Uhud savaşında Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) ile Abdullah bin Cahş (r.a.) birbirlerine nasıl dua etmişlerdir?

RESULULLAH’IN (s.a.v.) ‘ANAM BABAM SANA FEDA OLSUN’ DEDİĞİ SAHABE KİMDİR?
UHUD SAVAŞI’NDA RESULULLAH’IN ÖNÜNDE OK ATAN SAHABE- SA’D B. EBİ VAKKAS (r.a.)

Uhud, riya ile ihlâsın ayrıldığı üç safhalı bir savaştır ve bu savaşın ilk safhası ikinci Bedir gibi geçmiştir. Efendimiz’in(s.a.v.) bin kişi ile çıktığı Uhud yolunda, o bin kişinin üç yüzü o dönemin baş münafığı Abdullah Bin Übey İbni Selül’ün telkinleriyle yarı yoldan geri dönmüştür. (İbn-i Hişam, Sîre, 3/68; İbn Sad, Tabakât, 2/39) Ama Efendimiz(s.a.v.) kişilerin sayısının çokluğuna değil Allah’a (c.c.) dayandığı için, O(s.a.v.) ve ashâbı için artık bu yoldan dönüş yoktur. Böylesine zorlu mücadelede kahraman çoktur ama ben bu satırlarda onlardan sadece ikisine yer vereceğim. Sa’d Bin Ebî Vakkâs(r.a.) ve Abdullah Bin Cahş(r.a.).

Uhud Savaşının başında bu iki yiğit bir kayanın arkasına geçecekler ve birbirlerinin ellerini tutarak “Haydi gel, duâlaşıp birbirimize ‘Âmin!’ diyelim.” diyeceklerdir. Neden Abdullah Bin Cahş(r.a.), Sa’d Bin Ebî Vakkâs’tan(r.a.) bunu istemiştir? Çünkü o Efendimiz’den(s.a.v.) duâlarının kabul olacağına dair müjde almıştır.

Tam o esnada Sa’d Bin Ebî Vakkâs(r.a.) elini açmış ve duâ etmeye başlamıştır: “Ya Rab, birazdan savaş başlayacak. Benim karşıma güçlü bir asker çıkar. Ben onu yeneyim, ganimet alıp Efendim’e(s.a.v.) götüreyim. O(s.a.v.) mutlu olsun, ben de O’nun(s.a.v.) mutluluğunu yüreğimde hissedeyim.” Abdullah Bin Cahş(r.a.) bu duâya “Âmin!”dedikten sonra duâ sırası ona geçmiştir. O da ellerini açmış ve “Ya Rab, birazdan savaş başlayacak. Benim karşıma güçlü bir asker çıkar. O, beni öldürsün; her yerimi kessin. Sen(c.c.), ne yaptın bedenini deyince, ‘Allah’ım, günahlarla kirlettiğim bedenimi orada bıraktım. Sana(c.c.) getirmedim. Kefaret olarak vereyim, Sen(c.c.) de kabul et.’ diyeyim!” diye duâ etmiştir. (Vâkıdî, Meğâzî,I, 291; İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 90; Hâkim,el-Müstedrek, III, 220) Böyle bir duâya “Amin!” demek kolay olmadığından Hz. Sa’d(r.a.) da başta“Amin!” diyememiştir ama Abdullah Bin Cahş ona zorla “Amin!” dedirmiştir. Efendimiz’e(s.a.v.) savaş esnasında Abdullah Bin Cahş(r.a.) için “Bak halanın oğlu nasılda kahramanca savaşıyor!” dediklerinde Allah Resûlü(s.a.v.) “İnşallah, o cennetliktir.” buyurmuştur.

Uhud’un ikinci safhası başlamış ve Ayneyn/Okçular Tepesi terk edilmişti. Bunun üzerine o dönem henüz Müslüman olmamış Hâlid Bin Velîd(r.a.), iki yüz süvari ile Müslümanları arkadan kuşatmış ve savaş ciddi manâda sıkıntılı bir hale gelmişti. Hz. Hamza(r.a.), Mus’ab Bin Umeyr(r.a.), Abdullah Bin Cahş(r.a.), Enes Bin Nadr’ın(r.a.) da içinde bulunduğu yetmiş yiğit orada şehit olmuş ve yavaş yavaş dağılmalar başlamıştı.

