Kur’an Bilimle Çelişiyor mu?
Allah Kur’an’a Her Şeyi Yazmış mıdır?
Madem Kur’an’ın İçinde Her Şey Yazılı Biz Neden Göremiyoruz?
Kitabı Mübin- İmam-ı Mübin Ne Demektir?
Kader kitabı; Allah’ın her şeyi bilmesinin tüm ayrıntılarıyla yazıya dökülmüş halidir ve bu unvanın olmazsa olmaz iki temel kavramı vardır: “Kitab-ı mübin ve İmam-ı mübin.”
Dilerseniz bu iki kavramı daha iyi anlayabilmek için birkaç örnek verelim.
İmam-ı mübini şirket sahibi olarak düşünürseniz, kitab-ı mübin o şirketin işçisi hükmündedir. Mesela siz bir ev yaptırmak isteseniz imam-ı mübin o evin planını çizer, bu planı ölçülendirir. Kitab-ı mübin ise onu tatbik eder, uygular. Evinizin iki katlı planı, bahçenizin, kapılarınızın, mutfağınızın nasıl olacağı, tuvalet ve banyonuzun nerede olacağı gibi konuların hepsine imam-ı mübin desek, ustaların çalışıp o planı uygulamasına da kitab-ı mübin diyeceğiz.
Mesela şu an elinizde çay, kitap okuduğunuzu düşünelim. Şu an var olan kendiniz, çay, kitap, bardak, oturduğunuz koltuk, görme alanınızda olan her şey kitab-ı mübindir. Bunun haricinde kalan sizin, kitabın, çayın ve orada bulunan her şeyin geçmiş ve geleceğinin tamamı ise imam-ı mübindir.
Elinizde bir şeftali olsa… Var olan, kudretin anbean tecelli ettiği, gözünüzle gördüğünüz o şeftali kitab-ı mübindir. Bunun haricinde kalan, şeftalinin hikmeti, çekirdek programında yazılı olanlar, kaç yıl sonra çürüyeceği, çekirdeğinden başka şeftaliler çıkıp çıkmayacağı gibi, şeftalinin geçmiş ve geleceğine dair tüm konular ise imam-ı mübindir.
Mesela şu an aynaya baktığımda gördüğüm “Mehmet” kitab-ı mübin iken, benim 5 yıl sonraki saç şeklim, kaç kilo olacağım, hücre sayım gibi bilgiler ise imam-ı mübindir. Peki, 10 yıl önceki halim nedir? O da imam-ı mübindir.
Şimdi gelelim örneklerle anlamlandırmaya çalıştığımız kitab-ı mübin ve imam-ı mübinin genel özelliklerine.
Kitab-ı Mübin
Burada sizden “kudret” kelimesini “kitab-ı mübin” ile kodlamanızı isteyeceğim. Eğer bu kodlamayı yaparsanız neler kitabı- mübin, neler imam-ı mübin çok daha rahat ayırabilirsiniz. Burada baş harfler ipucu olsun bize ve “k” harfi ile aklımıza kodlayalım.
- Kitab-ı mübin kudret defteridir.
- Mahduttur yani sınırlıdır. O an ne varsa ancak onu gösterir. Şeftalinin, Mehmet’in, çayın, kitabın o anki halini göstermesi gibi.
- Alem-i gaybdan ziyade alem-i şahadete bakar. Yani geçmiş ve gelecek zamandan ziyade şimdiki zamana bakar.
- Sadece şimdiki zamana baktığı için de tezahür ve tecellisi her şeyi ihata edemez. Şu an işlenen bir sureti ancak ihata edebilir. Tezahürat o esnadaki varlıkla veya mahiyetle sınırlıdır. Yani şu an var olan sınır ne ise ancak onunla sınırlıdır.
