Merak İnsanı Nereye Götürür? İlme Açılan Kapı mı, Gaflete Sürükleyen Yol mu?
Merak,hepimizin ortak bir özelliğidir. Peki, merak duygusu nasıl şekillendirilmelidir? Merak, doğru yöne çevrildiğinde insanı ilme ve hikmete ulaştıran bir köprü olur. Ancak aynı duygu, yanlış bir alana kayarsa, kişiyi karanlık ve karmaşık düşüncelere sürükleyebilir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, merakın nasıl yönlendirileceği konusunda önemli işaretler sunar; bu his doğru şekilde eğitildiğinde, insanı hakikate yaklaştıran güçlü bir araç hâline gelir.
Merak Nedir? Tefekküre Kapı mı, Kalbe Yük mü?
Merak, Arapça’daki tanımına bakarsak insanı yeni bir şey öğrenmeye iten histir. Ancak bu duygu, yönlendirildiği yöne göre kişiyi aydınlığa ya da felakete sürükleyebilir. Bu güçlü his, bazen kaygı ve acabalarla insanı meşgul eder. Üstad Bediüzzaman Hazretleri merakın ilme açılan bir kapı olduğunu vurgulamış ve bu duygunun eğitilebilir olduğunu belirtmiştir.
İçindekiler
MERAKIN FAYDALARI VE ZARARLARI:
İLME YOL AÇAN MERAK:
Doğru yönlendirilmiş merak, insanı ilmin zirvesine taşıyabilir. Merak, insanın yeni bilgiler öğrenme, bilinmeyenleri keşfetme ve hakikati arama dürtüsünü tetikleyen bir motivasyon kaynağıdır. İnsanoğlu tarih boyunca merak sayesinde medeniyetler kurmuş, bilimsel gelişmeler kaydetmiş ve düşünsel devrimler gerçekleştirmiştir.
Merak duygusunun bilimsel çalışmalara yön vermesi, teknolojik yeniliklerin kapısını aralaması oldukça önemlidir. Örneğin, uçma arzusuyla yola çıkan bir mucidin demir parçalarını uçak haline getirme çabası veya görme kaybını gidermek için optik çalışmalar yapma merakı, insanlık tarihine büyük katkılar sağlamıştır. Bu bağlamda, merak sadece bireysel değil, toplumsal gelişim ve ilerleme açısından da kritik bir rol oynar.
İslam düşüncesinde de merak, ilim yolculuğunun vazgeçilmez bir unsurudur. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “Merak ilmin hocasıdır.” diyerek bu hissin doğru yönlendirilmesi gerektiğine vurgu yapar. Merak duygusu, dini ilimlerde de tefekkürü ve araştırmayı teşvik eden bir dinamiktir.
Merak Doğru Yönlendirilirse İmana, Bastırılırsa Cehalete Götürür
Merak, insanı ya hakikate götürür ya da kör bir karanlığa hapseder. Mekke döneminde bu gerçeği gösteren iki çarpıcı örnek vardır. Bunlardan biri, Peygamber Efendimiz’in (sav) en büyük düşmanlarından Ebu Cehil’dir. Tam 40 yıl Efendimiz (sav) ile birlikte yaşadı, 13 yıl peygamberlik dönemini gördü, ardından Bedir Savaşı’na kadar olan iki yıllık süreçte de onun risaletine şahit oldu. Toplamda 55 yıl boyunca Peygamber Efendimiz’den (sav) haberdardı. Ancak bu kadar uzun süre içinde, bir kere olsun “Acaba ne anlatıyor?” diye sormadı. Kalbi kibirle, önyargıyla doluydu. Merakını hiçbir zaman doğru yere yönlendirmedi. Bu yüzden karanlıkta kaldı, cehaletiyle meşhur oldu ve “cehaletin babası” anlamına gelen “Ebu Cehil” ismiyle anıldı.