Uhudun bu ikinci safhası için Rabb’imiz(c.c.) Kur’an’da bizlere şöyle haber vermektedir:

“Yemin olsun ki Allah(c.c.) size verdiği sözünde sadık kaldı. Siz Allah’ın(c.c.) yardımıyla (düşmanlarınızı) yeniyordunuz. Öyle ki zafer size gösterildikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz. İsyan ettiniz ve verilen emir konusunda çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ise ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama yine de sizi bağışladı. Allah(c.c.) müminlere karşı nimet ve ihsan sahibidir.”  (Âl-i İmrân, 3/152)

“Siz o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Elçi de sürekli sizi arkadan çağırıyordu. (Allah) elinizden kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Allah(c.c.) yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmrân, 3/153)

“Düşmanlarınızı iki misli musibete uğrattıktan sonra şimdi aynı musibet sizin başınıza geldi diye, kendi kendinize “Bu nasıl olur?” diye soruyorsunuz, öyle mi? De ki: “O, sizin eserinizdir.” Şüphesiz Allah(c.c.) her şeye güç yetirendir.” (Âl-i İmrân, 3/165)

“İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün (Uhud), size isabet eden (başınıza gelen) ancak Allah’ın (c.c.) izni ile idi. Bu, Allah’ın(c.c.) müminleri ayırt etmesi içindi.” (Âl-i İmrân, 3/166)

Uhud’un üçüncü ve son safhası savaşın en zorlu ve en çetin safhasıydı. İbni Kamia, Mus’ab b. Umeyr’i(r.a.) Uhud’da şehit edince, Mus’ab (r.a.) Efendimiz’e(s.a.v.) çok benzediğinden bazı müşrikler Allah Resûlü’nü(s.a.v.) öldü sandı ve savaş meydanında “Muhammed (s.a.v.) öldü” diye naralar atmaya başladı. O esnada Efendimiz(s.a.v.) Talha b. Ubeydullah(r.a.) ve Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) ile Uhud’un yamaçlarına tırmanıyordu. (Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebî, 14.) Efendimiz’in(s.a.v.) öldüğünü sanan Müslümanlardan kimileri oraya buraya kaçışıyor, kimileri kılıçlarını elden düşürüyor kimileri de son nefeslerine kadar savaşıyor ve şehit düşüyordu. Efendimiz’in(s.a.v.) önünde ise iki yol vardı. Ya sessiz kalıp olacakların sonucunu bekleyecekti ya da canını tehlikeye atarak yaşadığını sahâbelere haber verecekti. Efendimiz(s.a.v.) her şeye rağmen zor olanı tercih etti ve Talha b. Ubeydullah’ın(r.a.) ve Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın(r.a.): “Yapma yâ Resûlullah(s.a.v.)! Sesini duyarlarsa müşrikler seni rahat bırakmaz.” demelerine rağmen, var gücüyle haykırarak: “Helümme ileyye ene Resûlullah! Bana gelin ben Resûlullah’ım, işte buradayım!” dedi. (Taberî, Târih, III, 20.)

Bu sesleniş ölmüş ruhları yeniden diriltmiş, sahâbiye ab-ı hayat olmuştu. O’nun(s.a.v.) sesini duyan Ebû Bekir(r.a.), Ali(r.a.), Zübeyr(r.a.), ensardan Ziyâd b. Seken(r.a.) ve arkadaşları, Nesibe(r.a.) validemiz ve birçokları hemen Efendimiz’in(s.a.v.) yanına koşmuşlardı. Bir anda Allah Resûlü’nün(s.a.v.) etrafına yirmiye yakın sahâbî gelmişti. Ama gelenler sadece Müslümanlar değildi. Başta İbni Kamia olmak üzere Efendimiz’in(s.a.v.) ölmediğini duyan bazı Müşrik savaşçılar da O’nu(s.a.v.) öldürmek için oraya gelmişlerdi. Sahâbiler ise Efendimiz’in(s.a.v.) etrafına adeta etten bir duvar örmüşlerdi. Canlarını Efendimiz’in(s.a.v.) mübarek canı için feda ediyorlardı. Çünkü onlar “Fedake ebî ve ümmi ya Resûlullah(s.a.v.)! Anam babam sana feda olsun Ya Resûlullah!” sözünü vakti gelince feda etmek için söylüyorlardı.

Sahâbelerden kimi kılıç sallıyor, kimi ok atıyor, kimi bedenini Efendimiz’e(s.a.v.) kalkan ediyordu. İşte bu tabloda Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) da Allah Resûlü’nün(s.a.v.) önüne oturmuş, O’nu(s.a.v.) koruma adına eline aldığı okları beklemeden düşmanın üzerine atıyordu. O gün Hz. Sa’d’ın(r.a.) bin ok attığı söylenir. O attıkça Efendimiz(s.a.v.) arkadan ona ok uzatıyor, Sa’d’ın her atışında da: “İrmi! (YâSa’d) Fedake Ebî ve Ümmî / At! (Ey Sa’d) Anam, babam sana feda olsun.” diyordu. (Buhârî, Cihad,, 80; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe,, 5; Tirmizî, Menâkıb, 90.)

