Ruhun Hastalıklardan Arınması ve Hizmet

Ruhun Hastalıklardan Arınması ve Hizmet

Ruhun Hastalıklardan Arınması ve Hizmet

Hastalıkla Sınav: Sabır ve Tevekkülle Manevi Arınma Yolu

Hastalıkların Manevi ve Ruhsal Boyutu

Hastalık, hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olarak karşımıza çıkar. Ancak bu süreç, sadece bedenimizi değil, aynı zamanda manevi dünyamızı da derinden etkileyen bir imtihan vesilesidir. Hastalıklarla karşılaştığımızda zaman zaman isyan duygusuna kapılabiliriz. Hastalıkların beraberinde getirdiği fiziksel ve ruhsal zorluklar, bizleri kolayca umutsuzluğa ve şikâyete sürükleyebilir. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursî (r.a.) bizlere, hastalığın Allah (c.c.) tarafından bir arınma ve imtihan vesilesi olarak gönderildiğini hatırlatır. 

Önemli olan hastalığı bir bela olarak görmekten ziyade, bir terbiye vesilesi olarak kabul etmektir. Eğer hastalıktan razı gelir ve bunu bir imtihan olarak görürsek, Allah’ın (c.c.) rızasını kazanabilmek için önemli bir adım atmış oluruz. Ancak hastalık geldiğinde isyana kapılıp “Bu hastalık neden şimdi geldi?” şeklinde yakınacak olursak, Allah’ın (c.c.) hükmüne razı olmamak gibi bir tutum sergilemiş oluruz. Aslında hastalığı değil, onu göndereni şikayet etmiş oluruz. Dolayısıyla hastalıkla karşılaştığımızda sabır ve tevekkül göstermeli, bu süreci manevi arınma fırsatı olarak değerlendirmeliyiz.

İçindekiler

Hastalık Neden Gelir? Manevi Anlamı ve Sabırla Gelen Temizlik

Hastalığın manevi değeri, günahlarımızın temizlenmesinde yatar. Günlük hayatta farkında olarak ya da olmayarak işlediğimiz birçok günah birikerek ruhumuz üzerinde manevi bir yük oluşturur. Bu yük, zamanla ruhumuzu ağırlaştırır ve ahiret hayatımız için ciddi bir tehlike teşkil edebilir. Hastalık geldiğinde sabırla ve şükürle karşılayarak, bu süreci ruhumuzun arınması için bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Eğer bu arınma dünyada gerçekleşmezse, ahirette karşılaştığımız günahlar bizleri büyük bir pişmanlık içinde bırakacaktır. 

Bu durumu daha iyi anlamak için Risale-i Nur’da geçen şu ifade bizlere yol gösterir: 

“Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar keffâretü’z-zünub olduğu hadis-i sahihle sabittir. Hem hadiste vardır ki, ‘Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker.’” (Lem’alar – 25. Lem’a – 8. Deva). 

Bu ifade, hastalıkla karşılaştığımızda yaşadığımız zorlukları bir ağacın silkinmesine benzetir. Nasıl ki olgunlaşan bir ağacın dalları silkelendiğinde meyveleri düşüyorsa, hastalık anında yaşadığımız sarsıntıların da günahlarımızı döktüğünden bahsedebiliriz.

Bu nedenle, hastalığı sadece fiziksel bir rahatsızlık olarak görmekten kaçınıp, onu manevi bir arınma aracı olarak değerlendirmemiz gerekir.

Merak, Arapça’daki tanımına bakarsak insanı yeni bir şey öğrenmeye iten histir. Ancak bu duygu, yönlendirildiği yöne göre kişiyi aydınlığa ya da felakete sürükleyebilir. Bu güçlü his, bazen kaygı ve acabalarla insanı meşgul eder. Üstad Bediüzzaman Hazretleri merakın ilme açılan bir kapı olduğunu vurgulamış ve bu duygunun eğitilebilir olduğunu belirtmiştir.

Günahların Ruhumuzda Bıraktığı Derin İzler ve Hastalık Olarak Etkileri

Günahların ruhumuzda bıraktığı izler, maddi hastalıklardan çok daha derin ve kalıcıdır. Bediüzzaman Said Nursî (r.a.), bu manevi hastalıkların farkında olmamamızın asıl tehlike olduğunu bizlere hatırlatır. 

Bu bağlamda, “Eğer günahları düşünmüyorsan yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah’ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür; ondan feryad et.” (Lem’alar – 25. Lem’a – 8. Deva ) sözü, bu gerçeği çarpıcı biçimde gözler önüne serer.

