KUDÜS’Ü FETHEDEN KOMUTAN
HRİSTİYANLAR KUDÜS’ÜN ANAHTARINI NEDEN HZ. ÖMER’E (r.a.) TESLİM ETMEK İSTEMİŞLERDİR?
HZ. ÖMER (r.a.) KIYAMET KİLİSESİNDE NAMAZ KILMIŞ MIDIR?
Hicretin on yedinci yılı, Efendimiz’in(s.a.v.) dünyadan ayrıldığı zaman diliminde Kudüs fethedilir ve orayı fetheden komutan Ebû Ubeyde Bin Cerrâh(r.a.)’tır. Kudüs’te o günkü Hristiyanların “Bize halifeniz gelsin. Biz anahtarı ancak ona teslim edeceğiz.” diye bir arzusu vardır. Onlara ne kadar “Siz emniyette olacaksınız, hayatlarınız değişmeyecek.” dense de onlar ısrarla halifenin gelmesini talep etmişlerdir. Çünkü “Daha önce siz emniyette olacaksınız diyenler burada kan döktüler” demişlerdir. Kendilerinin kan dökmediği bir yer olmadığı için başlarına da hep öyle şeyler gelmiştir. Onlar bu sebepten, adaletiyle âleme nam salmış, ağzından çıkanla muamelatı aynı olan Hz. Ömer’i(r.a.) istemişlerdir. Kudüs Yahudiler için, Hristiyanlar için hatta Persliler için bile önemli bir yerdir. Bu belde kırk küsur defa saldırıya uğrar ve bu saldırıların çoğunda şehir yerle bir edilir. Kudüs ne zaman Hz. Ömer’in(r.a.), Selâhaddîn Eyyûbi’nin, Osmanlı Devleti’nin eline geçse ancak o zaman huzur bulmuştur. Sahâbiler Hz. Ömer’e(r.a.) “Gitme, biz zaten savaşın galibiyiz. Böyle bir riske gerek yok!” deseler de mecliste bulunan bir kahraman yine yiğitçe çıkacak ve “Gitmelisin ve kıyamete kadar ümmete Kudüs’ün değerini öğretmelisin.” diyecektir. İşte bu yiğit Haydar-ı Kerrar Hz. Ali(r.a.)’dir.
Hz. Ali’nin(r.a.) bu cümlesi üzerine Hz. Ömer(r.a.), bir hizmetlisi ile deve sırtında 1500 kilometre boyunca gider ve hümanizmi, insanlığı öğretmeye çalışanlara ders olacak bir hadise bu esnada yaşanır. Yol boyunca deveye sırasıyla bir Hz.Ömer(r.a.), bir hizmetlisi biner. Bu tabloyu görenler: “İşte bize rivayetlerde bildirilen zat budur. Kırk yamalı cübbesi ile gelip anahtarı alacak olan zat budur.” diyerek gözyaşlarını tutamazlar. O gün bir papaz anahtarı teslim ederken ağlar. Ona “Sana emniyette, güvende olacaksınız, size ilişmeyeceğiz dememize rağmen niye ağlıyorsun?” diye sorulduğunda “Vallahi sizde bu ahlak, bu dayanışma oldukça Kudüs bize geri gelmeyecektir. Ben ona ağlıyorum” der.
Hz. Ömer(r.a.) Kudüs’e vardığında kadim dostu Ebû Ubeyde İbni Cerrâh’ı(r.a.) görür ve bu iki dost dakikalarca birbirlerinin ellerini öpmeye çalışırlar. Aralarında böyle sevgi dolu bir muhabbet vardır. Hz.Ömer(r.a.), Ebû Ubeyde bin Cerrâh’a(r.a.) “Kardeşim seni çok özledim. Cihat olmasaydı seni hep yanımda görmek isterdim” der. Ebû Ubeyde(r.a.) ise ona “Biz buraya buluşmaya gelmedik Ömer(r.a.)! Biz seninle cennette buluşacağız. Burası İslâm sancağını ötelere götürme yeridir, dava meydanıdır. Kavuşmalar ahirete, kavuşmalar ayrılığın olmadığı diyarlaradır.” diye karşılık verir.
İşler bitince Hazreti Ömer(r.a.), Ebû Ubeyde Bin Cerrâh’a(r.a.): “Hadi beni çadırına götür de bir dinleneyim, iki lokma bir şey yiyeyim. Bir yorgunluk çöktü.” der ve Ebû Ubeyde(r.a.) onu çadırına götürür. Üç kıtaya yayılmış İslâm ordularının genel komutanının çadırına giren Hz. Ömer(r.a.) gördüğü manzara karşısında gözyaşlarını tutamayarak “Ey kardeşim! Dünya seni hiç değiştiremedi ve değiştiremeyecek. Sen dünyanın değiştiremediği adamsın.” der. Çünkü o çadırda sadece bir tane keçeden döşek vardır.
Hz. Ömer(r.a.) bir tepeden Kudüs’ü seyrederken “Mekke’de ne dönemler yaşamıştık. Şimdi üç kıta bizim hükümdarlığımızdadır.” diyerek duygulanır ve orada “Allahu ekber!” diye bağırır. Bunun üzerine diğer sahâbiler de aynı duyguyu yaşar ve “Allahu ekber!” diye bağırırlar. Günümüzde oraya Tekbir Tepesi denilmektedir. Namaz vakti gelince oradaki insanlar tarafından Hz.Ömer’e(r.a.) Kıyamet Kilisesi’nde namaz kılması teklif edilir. Hz. Ömer(r.a.) ise onlara “Hayır, ben burada kılmayacağım” diye cevap verir. Rivayetlere göre bunun iki sebebi vardır. