Hastalık Neden Olur İlahi Mesajı ve Şifa Reçetesi

Hastalık Neden Olur İlahi Mesajı ve Şifa Reçetesi

Hastalık Neden Olur: Manevi Hikmeti, İlahi Mesajı ve Şifa Reçetesi

İnsan sağlıklı olduğu sürece hastalığın anlamını pek düşünmez. Ancak, sağlık elden gittiğinde, hastalığın ne kadar büyük bir nimet ve aynı zamanda bir imtihan olduğunu fark ederiz. Bir insan nefes almanın ne kadar kıymetli bir nimet olduğunu ancak solunum sıkıntısı çektiğinde anlar. Oysa her gün nefes almaktadır. Biz, sürekli sağlık nimetine maruz kaldığımızda onu fark edemediğimiz için Allah(c.c) bazen zıttını, yani hastalığı misafir olarak gönderir. Böylece her an üzerimizde tecelli eden Şâfi (Şifa Veren) ismini anlamamızı sağlar. Bu yüzden hastalık, sadece bir musibet değil, aynı zamanda bir ilahi mesaj ve manevi terbiye vesilesidir.

Peki hastalık ne zaman gider? Çocukken okula kalkmak istemediğimizde annemiz başımıza gelip bizi uyandırırdı, değil mi? Ve ancak biz uyandığımız zaman başımızdan ayrılırdı. İşte hastalık da aynen böyle; bizi uyandırmak için geliyor. Annenin amacı, çocuğunu okula hazırlamak olduğu gibi, hastalığın amacı da insanı gaflet uykusundan kaldırmaktır. Allah Azze ve Celle, Rahman ve Rahîm (merhametlilerin en merhametlisi) olduğu için hastalığı bir misafir olarak gönderir. Peki bu misafir ne zaman başımızdan gider? Ne zaman uyanırsak! Hastalık, üzerimizdeki Şâfi ismini okuyup tanıdığımızda, gafletten uyandığımızda vazifesini tamamlar ve bizi terk eder. İşte bu yüzden hastalık, aslında bir musibet değil; insanı gafletten uyandıran bir rahmettir.

İçindekiler

Hastalık Neden Olur
Hastalık Neden Olur

Neden Hasta Oluruz?

Neden hasta oluruz? Bu sorunun cevabı, Allah(c.c)’ın insanları gafletten uyandırmak ve kendine yöneltmek istemesinde gizlidir. İnsan, günlük hayatın koşuşturması içinde Rabbini unutabilir, O’ndan uzaklaşabilir. İşte hastalık, insana fani olduğunu hatırlatır ve Allah(c.c)’a yönelmeye vesile olur.

Hastalığın Görevi Nedir?

  • İnsanı gaflet uykusundan uyandırmak
  • Dünya sevgisini azaltmak ve ahireti hatırlatmak
  • Allah(c.c)’a daha samimi bir şekilde yönelmeye teşvik etmek
  • Şükrü artırmak ve sabrı güçlendirmek

Virüs salgını gibi büyük hastalık süreçlerinde dünyaya daha az bağlanıp, ahireti daha fazla düşünmeye başlarız. Pandemi sürecinde sevdiklerimizden uzak kaldık, dünyevi eğlencelerimizden mahrum olduk ve ölümün her an gelebileceğini fark ettik. Bu süreç, dünyevi meşgalelerin insanları nasıl oyalanmaya ittiğini gösterdi. İnsanlar, günlük hayatın telaşında kaybolurken, bir anda kendilerini hayatın kaçınılmaz sonuyla yüzleşirken buldular. Sağlık ve özgürlüğün kıymetini daha iyi anladılar, ibadetlerine yöneldiler ve ruhlarını besleyecek kaynaklara yönelmeye başladılar. Ölüm korkusunun gündeme oturduğu bu dönem, birçok insan için manevi bir silkiniş ve yeni bir başlangıç oldu.

Hastalıkların Manevi Boyutu: Hz.Eyüp(a.s) Kaç Sene Hasta Kaldı?

İnsanın aklına şu soru gelebilir: “Ey Rabbim, bizi hiç hasta olmayacak şekilde yaratamaz mıydın?” Elbetteki yaratabilirdi. Peki neden o zaman bize hastalığı mihmandar eyledi?

Demek ki bu hastalık bizim yaratılış gayemize hizmet ediyor.

Peki, Allah(c.c), sevdiklerine hastalık verir mi? Evet! Peygamberler ve salih kullar bile hastalıklarla sınanmıştır. Eğer hastalık bir zulüm olsaydı, Allah(c.c) en sevdiği kullarını hastalıkla sınamazdı. Hz. Eyyüp(a.s) gibi büyük peygamberler ağır hastalıklar yaşamış ama bu süreci sabır, şükür ve tevekkülle karşılamışlardır. Hz. Eyyüp(a.s), sabır ve tevekkülün en güzel örneklerinden biridir. 70 yıl sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşadıktan sonra, 18 yıl ağır hastalıklarla imtihan edildi. Fakat o, asla isyan etmedi ve Allah(c.c)’ın verdiği bu imtihanı kabul etti. 