Mesela şu an Cenab-ı Allah anbean “Kaf Nun” tezgâhında beni kudret eliyle işliyor. Hücre yapım-yıkımları, kan dolaşımları, sindirim sistemleri gibi bütün sistemlerim her saniye işliyor. Cenab-ı Allah bu işleyişe anbean devam ediyor ve Cenab-ı Allah’ın bana tecellisi benden size tezahür ediyor. Cenab-ı Allah’ın tecellisi yani boyasını akıtması gözle görünmez. Bende göründüğünde tezahür yani zahir olur, açığa çıkar.
“Kaf Nun” tezgâhı: “Kün Fe YeKün” Yani Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece “ol” der ve o şey oluverir.
İmam-ı Mübin
Kader kitabının en büyük parçasıdır ve “ilim” ile bağlantılıdır. Burada da baş harf olan “i” ile aklımıza kodlayalım.
- İlim (kader) defteridir. Cenab-ı Allah’ın her şeyi bilmesinin kader defterindeki azasıdır.
- Alem-i şahadetten ziyade alem-i gayba bakar. Yani şimdiki zamandan ziyade geçmiş ve gelecek zamana bakar. Bu demektir ki zamanın tamamını kuşatır.
- Mahdut ve hudut kabul etmez. Çünkü ilim her şeyi ihata eder.
Buradan da anlaşılacağı üzere imam-ı mübinin rolü, kitab-ı mübinden daha büyüktür. Alem-i emir, alem-i şahadetin emir ve komuta merkezidir. Mesela insan kolunu yukarı kaldırmak istese bu eylemi gerçekleştirmesi için ona ilk dürtü alem-i şahadet olan kolundan, beyninden ya da sinir hücrelerinden gelmez. Alem-i emir, yani komuta merkezi olan ruhundan gelir.
Bir insan gözlerini kaybetse o zamana kadar görmüş olduğu bütün görüntüler gider mi? Yani gözlerini kaybetti diye annesinin simasını unutur mu? Elbette unutmaz. Yahut bir insanın kulakları kafasından sökülse o insanın o zamana kadar işittiği bütün cümleler hafızasından gider mi? Evladının ilk “baba” deyişi, dinlediği müzikler, annesinin “yavrum” diye seslenişi… Elbette gitmez. İşte bu iki misal ispatlar ki insanın görmesi, işitmesi, yemesi gibi tüm eylemleri bedenle değil, ruhla ilgili eylemlerdir. Yani beden alem-i şahadettendir, esas komuta merkezi ise ruhtur.
Allahü Teala En’am sûresi 59.ayette:
“Yaş ve kuru her şey kitab-ı mübinde vardır.” buyuruyor ve Bediüzzaman Said Nursi burada geçen kitab-ı mübinin Kur’andan ibaret olduğunu ifade ediyor.
Evet, Kuran’ın içinde her şey bulunuyor. Fakat herkes her şeyi göremiyor. Çünkü Kur’an içerisindeki delilleri bazen açıkça, bazen işari bir mana ile, bazen ince bir işaretle, bazen de bir ihtar ile bulunduruyor. Dolayısıyla herkesin algı düzeyi buraları anlamaya yetmiyor. İşte bu manaları göremeyen bir kısım insanlar, dinin bilimle çeliştiğini iddia ediyor. Konuyu bu açıklamaların ışığında baktığınızda: Ortaya atılan iddialar safsatadan başka bir şey değildir.