Allah Affeder Düşüncesiyle Günaha Girmek

İşlediğimiz günahları göz ardı etmemiz, onları düşünmekten kaçınmamız, aslında ruhsal bir hastalığın belirtisidir. Şeytanın Allah’ın (c.c.) rahmetini kullanarak bizleri kandırması, bu süreci daha da ağırlaştırır. “Allah (c.c.) affeder” düşüncesine sığınıp günahlardan geri durmamak, bizleri ahirette büyük bir pişmanlığa sürükleyebilir. Evet, Allah (c.c.) dilerse bizleri affeder ama “Nasıl olsa affeder.” bakış açısıyla günaha girmek çok tehlikelidir. İşlediğimiz günahları küçümsememeli ve hesap gününde bu günahların karşılığı olduğunu unutmamalıyız. Günahları düşünmemek, sadece o günahın varlığını yok saymak değil; aynı zamanda bu gaflet haliyle maneviyattan uzaklaşmak anlamına gelir. 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Bilselerdi yapmazlardı” (Buhârî Enbiyâ, 54; Buhârî, Mürteddîn 5; Müslim, Cihâd 104; İbni Mâce, Fiten 23 ) hadis-i şerifi, bilginin eyleme dönüşmediği sürece hakiki anlamda bir bilgi olmadığını bizlere gösterir. 

Yani ahireti bilmek, o bilginin yaşamımıza yansımasıdır. Günahlarımızı düşünmediğimiz, ahireti bilmediğimiz ve Allah’ı (c.c.) tanımadığımız zaman, bu gaflet hali ruhumuzu yıpratır ve bizleri manevi bir çöküşe sürükler.

Yaptığımız iyilikleri sürekli hatırlayıp günahlarımızı unutmamız, dalaletin en önemli belirtilerinden birisidir. Yaptığımız küçük bir hayrı sürekli anarken, işlediğimiz günahları umursamamak, ruhumuzu karartan bir gaflettir. 

Bu noktada Allah’ın (c.c.) “Kim zerre miktar hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür, kim de zerre miktar şer işlemişse onu (karşılığını) görür” (Zilzal Suresi, 7-8. Ayet) ayet-i kerimesi, her küçük günahın bile karşılığını göreceğimizi bizlere hatırlatır.

Günahları Küçümsemenin Manevi Sonuçları

Günahları küçümsemek, ruhumuzun manevi sağlığını bozan en büyük etkenlerdendir. Dünyadaki küçük hastalıklarla uğraşırken, ruhumuza yapışmış olan bu büyük manevi hastalığı maalesef göz ardı edebilmekteyiz. Bu durum, yılanın zehirli saldırısını umursamayıp, sinek ısırığını önemsemeye benzer. Yılanın ölümcül zehri karşısında sinek ısırığını dert etmek, büyük tehlikeyi göz ardı etmek demektir. Bedeni bir hastalık, vücudumuzda geçici acılara yol açarken, günahların yol açtığı manevi hastalık ise ruhumuzu ebediyen zayıflatır ve iç huzurumuzu yok eder. Bu sebeple, günahların yol açtığı manevi hastalığı dikkate almamak, ahirette büyük bir yıkıma yol açabilir. Dünyadayken bu manevi hastalıklarla yüzleşmek ve günahlardan temizlenmek, ruhumuzun ebedi kurtuluşu için elzemdir.

Manevi Hastalıkların Temel Sebebi

Manevi hastalıklarımızın temel kaynağı, ruhumuzun gıdasızlığı ve vazifesizliğidir. Maddi olarak sağlıklı olsak da manevi olarak hasta olmamız durumunda gerçek huzuru bulmamız mümkün değildir. Ruhumuzu bu hastalıklardan korumak; Allah’a (c.c.) yönelmek, ibadetlerle ruhumuzu beslemek ve Allah (c.c.) yolunda hizmet etmekle mümkündür. Ancak bu sayede maddi hastalıklara rağmen manevi huzura ulaşabiliriz.

İman, İbadet ve Takva ile Ruhumuzu Beslemek

Ruhumuzun gıdası iman dersleri, ibadetler ve günahlardan uzak durmaktır. Nasıl ki maddi hastalıklarda, iştah kaybı hastalığın belirtisi ise; manevi hastalıklarda da ibadete ve Allah’a (c.c.) yönelmeye iştahsızlık, ruhsal bir çöküşün göstergesidir. Manevi iştahı olmayan insanın ibadete yaklaşamaması, Allah’a (c.c.) yönelmekte zorlanması; ruhunun beslenememesinden kaynaklanır.