Ama başka biri daha vardı. Mekke’den çok uzakta, Habeşistan’da bir hükümdar: Necaşi. Hicret eden sahabeler karşısına çıktığında ilk sorduğu şey şu oldu: “Muhammed (sav) ne anlatıyor?” Kalbi açık, aklı berraktı. Dinlemek istedi, anladı ve iman etti. Sahabelerin sözcüsü olan Cafer bin Ebu Talib (r.a.) ona Kur’an’dan ayetler okuduğunda kalbi titredi. Gözyaşlarıyla dinledi ve sonunda şöyle dedi: “Yıllardır aradığımı buldum.. Ballar balını buldum.” Hatta Efendimiz’e (sav) bir mektup gönderdi, içinde şöyle yazıyordu: “Şu saltanatıma bedel sana hizmetkâr olsaydım ya…”
Aynı dönemde, aynı bilgiye ulaşma imkânına sahip iki insan… Ama biri merakını bastırdı, karanlıkta kaldı. Diğeri ise sorarak, dinleyerek ve öğrenmeye açık olarak aydınlandı. Bu iki örnek, merakın nasıl bir yol ayrımına dönüşebileceğini en açık şekilde gösteriyor. Merak, insanı ya hakikate götürür ya da kibirle birleştiğinde onu hakikatten uzaklaştırır.
Lüzumlu ve Lüzumsuz Merak Arasındaki Farklar
Merakın doğru ve yanlış kullanımını anlamak, bu duyguyu eğitmenin ilk adımıdır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri merakı ikiye ayırır: Lüzumlu merak ve lüzumsuz merak. Lüzumlu merak, marifetullah yani Allah’ı (c.c.) tanıma temelli olup ilim ve hikmete kapı aralarken; lüzumsuz merak, dünyevi ve faydasız konularda yoğunlaşarak insanı yıpratır.
Bilgi edinmenin bir amacı olmalıdır. Rastgele bilgi toplamak, zihni gereksiz yükle doldurur. Bu yüzden bilgi arayışı düzenli ve anlamlı yapılmalıdır.
Lüzumsuz merak, bilgi edinme sürecini anlamlı bir sonuca ulaştırmadığı için kişiyi zihinsel olarak yorar ve maneviyatını zayıflatır. Bir amaca yönelik bilgi edinme yerine sırf merak kaynaklı okumalar; kişiyi hakikate değil, karmaşaya götürür. Bu yüzden merakın da bir usûlü olmalıdır. Bilgiye ulaşma çabası anlamlı ve hedefe yönelik olmalıdır.
Merakın En Tehlikeli Yönü: Hastalığa Odaklanmak
Merakın manevi hastalıklara yol açan en tehlikeli yönü, bedeni bir hastalığa odaklanmaktır. Kişi, hastalığın ne olduğunu bilmeden yoğun endişeye kapılır ve zihnini sürekli “Bu hastalık beni öldürür mü?”, “Kalıcı mı?” gibi sorularla meşgul eder. Bu durum, bedensel rahatsızlığın ruhsal bir probleme dönüşmesine yol açar.
Ruhun dayandığı yer Allah’a (c.c.) güven değilse, bedenle birlikte ruh da çöker. Güçlü bir manevi dayanak, beden hastalığı karşısında ruhu korur ve dirençli kılar. Bu nedenle, ruhun Allah’a (c.c.) dayanması hayati önem taşır.
Lüzumsuz merak, hem ruhu hem bedeni yıpratır. Sağlık sorunlarının Allah’ın (c.c.) takdiri olduğunu bilmek ve bu süreçte sabır göstermek, manevi sağlığı korumanın temel yoludur. İman zayıflığı, Allah’a (c.c) güven eksikliği ile birleştiğinde ruhsal huzuru bozar. Allah’a (c.c.) tevekkül, bu sıkıntılardan korunmanın en sağlam yoludur.
Merakı Terbiye Etmenin Yolu: Teslimiyet Ve Rıza
Merakı doğru kullanmak için teslimiyet, rıza ve hikmet anlayışı gereklidir. Teslimiyet, Allah’a (c.c.) olan güvenin bir yansıması olarak merakı kontrol altında tutar. Rıza ise, başa gelen olayları kabul etmek ve hikmet arayışı içinde sabırlı kalmak demektir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, merakın yanlış yönlendirilmesi durumunda ruhsal sıkıntılara yol açabileceğini belirtir. Bu nedenle, Allah’a (c.c.) güvenmek ve tevekkül bilincini güçlendirmek, merakın olumsuz etkilerinden korunmanın temel yoludur.
