İtaat ve İhsan Nedir?
Sa’d B. Ebi Vakkas’ın (r.a.) Annesi İle İmtihanı
Ailem Namaz Kılmama, Tesettüre Girmeme, İslam’a Karşı Çıkıyor. Onlara Karşı Nasıl Bir Tavır Takınmalıyım?
İslâm’da “itaat” ve “ihsan” diye iki kavram vardır.
İtaat; “baş eğmek, emredileni yapmak, söz dinlemek” demektir.
İhsan ise; “iyilik ve lütufta bulunmak, bir işi en güzel şekilde yapmak, her an görülüyor olma şuuru ile kulluk etmek” anlamlarında kullanılmaktadır.
Eğer bir aile İslâm çizgisinde ise o ailedeki anne babaya hem itaat hem ihsan vardır. Ama bir aile, İslâm çizgisinde değilse o ailedeki anne babaya ihsan vardır fakat itaat yoktur.
İşte Sa’d Bin Ebî Vakkâs(r.a.), bu bahsettiğimiz ince çizgiyi koruyabilen en büyük örneklerden biridir. Hz. Sa’d(r.a.), daha imanla tanışır tanışmaz Allah Resûlü(s.a.v.) ona “Ey Sa’d! Sakın Müslüman olduğundan aileni, özellikle de anneni haberdar etme!” demiştir. Lâkin hakiki iman eden bir insan yüreğinde bunu kaç gün tutabilir ki? Bir insanın kalbine iman girip de bunun o insanda hissedilmemesi mümkün mü? Mümkün olmadığından Sa’d(r.a.) bir müddet sinesine taş basarak iman ettiğini gizlese de kısa bir süre sonra dayanamayıp “Ben iman ile şereflendim!” diye haykırmıştır.
Ailesi, Sa’d’ın(r.a.) Müslüman olduğunu duyunca önce gençlik hevesidir, geçer diye düşündüler. Bir müddet ses çıkarmadılar. Ama Sa’d(r.a.) iman yolunda gayret göstermeye başlayınca ona önce sözlü uyarılarda bulundular. Sa’d’ın(r.a.) Müslüman olmasını en çok abisi Utbe ile annesi Hamne sindiremedi ve bu ikisi onu Allah’ın yolundan alıkoymak için ellerinden gelen tüm gayreti gösterdiler. Hz. Sa’d(r.a.) ara ara annesine İslâm’ın mesajlarını anlatıp, dininin anne ve baba haklarına olan titizliğinden örnekler verse de annesi bir türlü atalarının dininden vazgeçmedi. Hatta gün geçtikçe İslâm’a daha büyük bir kinle yaklaştı. Sa’d(r.a.) ise, ailesi ne yaparsa yapsın yolundan dönmedi ve gün geçtikçe dinine daha çok bağlandı. Hal böyle olunca annesi baktı oğlu yolundan dönecek gibi değil evladının karşısına dikildi ve onu en hassas olduğu noktadan, kendisinden vurmaya çalıştı. “Sana şu kadar mühlet ya eski dinine döneceksin ya da günlerce güneşin altında oturup yemek yemeyeceğim, içmeyeceğim, yıkanmayacağım sen Mekke’de anne katili olarak anılacaksın.” dedi.
Bu imtihan karşısında Hz. Sa’d(r.a.) önce annesini güzellikle ikna etmeye ve onu yaptıklarından vazgeçirmeye çalışsa da baktı annesi ikna olmuyor, bu sefer annesinin karşısına geçti ve “Vallahi anneciğim! Seni ne kadar sevdiğimi sen benden daha iyi bilirsin. Ama unutma ki seni ne kadar çok seviyorsam bu sevginin on katı, hatta daha fazlası kadar Allah ve Resûlü’nü seviyorum. Eğer birini diğerine feda edeceksem, iyi bil ki, feda edeceğim sen olursun, Allah ve Resûlü değil… Yeminle söylüyorum ki, yüz canın olsa ve her gün bir tanesi gözümün önünde çıksa ben yine de hak dinimden dönmeyeceğim.” dedi. (Bedreddin el-Aynî, Umdetü’l-Kârî, XXII, 127; Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, XII, 121; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l- Ğâbe, II, 455..)
Bir insana imtihanı imanının seviyesine göre gelir ve Sa’d’a(r.a.) gelen bu imtihan bizlere onun imanının yüceliğini gösterir. Zirâ o başına gelen bu imtihan da Allah’ın(c.c.) hukukunu her şeyin üstünde tutmuştur ve bunu yaparken de annesinin hukukunu da incitmemiştir. Annesine itaat etmemiş ama ölene kadar ihsanda bulunmuştur. Hatta annesine o sözleri söyledikten hemen sonra evin arkasına gidip annesinin hidayeti için Allah’a duâ duâ yakarmıştır. İşte iman budur.
Hz. Sa’d’ın(r.a.) annesi üç gün boyunca yemedi, içmedi; açlıktan takati kesildi, rengi soldu, konuşamamaya başladı ama baktı oğlu yolunda çok kararlı bir müddet sonra ettiği yeminden vazgeçti.
Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) İslâm uğruna çektiği sıkıntıların çoğunu annesinden görmüş, annesi Hamne ona Mekke’de on üç yıl boyunca etmediği eziyeti bırakmamıştır. Gün gelip komşularının da yardımıyla öz oğlunu evin bir odasına kilitleyip “Ya girdiğin o yeni dini terk edersin ya da açlıktan bu odada ölür gidersin” diye tehditler de bulunduğu da olmuştur. Buna rağmen Hz. Sa’d’ın(r.a.) imanında zerre inhiraf yaşanmamıştır.
Bizler şunu iyi bilmeli ve kalbimize yerleştirmeliyiz ki; “Eğer onlara itaat, Allah’a(c.c.) itaatsizlik manasına geliyorsa onlara itaat yoktur.” Zirâ bu İslâm’da kabul edilen önemli bir kaidedir. “Allah’a(c.c.) muhalif olan yerde kula itaat edilmez.” (Kenzu’l-Ummal, h. no: 14413; Mecmau’z-zevaid, h. no: 9143)
Sa’d Bin Ebî Vakkâs(r.a.) annesi ile başından geçen bu hadiseyi Efendimiz’e(s.a.v.) anlattıktan sonra rivayetlerde geçtiği üzere üç ayet nüzul oluyor. Bu ayetler şunlardır:
“Biz insana anne babasına iyi davranmasını emrettik. Ama onlar, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa onların sözüne uyma! Sonunda dönüşünüz yalnız bana olacaktır. İşte o zaman, vaktiyle yapmış olduğunuz her şeyi önünüze koyacağım.” (Ankebût Sûresi / 8)
“Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.” (Lokman Sûresi / 14)
“Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle. Sonunda dönüşünüz yalnız banadır. O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.” (Lokman Sûresi / 15)
Velhasıl bizler ne olursa olsun anne babamıza iyi davranacağız ama onlara itaat Allah’a itaatsizlik manasına geliyorsa bu noktalarda itaat etmeyeceğiz.