Cümle alem şahittir ki adalet denince akla gelen ilk isim Hz. Ömer’dir(r.a.) ve onun adalet kefesinde iki özellik vardır. Biri Cemali, diğeri Celali tecelliden oluşur. O kefelerden birinde rahmet diğerinde kuvvet vardır. Zîra adalet terazisinde bu iki şey sağlanmak zorundadır. Eğer bir kişide kuvvet olup rahmet olmazsa o kişi “zalim” olur. Rahmet, şefkat olup kuvvet olmazsa da o kişi “zelil” düşer. İşte Hz. Ömer(r.a.) bunu dengeleyip aynı zamanda bu dengeyi bize de öğreten kişidir. Zîra Endülüs tarihinde “III. Abdurrahman” isminde bir halife isyan eden oğlunu infaz ederken “Ben ilahî adaleti tesis için Ömer bin Hattab’ı(r.a.) örnek alıyorum.” demiştir. Çünkü Hz. Ömer(r.a.) de kendi oğluna had cezası vermiş biridir.
Hz. Ömer’in(r.a.) Abdurrahman ismindeki oğlu Mısır’da iken, başka bir arkadaşıyla şeytana uyup bir defa şarap içmiş ve ardından hemen pişman olup, hem kardeşi Abdullah’a(r.a.), hem de Mısır valisi Amr b. Âs’a(r.a.) gitmiş ve haddi tatbik ederek kendisini temizlemesini istemiştir. Amr b. Âs(r.a.), kendisine evinin avlusunda sopayla haddi tatbik etmiştir. Ancak kardeşi Abdullah(r.a.), konuyu babasına da duyurmayı uygun görmüştür.
Olayı duyan Hz. Ömer(r.a.), Vali Amr b. Âs’a(r.a.) haber göndererek oğlunu kendisine göndermesini istemiştir. Vali, “Allah’a yemin ederek Hz. Ömer’in oğlu Abdurrahman’a bir ayrıcalık yapmadığını, herkes için cezanın tatbik edildiği bir yer olan evinin avlusunda bu cezayı tatbik ettiğini” belirten bir mektubu, Abdullah b. Ömer(r.a.) vasıtasıyla göndermiş ise de Hz. Ömer(r.a.) oğlunun yanına gönderilmesinde ısrar etmiş ve nihâyet gönderilmiştir.
Hz. Ömer(r.a.) hasta ve bitkin bir vaziyette olan oğluna tekrar haddi tatbik etmek istemiş, fakat Abdurrahman b. Avf(r.a.): “Had bir defa tatbik edilmiş” diyerek, ikinci kez haddin uygulanmaması için ricada bulunmuştur. Ancak Hz. Ömer(r.a.), daha önceki had şekline iltimas karışmış olabilir düşüncesiyle, bir daha haddi tatbik etmiştir. (bk. Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübra, 8/312; Hatip Bağdadî, et-Tarih, 5/455; İbnu’l-Cuzî, Siyretu Ömer, s.170; Kastalanî, İrşadu’s-sarî, 9/439).
Bir gün Şam valisi Ebû Ubeyde bin Cerrah(r.a.), Hz. Ömer’e(r.a.) bir mektup gönderdi ve “Ya Ömer! Burada iki müslüman içki içti. Had cezası uyguladım. Ama içkiden dönmüyorlar, ne yapayım?” dedi. Hz. Ömer(r.a.), Ebû Ubeyde’ye(r.a.) “Şahitleri topla ve onlara sor: ‘İçki helal mi? Haram mı?’ Eğer içki helal derlerse onlara gerekeni yap. Çünkü artık mürted olmuşlardır. Ama içki haram derlerse onlara tekrar bir had uygula ve onları geri sal!” diye cevap yolladı. Hz. Ömer’in(r.a.) öyle bir adalet sistemi vardı ki binlerce kilometre ötedeki insanlar bile ondan fikir alıyor, üstün aklına ihtiyaç duyuyorlardı. Zîra mesafe ne kadar uzak olursa olsun orada yaşayanlar hata ettikleri anda Hz. Ömer’in(r.a.) adaleti sağlayacağına böylesine inanmışlardı. Aynı Hz. Ömer(r.a.) hilafet döneminde valilerine de sık sık haber ulaştırmış ve onlara “Eğer benim ailemden, akrabalarımdan birisi ziyaret veya ticaret için yanınıza gelir ama siz onlara normal halk gibi davranmaz, farklı muamele de bulunursanız sizi azlederim” demişti.