Merak Hakikate Yönelirse Şifadır, Hevaya Yönelirse Hastalıktır
Merak, insanı ilme ve marifete yönlendiren güçlü bir duygudur. Ancak bu hissi doğru kullanmak için Allah’a (c.c.) güvenmek ve teslimiyet göstermek gereklidir. İslami bakış açısıyla, merakın faydalı yönlerini keşfetmek, hem dünya hem de ahiret saadeti için elzemdir.
Rıza göstermek, insanın manevi huzurunu güçlendiren önemli bir erdemdir. Öyle ki; kronik hastalıklara sabırla katlanan insanlar, bu zorlu süreci rıza göstererek manevi bir güç kaynağına dönüştürebilirler. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifâ için duâ ederdim. Ben anladım ki, hastalık duâ için verilmiş.” diyerek hastalığı bir dua vesilesi olarak görmenin önemine vurgu yapmıştır.
Maddi hastalıkların kökeni çoğunlukla manevi zayıflıkta aranmalıdır. Fiziksel olarak hasta olan bir kişi, ruhunun dayandığı yer güçlü ise bu süreci daha dirençli geçirir. İman kuvveti, ruha cesaret vererek bedeni de güçlü kılar.
Doktorlar, bedensel hastalıklarda iştahın durumunu sorar. Çünkü iştahın kaybolması vücudun zayıfladığını gösterir. Aynı şekilde, manevi merakın kaybolması da ruhsal sağlığın zayıfladığına işarettir. Allah’ı (c.c.) tanımak, ahiret hakkında düşünmek ve ebedi saadeti merak etmek, manevi iştahın canlı olduğunu gösterir. Bu tür merakların kaybolması ise ruhsal sağlığın tehlikede olduğuna işarettir.
İman zafiyeti gibi ruhsal hastalıklar, maddi hastalıklardan daha büyük bir sorun olarak kabul edilmelidir.
Bu nedenle, merak duygusunu doğru kullanmak, ruh sağlığını korumak ve Allah’a (c.c.) tevekkül etmek, insanın hem bu dünyada hem de ahirette huzur bulmasının anahtarıdır.
Hastalar Risalesi 10 - Video
SIKÇA SORULAN SORULAR
Sabır nasıl kazanılır ve neden Allah(c.c)'tan istenmelidir?
Sabır, insanın kendi gücüyle değil, Allah(c.c)’ın yardımıyla elde edilir. Hastalık ve zorluklar karşısında sabırlı olmak için, insanın Allah(c.c)’tan “Es-Sabûr” ismine sığınması gerekir. Allah(c.c), sabır isteyenlere sabrı verir ve böylece kişi en zor imtihanları bile huzur içinde karşılayabilir. Sabır, Allah(c.c)’a yönelerek, O’ndan güç alarak kazanılır.
İslam’a göre sadece bedensel hastalıklar mı imtihandır?
Hayır. İslam, hem bedensel hem de ruhsal sıkıntıları birer imtihan olarak kabul eder. Risale-i Nur’a göre ruhsal bunalımlar, sabır ve tevekkül ile karşılandığında insanı manen terakki ettiren özel fırsatlardır.
Gençlik, sağlık ve zamanın değeri nasıl anlaşılabilir?
Gençlik, sağlık ve zaman, geçici nimetlerdir. Bu nimetlerin değerini anlamadan harcanması, kişinin büyük bir kayıp yaşamasına neden olabilir. Ancak insan, bu nimetleri Allah(c.c)’a şükrederek ve ahirete hazırlık yapmak için kullanarak gerçek huzura ulaşabilir. Zamanın kıymetini bilmek ve her anı ahiret için yatırım yaparak değerlendirmek, ömrü daha anlamlı kılar.