O zamana kadar Efendimiz (s.a.v.) için söylenen bir sözü bu savaşta Efendimiz(s.a.v.), Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) için söylüyordu. Efendimiz(s.a.v.) Sa’d’a(r.a.) sadece bunu da söylemiyor ona her ok uzattığında: “Allah’ım! Bu senin okundur, yani senin adın için atılmaktadır. İlâhî! Sa’d’ın atacağı okun hedefini doğrult ve onun yapacağı duâları kabul buyur!” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, III, 125, 126; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, XV, 175.) diye duâ ediyordu. Bu o güne kadar hiç kimsenin elde edemediği bir şerefti. Zirâ Hz. Ali(r.a.) der ki: “Allah Resûlü(s.a.v.) o güne kadar böyle bir ifadeyi Sa’d b. Ebî Vakkâs dışında başka biri için kullanmamıştı.” (Buhârî, Cihad,, 80; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe,, 5; Tirmizî, Menâkıb, 90.) Efendimiz(s.a.v.) bu sözü zamanı gelince Zübeyr b. Avvâm(r.a.) için de söyleyecektir.

Sa’d(r.a.) düşmanları ok yağmuruna tutarken o esnada Müşriklerden İbn Urfe künyeli Hibbân b. Arıka isimli bahtsız bir adam yaralı İslâm askerlerine su taşıyan, onların yaralarını saran Ümmü Eymen(r.a.) annemize bir ok attı. Ümmü Eymen(r.a.) yaralanıp yere düştü. Hibbân bu hale çok sevindi ve güldü. Ama olanlar Efendimiz’in(s.a.v.) çok ağırına gitmişti. Çünkü Ümmü Eymen(r.a.) Allah Resûlü’nün(s.a.v.) annemden sonra annem dediği iki hanımdan biriydi ve Efendimiz(s.a.v.) onu çok severdi. Bu olay üzerine Efendimiz(s.a.v.) Sa’d’a(r.a.) bir ok uzattı ve “Allah’ım! Sa’d’ın okunu doğrult, istikamet ver.” diye ona duâ etti. Sa’d(r.a.), Efendimiz’den(s.a.v.) aldığı oku o müşriğin üzerine doğrulttu ve onu tam kalbinden vurarak yere serdi. Efendimiz(s.a.v.) ise buna çok memnun oldu. Sa’d(r.a.) o gün savaş bitene kadar Allah Resûlü’nün (s.a.v.) önünde durup ok attı ve hayatının sonuna kadar da Uhud’daki o tabloyu hiç unutmadı.

Yazar : Mehmet Yıldız

Diğer duyurular

hayalhanem mehmet yildiz5 1 1 scaled

Cemaat Olmanın Önemi

Cemaat Olmanın Önemi Efendimiz(s.a.v.) meclislerle ilgili bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Allah’ın(c.c.) yeryüzüne gönderdiği seyyah melekleri vardır. Bir meclis bulunca birbirlerine haber verirler: “Gelin falanca yerde

hayalhanem mehmet yildiz5 1 1 scaled

Resulullah’ın(s.a.v.) Vefatı

Peygamberimiz’in (s.a.v.) Vefatı Bir gün Resulullah’a(s.a.v.) bir vahiy geldi: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”

Bu sayfanın içeriğini kopyalayamazsınız.

204063a6 2 yatay61
78023aa2 3 5 1

Hayalhanem Template

Daha fazla bilgi, yakında…
204063a6 2 yatay61
78023aa2 3 5 1

Hayalhanem Külliye

Daha fazla bilgi, yakında…
f81c03db f 7c95319a 7 6 3 1024x516 1
high rise building 1024x621 1

Hayalhanem Garden

Daha fazla bilgi, yakında..
f81c03db f 7c95319a 7 6 3 1024x516 1
high rise building 1024x621 1

Hayalhanem Akademi

Daha fazla bilgi, yakında…
f81c03db f 7c95319a 7 6 3 1024x516 1
high rise building 1024x621 1

Hayalhanem Avrupa

Daha fazla bilgi, yakında…
Hayalhanem Mersin Foto 1 1
Hayalhanem Mersin Foto 2 1

Hayalhanem Mersin

Daha fazla bilgi, yakında…
Hayalhanem Istanbul Foto 1
Hayalhanem Istanbul Foto 2

Hayalhanem Istanbul

2019 yılında Beşiktaş’ta küçük kiralık bir daire ile İstanbul serüveni başladı. Bir süre sonra daha büyük bir yer arayışının ardından 2022 yılında Hayalhanem İstanbul 6 Katlı açıldı.