Eşi ona: “Dua et de Allah(c.c) sana şifa versin” dediğinde, 

Hz. Eyyüp (a.s): “Allah(c.c)’tan haya ederim. Allah(c.c) yetmiş yıl bana sağlıklı ömür verdi, şikayet etmedim de on sekiz yıl hastalık verince mi şikayet edeceğim?” diyerek sabrını ve tevekkülünü ortaya koydu.

Hz. Eyyüp(a.s)’ün kıssası, hastalığa sabırla katlananlar için büyük bir örnektir. Onun yaşadığı zorluklar, bizlere hastalıkların sadece bir imtihan değil, aynı zamanda sabır, tevekkül ve şükrün bir vesilesi olduğunu öğretir. Hz. Eyyüp(a.s), sıkıntıları karşısında isyan etmek yerine, Rabbine yönelerek sabrın en yüce örneklerinden birini göstermiştir. Bu kıssa, hastalığın bizleri Allah(c.c)’a daha fazla yaklaştıran bir vesile olduğunu anlamamızı sağlar. O, hastalığını yalnızca bir sıkıntı olarak görmedi, aksine bunun bir manevi terbiye süreci olduğunu anladı. Bugün birçok insan en küçük hastalıkta bile isyan etmeye başlarken, peygamberlerin dahi büyük hastalıklarla sınandığını unutmamak ve bundan ders çıkarmak gerekir.

Hastalık Duaların Kabulüne Vesile Olur mu?

Hastalığın en büyük kazançlarından biri, insanın Allah(c.c)’a olan duasını artırmasıdır. Sağlıklı bir insan, gaflet içinde olup Allah(c.c)’ı az hatırlayabilir; ancak hasta olan biri, sürekli dua eder ve Rabbine yönelir. Dua, hastalık sürecinde bir kalkan gibidir ve insanın ruhunu huzura kavuşturur. Özellikle acizlik anlarında yapılan dualar, içtenliği ve samimiyeti nedeniyle daha kıymetlidir. Hastalık, insanın zayıflığını fark etmesine ve samimi bir yakarışla Rabbine dönmesine vesile olur.

Allah(c.c) Neden Hastalık Verir?

Bir ayna, ancak arkası siyah olduğunda görüntüyü en net şekilde yansıtabilir. İnsan da zaaf ve acziyle, Allah(c.c)’ın sonsuz kudretini ve nimetlerini fark edebilir. Eğer insan açlık hissetmeseydi, Allah(c.c)’ın Rezzak (Rızık Veren) ismini nasıl anlayabilirdi? Aynı şekilde, hiç hastalanmayan bir kul, Allah(c.c)’ın Şafi (Şifa Veren) isminin tecellisini nasıl idrak edebilirdi? Hastalık, bizlere Allah(c.c)’ın kudretini ve rahmetini daha iyi kavrama fırsatı sunar.

Bu yüzden hastalık, zahiren çirkin ve sıkıntılı gibi görünse de netice itibariyle güzeldir. Çünkü insanı ahirete hazırlar, sabır ve tevekkülü artırır. İnsanın sonsuz hayatı için bir terbiye vesilesi olur ve dünya hayatının geçiciliğini hatırlatarak kalbini ebedi olan ahiret yurduna yönlendirir.

Bediüzzaman Said Nursî'ye Göre Manevi Şifanın Reçetesi

İnsan hayatı, hem maddi hem de manevi hastalıklarla sınanır. Maddi hastalıklara reçeteler ve tedavi yöntemleri sunulurken, manevi hastalıkların da bir reçeteye ihtiyacı vardır. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Yirmi Beşinci Lem’a – Hastalar Risalesi” adlı eseri, hastalara bir merhem, bir teselli ve manevi bir reçete sunar.

İnsan, dünyada geçici bir hayat yaşadığını unutmamalıdır. Üstad, dünya hayatının geçici olduğunu şu ifadelerle vurgular:

“Madem dünya fanidir, değmiyor alaka-i kalbe.”

Dünya hayatı, ahiretin yanında çok küçük bir kıymete sahiptir. Ahiret, dünya hayatına kıyasla sonsuz olduğu için, ahirete yönelik gayretlerimiz de bu dünyadaki tedavilerimizden daha önemli hale gelir.

Maddi Hastalığın Hikmeti: Kökü Maneviyatta

Üstad Hazretleri bu risalenin sonunda bir cümle söylüyor: 

“Her derde deva.” 