Bir zatın filankes sıfatları ile yazılmış bir kitabı, filankes şekilde başka sıfatları ile yazılmış diğer bir kitabıyla nasıl çelişebilir? Bu mümkün değildir, asla çelişmez. Zira Cenab-ı Allah’ın kelam sıfatıyla yazılmış olan Kur’an’ı, Cenab-ı Allah’ın kudret ve hikmet gibi sıfatlarıyla yazılmış kâinat kitabı ile asla ama asla çelişmez. İnsanların bilim diye nitelendirdiği olaylar vahyin birer ışığıdır. Bilim insanı, suyu inceliyor ve su iki hidrojen, bir oksijenden oluşur diye bir gözlem yapıyor. Daha sonra suyu bir daha gözlemliyor, bir daha gözlemliyor ve bir genellemeye varıyor. Sizce H2O formülünü oluşturup var olan suya ismini veren kişi, yeryüzünde bütün su taneleri üstünde deney yapmış mıdır? Elbette hayır. Zira bu imkânsızdır. O zaman ne yapmıştır? Aynı gözlemi birkaç su tanesi üzerinde belirli aralıklarla yapmış ve bir genellemeye ulaşmıştır. Daha sonra bu genellemesi yeryüzündeki momentum, yer çekimi, kaldırma kuvveti gibi yasalara uyumlu mu diye bakmış ve en sonunda Cenab-ı Allah’ın var olan adetullahlarına bir isim takmıştır. Özetle tüm olay bundan ibarettir. Cenab-ı Allah’ın önce kâinat kitabını yaratmasını sonra da Kuran-ı yaratıp bunları birbiriyle çeliştirmesini hiçbir akıl sahibi kabul etmeyecektir. Çünkü Kur’an-ı Kerim kâinat kitabının bir nevi kıraatı, yazıya dökülmüş halidir. Bilimle dinin çeliştiğini iddia edenler, bir marjinallik yakalamak isteyen, zihni safsata ile dolu kişilerden başka kimseler değillerdir. Evet, Allah’ın kader kitabında her şey, hem de her şey yazılıdır.
Peki, Allah neden her şeyi yazmıştır biliyor musunuz?
Mesela sizinle bir inşaata başlayacak olsak ve planını çizdirmek için mimara gitsek. Gittiğimiz mimar bize “Plan çizmeye hiç gerek yok! Bizi ustalarla inşaatın yapılacağı alana götürün, biz gerisini hallederiz.” dese, kabul eder miyiz? Elbette etmeyiz. Çünkü eline yüzüne bulaştırır. Ellerinde plan olmasına rağmen çoğu inşaatın ya kapısı ya penceresi ya tuvaleti eksik oluyor. Bir de ellerinde plan olmasa o inşaat ne hale gelir? İşte bu yüzden her şey yazılı yani planlı olmak zorundadır. Bugün insanın evinde bir yerde arıza çıkıyor, ustayı çağırdığı zaman ise elinde sürekli elektrik süpürgesi ile geziyor. Neden çünkü her yer toz toprak içinde kalacak. Oysa insan kendi vücuduna bir baksa… Yılda iki defa sinir hücreleri hariç tüm vücut hücreleri yenileniyor ama böylesine büyük bir tadilatta vücudunda zerre toz oluşmuyor. Çünkü her bir zerre Allah’ın istihdamı ile muazzam bir şekilde vazifelerini yerine getirerek çalışıyor. O zerrelerin vazifesi vücudu onarmaksa vücudu onarıyor, karpuz oluşturmaksa karpuz oluşturuyor. Altı gün boyunca karpuz oluşturayım diye çalışırken yedinci gün “Vazgeçtik, kavuna dönelim!” demiyor. Çünkü Cenab-ı Allah kader ile her birini kendi vazifesine yönlendiriyor.
Demek kaderi anlamak isteyen insan etrafında gelişen olayları, bu olayların miktarını, düzenini, ölçülendirmesini dirhem dirhem tartsa Cenab-ı Allah’ın kudretini anlayacak. Zira insan sadece Allah’ın yarattığı varlıkların her birinin birbirinden farklı olduğuna baksa, hiç birisinin ötekine birebir asla benzemiyor olduğunu anlayacaktır. Çünkü taklit onun hazinesinde mevcut değildir. Bugün tek yumurta ikizleri bile birbirlerine birebir benzemiyor. Parmak izleri, ruhları, duyguları birbirinden farklı… Allah yarattıklarını Kaf Nun fabrikasında hiçlikten, yani yoktan var ettiği için öyle zengin, öyle zengin ki; yeryüzünde gördüğümüz kayısıların bile biri ötekine asla benzemiyor. Sadece imtiyaz (ayrıcalık) özelliğinden bile tüm bu işleri yapanın, sonsuz kudret sahibi olan Allah olduğu anlaşılıyor.