kılınan sabah, aksam ve yatsı namazlarını sesli, sessiz okunması gereken öğle ve ikindi namazlarını da sessiz okuması vaciptir. Ola ki yanlışlıkla birini diğerine karıştırırsa, sehiv secdesi yaparak namazını tamamlaması gerekir.
4. Zammı Sûre Sıralaması
Namazda sûre sıralamasına dikkat etmemiz gerekir. Namazda okunan sûrelerin sıralaması Kur’an’daki dizilişe uygun olarak yukarıdan aşağıya doğru okunmalıdır. Yani birinci rekâtta yukarıda yer alan bir sûreyi, ikinci rekâtta ise ondan sonra gelen bir sûreyi okumalıyız.
Fil Suresi
Kureyş Suresi
Mâûn Suresi
Kevser Suresi
Kâfirûn Suresi
Nasr Suresi
Tebbet Suresi
İhlâs Suresi
Felak Suresi
Nâs Suresi
Örneğin, birinci rekâtta Fil Suresi, ikinci rekâtta Kureyş Suresi okumak uygundur. Ancak bunun tersini yapmak yani sıralamayı alttan üste doğru bozmak mekruhtur.
Bununla birlikte sûreler arasında geçiş yaparken yalnızca bir sûre atlamak da mekruh kabul edilir. Yani örneğin birinci rekâtta İhlâs okuyup, ikinci rekâtta Felak’ı atlayıp direkt Nâs’a geçmek mekruhtur. En az iki sûre atlanarak geçilmelidir. Mesela Fil suresinden sonra Kureyş’i atlayıp Maûn’a geçmek mekruh olur; ama Fil’den Kevser’e geçmek caizdir.
Aynı sûrenin iki rekâtta da okunması farz namazlar için mekruhtur. Ancak bu kuralın bir istisnası vardır: Eğer birinci rekâtta Nâs suresi okunmuşsa —ki bu Kur’an’ın son sûresidir— ikinci rekâtta aynı sûre tekrar okunabilir ya da ondan yukarıda yer alan bir sûre okunabilir. Aynı sûrenin iki rekâtta da okunması nafile namazlar için caizdir. Ayrıca Ayet-el Kürsi gibi âyetlerin namazda okunmasında bir sakınca yoktur. Çünkü bunlar da Kur’an’dan kıraat kapsamına girer.
İmamlık
1. Bulûğ Çağı'na Girmeyen Bir Erkek İmamlık yapabilir Mi?
Bulûğ çağına ermeyen bir erkek imamlık yapamaz. Eğer hafız da olsa, yine de imamlık yapamaz.
2. Namazda Kadınlar İmam Olabilir Mi?
Kadınlar imam olamaz; ezan ve kamet getirmeleri de caiz değildir. Bu hüküm sadece cami gibi büyük cemaatlerde değil, ev ortamında kılınan cemaat namazlarında da geçerlidir. Yani bir kadın, eşiyle birlikte kıldığı cemaat namazında imamlık yapamaz, ezan ya da kamet getiremez. Hanımların kendi aralarında cemaatle namaz kılmaları da Hanefî mezhebine göre tahrîmen mekruhtur; en faziletli olan, münferit yani bireysel şekilde namaz kılmalarıdır.
Her ne kadar Hz. Ümmü Varaka ve Hz. Âişe (r.a.) gibi bazı hanımların kadınlara imamlık yaptığına dair rivayetler bulunsa da bu uygulamalar Medine yıllarının ilk dönemlerinde öğretmek için müsade edilmiştir. Sonrasında ise böyle bir uygulama görülmemiştir. Fıkıh kaidelerinde son uygulama esas alınır. Dolayısıyla günümüzde kadınların imamlık yapması uygun görülmez. Ayrıca kadınların evde tek başına sabah, akşam ve yatsı gibi sesli namazları kılarken de sesli değil, sessiz kıraatle kılmaları önerilir.
3. Erkek İmam Kadın Cemaate Namaz Kıldırılabilir Mi?
Erkek imam, kadın cemaate namaz kıldırabilir.
4. İki Ümmiden Birisi İmam Olabilir Mi?
Ümmi, okuma konusunda bazı sıkıntıları olan kişiyi ifade eder. Örneğin iki kişi düşünelim; her ikisi de okuma noktasında bazı hatalar yapabiliyor, tecvit kurallarında zayıf, medd-i muttasıl ve gunne gibi özellikleri tam yerinde uygulayamıyorlar. Ancak Fâtiha ve zammı sûreyi biliyorlarsa, bu durumda aralarından birinin imam olması caizdir. Böyle bir durumda hangisi kıraatte daha yetenekliyse, o imam olmalıdır. Zaten cemaatle namaz kılarken, cemaatin arkasında bulunan kimselerin ayrıca kıraat yapmaları gerekmediğini önceki bölümlerde belirtmiştik.
Saf Düzeni
1. Muhâzât
Namazda saf düzeninde esas alınması gereken ölçü ayak hizasıdır. Bir kişi boy olarak uzun olsa da ayak hizasına uyduktan sonra secdeye vardığında imamı geçse bile bu durum namaza zarar vermez. İmam, cemaatin önünde bulunmak zorundadır. Eğer imamla cemaat aynı hizada olursa o namaz geçersiz olur.