Peki ama nasıl olur? Benim hastalıklarım maddi, Üstad’ın anlattıkları ise manevi. Maddi bir hastalık, manevi bir reçeteyle nasıl şifa bulabilir? Peki nasıl olur da bu risale her derde deva olabilir?

Bunun cevabı, maddi hastalıkların kökünün maneviyata dayanmasıdır. Bu, bir sünnetullahtır, yani ilahi bir kanundur. Maddi hastalıkların onda dokuzu maneviyata dayanır. Bu ilişkiyi anlamak için basit bir örnek düşünelim: Bir insanın kulağına sadece iki cümle fısıldıyorsunuz ve gözlerinden yaşlar süzülüyor. Söylediğiniz sözler manevi ama gözyaşı maddi. Manevi bir şeyin, maddi bir şeye tesiri var. Ya da bir insan çok sevdiği birini kaybettiğinde derin bir üzüntü yaşar. Aylar sonra bakarsınız ki vereme ya da kansere yakalanmış. Yaşadığı olay manevidir ama sonuçları bedensel olarak ortaya çıkar. Beden nasıl ruha dayanıyorsa, ruh da Allah(c.c)’a dayanmalıdır. Eğer ruh dayanağını kaybederse insan, hem manevi hem de maddi olarak çöker.

Maneviyat ve ruh burada aynı şeydir. İnsan “Maneviyatım çöktü.” dediğinde aslında ruhen güçsüzleştiğini ifade eder. Bedenimiz ne kadar güçlü olursa, o kadar fazla yük kaldırabiliriz. Aynı şekilde ruhumuz da neye dayandığına bağlı olarak güç kazanır. Eğer ruh Allah(c.c)’a dayanmazsa, manevi yükler insanı ezer ve sistem çöker. O halde çözüm nedir? Ruhu, yani maneviyatı kuvvetlendirmek!

İşte tam da bu noktada, Hastalar Risalesi bize şunu söyler: 

“Ey biçare hasta! Merak etme, sabret.” 

Ama nasıl merak etmem? Hastaneler, eczaneler dolup taşarken, hastalık insanın en büyük gündemi olurken nasıl merak etmeyelim? Merak etmemek ve endişe duymamak için çok güçlü bir sebebe ihtiyacımız var. Ve Üstad bu güçlü sebebi şöyle ifade ediyor: “Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır.”

Hastalıkların Dermanı ve İlahi Reçetesi

Hastalık bazen insanın kendisine, bazen de çevresine hüzün verir. Ağrılar, sıkıntılar yaşanır ve insanın dostları, ailesi de bu duruma üzülür. Ancak Üstad Hazretleri hastalığın bir derman olduğunu söyler. Bu nasıl mümkün olabilir? Sağlıklı bir insan düşünelim; günün belli vakitlerinde ibadet etse bile gaflete düşmesi mümkündür. Oysa hastalık, insanın her anını şuurlu hale getirir ve ibadet hükmüne geçmesine vesile olur. Çünkü insan, zorluklar içinde Rabbine daha çok yönelir. Hastalık, Allah(c.c)’a yaklaşmak için bir fırsattır. Üstelik, hastalıkla geçen her an, sabır ve şükürle karşılandığında, ahiret nazarında bir ömre bedel olabilir.

İnsan genellikle sıkıntıya düşmeden Allah(c.c)’ı hatırlamaz. Çoğu kişi, büyük bir imtihan veya hastalıkla karşılaşınca manevi olarak uyanır. Allah(c.c), kulunun kendisine yöneldiği hali bildiğinden, onu gaflette bırakmaz ve tekrar tekrar huzuruna dönmesini sağlayacak vesileler yaratır. Tıpkı bir doktorun hastasına önce ilaç vermesi, hasta iyileşmezse ameliyata başvurması gibi, Allah(c.c) da insana önce manevi reçeteler sunar. Ancak insan bu ilahi mesajları dikkate almazsa, gafletten uyandırmak için hastalığı bir neşter olarak kullanır. Çünkü insan, bazen ancak büyük bir musibetle yüzleştiğinde derin bir tövbe ve içsel dönüşüm yaşayabilir.

Birçok kişi hastalık sonrası hayata farklı bir gözle bakar. Hastalık, insanı dünya hayatının geçiciliğini fark etmeye ve ahirete hazırlanmaya yönlendirir. Böyle bir hastalık isyan edilecek bir şey mi, yoksa bir misafir gibi şükürle karşılanması gereken bir nimet midir? Çünkü bedeni sarsan hastalık, yalnızca birkaç yıl kaybettirebilir ama ruha sirayet eden hastalık (vesvese ve şüphe) imanı kemirerek sonsuz hayatı riske atabilir. Bir insanın cesedine hastalık yapışsa dünyadaki birkaç on yılı etkiler; fakat ruhuna vesvese ve şüphe bulaşırsa, ebedi hayatı kaybetme tehlikesi doğar.