Bir iman dersine katıldığımızda, ruhumuz bu gıdayı tadar ve hayatımıza farklı bir bakış açısı kazandırır. Namaz kılmak, oruç tutmak veya günahlardan kaçınmak artık zor gelmez; bilakis ruhumuz bu ibadetlere iştahla yönelir.

Ruhun Canlanması İçin Vazifenin Önemi: Allah (c.c.) Yolunda Hizmet

Ruhumuzun canlanması için gerekli diğer bir unsur ise vazifedir. Vazife, Allah (c.c.) yolunda hizmet etmek, insanlara faydalı işler yapmak ve dini hayata aktif olarak katılmaktır. Sadece kendimiz için yaşadığımızda, manevi anlamda bir boşluğa düşeriz. Hizmet yoluna girdiğimizde ise ruhumuzun ihya olduğunu hissederiz ve bu ihya hali, dünyadaki küçük zevklerden çok daha güçlü bir tatmin sağlar.

Ruhun Mertebesi Lezzeti Nasıl Değiştirir?

Ruhumuz hangi mertebede ise aldığımız lezzet de ona göre şekillenir. Dünya nimetlerine fazla düşkün olduğumuzda ruhumuz, maddi hazların ötesine geçemez. Oysa ruhumuzun manen yükselmesi, dünyadan aldığımız hazların da şekil değiştirmesine neden olur. Maddi lezzetler basitleşirken, manevi hazlar daha kıymetli hale gelir. Bu bağlamda, ruhumuzu yücelten ibadetler, bizlere gerçek huzuru ve mutluluğu sunar. Manevi gıdayla beslendiğimizde, dünya hayatı bizim için daha anlamlı hale gelir. 

Risale-i Nur’da bu konuyla alakalı şu ifade bizlere ışık tutar: 

Evet, Allah’ı tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. Allah’ı tanıyanın dünyası nurla ve mânevî sürurla doludur; derecesine göre, iman kuvvetiyle hisseder. Bu imandan gelen mânevî sürur ve şifa ve lezzet altında, cüz’î maddî hastalıkların elemi erir, ezilir.” (Lem’alar – 25. Lem’a – 8. Deva).  

İman, Hastalığın Acısını Hafifletir Mi?

İmanın bizlere kazandırdığı sükûnet, maddi hastalıkların acısını da hafifletir. İmanın iç huzuru ve maneviyatı, dışarıdan gelen sıkıntılara karşı güçlü bir kalkan oluşturur. Bu sebeple, imanın ruhumuzu beslemesi ve hastalıkların manevi şifa vesilesi olması, hayatımızda önemli bir denge unsurudur. İman kuvvetiyle iç huzura ulaştığımızda, dünyadaki zahmetleri ve hastalıkları daha kolay kabulleniriz.

Risale-i Nur’da bu konuyla ilgili şu ifade geçmektedir:

Çünkü, bütün dünyanın mevcudatıyla kalbin, ruhun ve nefsin alâkadardır. Mütemadiyen firak ve zeval ile o alâkalar kesilip, sende hadsiz yaralar açılır. Bahusus âhireti bilmediğin için, ölümü idam-ı ebedî tahayyül ettiğinden, adeta, güya yara bere içinde, dünya kadar hastalıklı bir vücudun var. İşte en evvel, hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalıklarına kat’î ilâç ve kat’î şifa verici bir tiryak olan iman ilâcını aramak ve itikadını düzeltmek gerektir ki, o ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği aczin ve zaafın penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini ve rahmetini tanımaktır.” (Lem’alar – 25. Lem’a – 8. Deva). 

 

Hastalıklar sadece bedenimizi değil, manevi dünyamızı da etkileyen olaylardır. Onlara karşı göstereceğimiz sabır ve tevekkül, günahlarımızdan arınmamıza ve ruhumuzu güçlendirmemize vesile olabilir. Gafletten uyanıp manevi gıdamıza yönelmek ve kulluk bilincimizi tazelemek ise, hem bu dünyada hem de ahirette huzurun anahtarıdır. Unutmamalıyız ki asıl şifa ve huzur; maddi sıkıntıların ötesinde, maneviyatımızı doğru beslemekle mümkündür.

Hastalar Risalesi 8 - Video