İmamla birlikte bir erkek cemaat varsa, bu kişi imamın biraz gerisinde ve hafif sağında durmalıdır. Hz. Abdullah bin Abbas (r.a.) şöyle anlatır: “Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) namaz kılıyordu, ben de O’nun (s.a.v.) sol tarafında saf tuttum. O (s.a.v.) beni tutup sağına çekti.” Eğer cemaatteki kişi bir hanımsa, bu kez imamın tam arkasına geçer. Yer darsa, hafif sağa ve ayak mesafesine dikkat ederek biraz daha yakına geçebilir. Tam hizasında durursa namaz bozulur.
Cemaat sayısı arttığında ise birinci kişi imamın tam arkasına geçer, ikinci kişi onun sağına, üçüncü kişi soluna, dördüncü tekrar sağına, beşinci kişi soluna olacak şeklinde sıra oluşturulur. Ön safta durmak faziletlidir ve imamın arkasındaki ilk safın, imam namazı kıldıramayacak bir duruma düşerse diye gerektiğinde imamlık yapabilecek ehil kimselerle doldurulması önerilir.
Ancak bu faziletin peşinden koşarken başkalarını itip kakmak, incitmek uygun değildir. Özellikle Cuma namazlarında bu hususta daha dikkatli olmalı; güzel koku, temiz kıyafet ve zarafetle camiye gitmeli, kimseyi rahatsız etmeden ön saflarda yer almaya gayret göstermeliyiz.
2. Muhazatün Nisa (Kadınların Saf Düzeni)
Hanefî mezhebine göre saf düzeni oluşturulurken imamın arkasında önce erkekler, onların arkasında erkek çocuklar, onların da arkasında hanımlar saf tutmalıdır. Eğer bir kadın, erkeklerin arasında bir safta bulunursa bu durum üç kişinin namazını bozar: sağındaki, solundaki ve arkasındaki erkeğin namazı geçersiz hâle gelir. Ancak kadının kendi namazı geçerli olur. Bu nedenle kadınlar ve erkekler aynı safta namaz kılamaz.
Herkesin kendi başına namaz kıldığı bir durumda, örneğin evde karı ve koca ayrı ayrı bireysel olarak namaz kılıyorsa, kadının önde bulunması durumunda namaza bir zarar gelmez.
3. Mekânın Birliği
Cemaatle kılınan namazın geçerli olabilmesi için, imam ve cemaatin aynı mekânda bulunması şarttır. Bazı camilerde olduğu gibi üst katlarda veya galeri boşluğu bulunan yerlerde saf tutmak, mekân bütünlüğünü bozmaz; bu hâller aynı mekân kapsamında değerlendirilir.
4. Bir Kadın Yabancı Erkeklerin Bulunduğu Bir Mekânda Namaz Kılabilir Mi?
Bir kadının namazının geçerli olabilmesi için bulunduğu mekânda yabancı erkeklerin olmaması şart değildir. Yani bir kadın, etrafında yabancı erkekler olsa bile namazını kılabilir. Ancak yine de haya ve edep ölçülerine riayet ederek mümkünse daha mahrem, kapalı bir yerde namaz kılması daha güzeldir.
Camide Namaz
Evde eşimizle cemaatle namaz kılmak elbette faziletli bir uygulamadır. Ancak bu uygulamanın yanlış bir yorumu, bizi camide cemaatle kılınan namazlardan alıkoymamalıdır. Zira birçok kişi, “Zaten evde ailece cemaatle namaz kılıyoruz” diyerek camideki toplu ibadeti ihmal edebiliyor. Oysa evde cemaatle namaz kılmanın fazileti, ancak evde mecbur kalacaksan vardır. Aksi hâlde, camide cemaatle kılınan namaz çok daha faziletlidir ve ihmal edilmemelidir.
Efendimiz (s.a.v.) bu konuda bizleri çok güçlü bir şekilde uyarmıştır. Ahmed bin Hanbel’in(r.a.) Müsned’inde geçen bir hadiste şöyle buyurur: “Cemaat rahmettir, tefrika (ayrılık çıkarma) ise azaptır.” (Ahmed bin Hanbel, IV/145)
Bir başka hadiste ise şöyle der: “Üç kişi bir köyde veya kırda bulunur ve namazlarını cemaatle kılmazlarsa, şeytan onlara hâkim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer.” (Ebu Davud, Salat, 47)
Buhârî’de geçen başka bir rivayette ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle yeminle buyurur: “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım.” (Buhârî, Ezân, 29)
Yatsı namazı ile ilgili de Tirmizî şu müjdeyi aktarıyor: “Yatsı namazında cemaatte bulunan kimseye, gecenin yarısına kadar namaz kılmış gibi sevap vardır. Yatsı ve sabah namazlarında cemaatte bulunan kimseye ise, bütün gece namaz kılmış gibi sevap vardır.” (Tirmizî, Salât, 165)
Bütün bu rivayetler bize şunu açıkça gösteriyor: Biz Müslümanlar olarak evlerimize kapanıp tek başımıza ibadet etmeye değil, cemaatle birlikte yaşamaya çağrılıyoruz. İslamiyet’in evde tek yaşanacağı bölümler vardır ama İslam, esas itibariyle toplum içinde yaşanan bir dindir. Halvet değil celvet dinidir.
