Efendimiz’e (s.a.v.) peygamberlik nerede ve ne zaman geldi?

Efendimiz’e (s.a.v.) peygamberlik nerede ve ne zaman geldi?

Efendimiz’e (s.a.v.) Peygamberlik Nerede Ve Ne Zaman Geldi?

İman Eden İlk Müslüman Kimdir?

Milâdî 610 yılının Ramazan ayıydı. Efendimiz’in(s.a.v.) mübarek ömrü kemâl yaşına erişmiş yani 40’ı bulmuştu. Allah Resûlü(s.a.v.) her zamanki âdeti üzere yine Hira Mağarasına gitmiş, sabaha kadar Rabb’ine ibadet etmişti. Zaman seher vaktiydi ve nihayet İlahî vazifenin tebliğ edileceği vakit gelmişti. Rabb’inden emir alan Cebrâil(a.s.), Efendimiz’in(s.a.v.) ziyaretine geldi ve: “Oku!” dedi. Efendimiz(s.a.v.) çok korkmuştu. “Ben okuma bilmem.” diyebildi. Cebrâil(a.s.) onu kucakladı, sıktı. Yere bıraktıktan sonra tekrar: “Oku!” dedi. Efendimiz(s.a.v.) yine aynı cevabı verdi. Cebrâil(a.s.) Resûlullah’ı(s.a.v.) tekrar tuttu ve sıktı. Bir kere daha: “Oku!” dedi. Efendimiz(s.a.v.) yine aynı cevabı verince, Hz. Cebrâil(a.s.) ona ilk ayetleri vahyetti: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” 

Cebrâil(a.s.) bunları söyledikten sonra birden kayboldu. Efendimiz(s.a.v.) ise heyecan ve korkuyla hemen mağaradan çıktı ve Mekke’ye doğru hareket etti. Başından geçenleri bir an önce sevgili zevcesine anlatmak istiyor, onun kendisini teselli edeceğini umuyordu.Efendimiz(s.a.v.) hızlı adımlarla Mekke’ye doğru ilerlerken geçtiği yerlerdeki dağ, taş ve ağaçlar: “Esselâmu aleyke ya Resûlullah(s.a.v.)!” diyerek O’na(s.a.v.) selam veriyor, O’nun(s.a.v.) peygamberlik vazifesini tebrik ediyorlardı. 

Efendimiz(s.a.v.) nihayet eve gelmişti. Olanları hanımına bir an evvel anlatmak istiyordu ama çok heyecanlanmıştı ve korkuyordu. Ancak: “Beni örtünüz, beni örtünüz!” diyebildi. Hz. Hatice(r.a.) hemen Efendimiz’i(s.a.v.) yatırdı, üzerini örttü ve rahat etmesi için elinden gelen gayreti gösterdi. Hz. Hatice(r.a.), O’nu(s.a.v.) “Ne oldu?” diye ne sıkıştırdı ne de yaşananları anlatması için O’na(s.a.v.) ısrarda bulundu. Merak ve sabır içerisinde Efendimiz’in(s.a.v.) anlatacağı zamanı bekledi. 

Bir müddet sonra Resûlullah(s.a.v.) uyandı. Korkusu ve heyecanı bir parça olsun geçmişti. Başından geçenleri Hz. Hatice(r.a.) validemize anlattı. Daha sonra da: “Ya Hatice(r.a.)! Ben bazı ışıklar görüyorum. Birtakım sesler işitiyor ve endişe ediyorum! Putlardan ve kâhinlerden nefret ediyorum! Böyle iken bana cinler musallat olacak diye korkmaktayım!” dedi. 

Efendimiz’e (s.a.v.) peygamberlik nerede ve ne zaman geldi?

Allah Resûlü’ne(s.a.v.) ilk zevce olabilecek kadar basiret ve feraset sahibi olan Hz. Hatice(r.a.) validemiz ise Efendimiz’i(s.a.v.) şöyle teselli etti: “Ey amcam oğlu! Böyle konuşma! Korku ve endişe duymana gerek yok. Üzülme, Allah’a yemin ederim ki O(c.c) senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabana yakın alaka gösterirsin. Komşularına nazik ve müşfik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Evinin kapısını gariplere açar, onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin. Ey amcamın oğlu, sebat et! Vallahi senin bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ederim…”   

En yakın sırdaşı, teselli kaynağı ve hayat arkadaşının bu ifadeleri Efendimiz’in(s.a.v.) yüreğini ferahlattı, gönlü huzurla doldu. Hz. Hatice(r.a.) bununla da kalmadı: “Senin peygamber olduğuna ben inanıyorum.” diyerek Efendimiz’e(s.a.v.) ilk iman eden insan olma şerefine nail olarak, manen O’na(s.a.v.) destek oldu. Tüm toplumun ahlaken kokuşmuş çökmüş durumda olmasından dolayı: “Cahiliye Devri” olarak adlandırılan böyle bir devirde hanımının tereddütsüz iman edişi Resûlullah’ı(s.a.v.) çok sevindirdi, O’nun(s.a.v.) tebliğ şevkini artırdı. Efendimiz(s.a.v.) bundan sonra Hz. Hatice’ye(r.a.), Hz. Cebrâil’den(a.s.) öğrendiği şekilde abdest aldırdı ve birlikte namaz kıldılar. Böylece Hz. Hatice(r.a.) validemiz, Efendimiz’e(s.a.v.) ilk zevce olma şerefinin yanında O’na(s.a.v.) ilk iman etme ve O’nunla(s.a.v.) birlikte ilk namaz kılma bahtiyarlığına da erişti. 