Bu yüzden hastalığın perdesini kaldırıp hakikatine baktığımızda, onun aslında bir rahmet ve uyanış vesilesi olduğunu görürüz. Çünkü ömür, bir sermayedir ve boşa harcanırsa büyük bir kayıp olur. Dünya hayatının çürük meyvelerini gösteren ve ahiretin gerçek değerini hatırlatan en büyük öğretmenlerden biri de hastalıktır.

Ömür Sermayesi ve Hastalığın İlahi Hikmeti

Bize verilen en büyük sermaye ömürdür. İnsanlar malın zekâtını verince sorumluluklarının bittiğini sanır ama asıl hesap verilmesi gereken şey ömürdür. Allah(c.c)’ın insana verdiği yetenekler, dünya için değil, O’nun rızası için kullanılmalıdır. Dünya sadece bir geçit, asıl yurt ahirettir. Hastalık, bu dünyanın çürük yüzünü göstererek insanı uyandırır. Yoksa ne olacaktı? Ömür sermayesi boşuna harcanacaktı.

Ömür sermayesi hızla tükenir. Rahatlık ve gaflet içinde akıp gider, insan farkına bile varmaz. Ancak hastalık, bu sermayeyi değerli kılar. Çünkü hastalık, her dakikayı bir gün ibadet hükmüne geçirerek insanın ahiret kazancını artırır. Üstelik zaman algısını da değiştirir. Zor anlar, her saniyenin kıymetini artırır. Keyif ve gaflet içinde geçen günler hızla akıp giderken, musibet zamanı uzar. 

Allah(c.c) insanı temiz huzuruna almak ister. Günahlar tövbe ile silinmezse, hastalıklar ve musibetler arındırıcı bir rahmet olarak gönderilir. Eğer bize sorulsaydı, “Günahlarını dünyada mı temizlemek istersin, yoksa ahirette mi?” diye, elbette dünyada temizlenmeyi tercih ederdik. İşte Allah(c.c), ezeli ilminde bunu bildiğinden, hastalıkları bir temizlik vesilesi olarak gönderir.

Hastalığın bir misafir olduğunu anlamak, ona sabır ve şükürle yaklaşmak, insanı hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir kazanca ulaştırır. Ne güzel bir misafirdir ki, gelirken insanın ahiretine sermaye bırakır. Eğer bu hastalığı hikmetiyle kavrayabilirsek, Allah(c.c)’a olan kulluğumuz daha da derinleşir ve sabrımız artar.

Hastalık İlahi Bir Lütuftur

Hastalık bir musibet değildir; tam aksine bir ilahi lütuftur. Ancak bu lütfu görebilmek için, hastalığa sabır, şükür ve tevekkülle yaklaşmak gerekir.

Allah(c.c), hastalıkları insanları gafletten uyandırmak, ahireti hatırlatmak ve kullarını kendine yaklaştırmak için gönderir. Bu bakış açısıyla baktığımızda, hastalık artık bir musibet değil, büyük bir rahmet olur.

Hastalık Risalesi 1 - Video

SIKÇA SORULAN SORULAR

Allah(c.c) hastalığı, kullarını gafletten uyandırmak, sabır ve şükürle manen yükseltmek ve ahirete hazırlamak için verir. Hastalık, dünya hayatında bir ceza değil; manevi terakki, tefekkür ve Allah(c.c)’a yöneliş vesilesidir. Bir misafir gibi gelir, vazifesini yapar ve gider.

Hastalığın hikmeti; insanı aczini ve muhtaçlığını fark etmeye sevk ederek Allah(c.c)’a yöneltmek, sabır ve şükürle manevi derecesini artırmak, kalbi dünya bağlarından koparıp ahireti düşündürmektir. Hastalık, insanın ruh ve kalbinde derinleşmesini, nefsiyle yüzleşmesini ve kulluğunu idrak etmesini sağlar.

Evet, hastalıklar bir imtihandır. Allah(c.c), kullarını sabır, teslimiyet ve tevekkül ile sınar. Bu imtihanlar sayesinde insanın sabrı, inancı ve Allah(c.c)’a bağlılığı ortaya çıkar. Aynı zamanda hastalıklar, günahların affına, manevi terakkiye ve ahirette yüksek derecelere vesile olabilir. Sabreden kul bu sınavdan kazançlı çıkar.

Hastalık, İslam’da bir musibet değil; Allah(c.c)’ın kulunu arındırmak, terbiye etmek ve derecesini yükseltmek için verdiği bir nimettir. Aynı zamanda sabır, dua ve tevekkül gibi ibadetlerin yoğunlaştığı özel bir haldir. Hastalık, kul ile Rabbi arasında derin bir bağ kurar.