Bugün birçok insanın, “Ben evde tek başıma Kur’an’ımı okur, namazımı kılarım, bana yeter” diyerek içine kapandığını görüyoruz. Ama ne yazık ki bu yalnızlık hali, zamanla insanı hem fikren hem de inanç açısından farklı sapmalara sürükleyebiliyor. Bireysel din anlayışı, rehbersiz ve kontrolsüz bırakıldığında insanı “hadis inkârı”na, “mezhep reddi”ne kadar götürebiliyor. Bu sebeple bizler, hem bireysel ibadetlerimizi ihmal etmeden hem de cemaatin bir parçası olmayı ihmal etmeyerek yaşamalıyız.
Namazda Hâl ve Huzur
Namaz bir tefekkür değil, ubudiyet (kulluk) yeridir. Namazda okunan surelerin anlamlarını ayrıntıya girmeden düşünebiliriz fakat anlamlarını derin derin düşünmemiz doğru değildir. Bunun yerine, kimin huzurunda olduğumuzu idrak etmemiz gerekir. Okunan âyetlerin anlamları gönlümüze fıtrî olarak düşebilir, ancak bu kasıtlı bir zihinsel çabaya dönüşmemelidir. Çünkü bu çaba çoğu zaman bizi huzurdan, yani Allah’ın (c.c.) huzurunda olduğumuzun farkındalığından uzaklaştırabilir.
Huşû, zorlamayla gelen bir hâl değildir. Biz huşûya ancak Allah’ın(c.c.) huzurunda olduğumuzu iliklerimize kadar hissederek ulaşabiliriz. Gerçek huşû, zamanla cemaatle kılınan namazların, derinleşmiş ibadetlerin ve yerleşmiş imanî dinamiklerin neticesinde oluşur. Elbette tek başımıza kıldığımız namazlarda bir tat vardır, ama asıl huşû, Allah’ın(c.c.) huzurunda olduğumuzu kalpten hissettiğimiz o özel anlarda ortaya çıkar.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî bu konuyla ilgili şöyle diyor: “HAŞİYE: İşte, derecâta göre bir âmî, bir çekirdek kadar bu kudsî hakikatten hisse alsa, ruhen terakki etmiş bir kâmil insan, bir hurma ağacı kadar hisse alır. Fakat daha terakki etmeyen bir adam Fâtiha okurken bu mânâları kasten hatıra getirmemeli, tâ huzura zarar olmasın. Eğer o makama terakki etse, zaten o mânâlar kendilerini gösterirler.”
“HAŞİYECİK: Bu haşiyedeki ‘kasten’ kelimesinin izahını Üstadımızdan sorduk. Aldığımız cevabı aynen yazıyoruz: (Üçüncü Medrese-i Yusufiyedeki Risale-i Nur talebeleri namına Ceylân) Teşehhüd ve Fâtiha kelimelerinin geniş ve yüksek mânâları kastî değil, belki dolayısıyla meşguliyet ve huzura bir nevi gaflet veren tafsilâtı değil, belki mücmel ve kısa mânâları gafleti dağıtır, ubudiyeti ve münâcâtı parlatır görüyorum. Namazın ve Fâtiha ve teşehhüdün pek yüksek kıymetlerini tam gösterir. İkinci kısmın âhirinde ‘kasten meşgul olmamak’tan murad ise: O mânâların tafsilâtıyla bizzat iştigal bazen namazı unutturur, huzura belki dokunur. Yoksa dolayısıyla ve muhtasar bir tarzda büyük faydalarını hissediyorum.” (Şualar, On Beşinci Şua)
Namazda yakalamamız gereken asıl hâl, sadece surelerin anlamlarında kaybolmak değil, onları okurken kimin huzurunda olduğumuzu idrak etmektir. Tıpkı Hz. Ali’nin (r.a) namaza başlamadan önce kimin huzuruna çıkacağını bildiği için duyduğu derin ürperiş gibi biz de o huzurun ağırlığını içimizde taşıdığımızda, kıyamdan secdeye kadar her anımız ibadetin özüne dönüşür. Bu bilinçle kıldığımız namaz, hem ruhumuzu arındırır; hem de bizi Rabbimize daha yakın kılar.
Huzurdayken Kurallara Dikkat Etmek Gerekir
Namaz, Allah (c.c.) ile buluştuğumuz en özel anlardandır. Bu yüzden hem namazın şekil şartlarına dikkat etmeli, hem de o an kalben gerçekten huzurda olduğumuzu hissetmeye gayret etmeliyiz. Şekille ruhun birleştiği bir namaz, kalbimizi arındıran ve bizi Rabbimize (c.c.) yaklaştıran eşsiz bir nimettir.