Hatice(r.a.) annemiz iman ettikten sonra Allah Resûlü’nü(s.a.v.) amcaoğlu Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdüluzza’ya götürdü. Varaka b. Nevfel, son gelecek peygamber ve din meseleleri ile çok uğraşmış, bir dönem Hristiyanlığa merak duysa da daha sonra onu terk etmiş ve Hanif dinini benimsemiş yani şirke bulaşmamış bir din üzere hayatını sürdürmüştür. 

Hz. Hatice(r.a.) Varaka’ya: “Amcamın oğlu! Dinle bak, yeğenin neler söylüyor.” deyince Varaka: “Yeğenim, ne oldu; hayırdır?” diye sordu. Efendimiz(s.a.v.) başından geçenleri anlattı. Bunun üzerine Varaka şöyle dedi: “Bu gördüğün, Allah’ın Hz. Musa’ya(a.s.) gönderdiği Namus’tur. Keşke senin davet zamanında genç olsaydım! Kavmin seni bu şehirden çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam!” Ondan bu sözleri duyan Efendimiz(s.a.v.): “Onlar beni buradan çıkaracaklar mı ki?” diye şaşkın bir ifadeyle sorunca Varaka: “Evet, senin getirdiğin bu dava ve mesaj ile gelen herkes, her peygamber düşmanlığa uğramıştır. Şayet senin davet günlerine yetişirsem, sana elimden gelen yardımı yaparım.” dedi.   Böylece kırk yaşına kadar Mekke’nin en sevilen insanı olan Allah Resûlü(s.a.v.) başına geleceklerin habercisi ile tanışmış oldu. 

Bu konuşmadan sonra Efendimiz’in(s.a.v.) beşareti ve O’na(s.a.v.) inen ilk ayetler Mekke sokaklarında yayılmaya başladı. Bu haberler hanımlar vasıtasıyla Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) kulağına da gitti ve o esnada ticaret için Taif’e hazırlık yapan Hz. Ebû Bekir(r.a.) haberleri duyar duymaz Efendimiz’in(s.a.v.) yanına giderek tarihte emsalinin görünmesi mümkün olmayan bir şey yaptı. Allah Resûlü’ne(s.a.v.) sorgusuz sualsiz biatta bulunarak iman etti. Zira kendisi O’nun(s.a.v.) peygamber olduğuna o kadar kuşkusuz inanmıştı ki bir soru dahi sorma ihtiyacı hissetmedi. 

Allah Azze ve Celle indirdiği dini, dinin muhafızları ile koruyacaksa o din kadar, o dine mensup muhafızlarda çok önemlidir. Zira o muhafızlardan kimileri, Sâbikûn-ı Evvelûn yani İslâm’a girişte öne geçen ilk muhacirler ve ensârdır. İşte o Sâbikûn-ı Evvelûn’den bir tanesi de Ebû Bekir-i Sıddık’tır(r.a.). 

Abdurrahman b. Avf’in(r.a.) Cennetle Müjdelenmesi

Bir gün Abdurrahman b. Avf(r.a.) o zamanlar on beş- yirmi bin nüfuslu olan Medine’ye yedi yüz develik kervanı ile gelir. Aişe(r.a.) annemiz kervanın Hz. Abdurrahman’a(r.a.) ait olduğunu öğrenince “Allah onun ticaretini bereketlendirsin. Haberi yok ama onun için Resûlullah’ın(s.a.v.) ‘Abdurrahman bin Avf’ı(r.a.) emekleyerek cennete girerken gördüm.’ dediğini duydum.” demiştir. Bunu duyan bir başka sahâbi haberi Abdurrahman b. Avf’a ulaştırınca Hz. Abdurrahman(r.a.) “Eğer yapabilseydim, cennete yürüyerek girerdim!” der ve o kervanı bütün ağırlıklarıyla Allah yolunda harcamak üzere sadaka olarak verir. (İbni Sad, Tabakât, 3: 93.) Daha sonra Aişe(r.a.) annemiz hadisteki emekleyerek kısmını şerh eder: “Sen cennete sevincinden emekleyerek gideceksin.” mânâsında söyledi Resûlullah(s.a.v.), der. 

Efendimiz’e (s.a.v.) peygamberlik ne zaman ve nerede gelmiştir?

Yazar : Mehmet Yıldız

BENZER MAKALELER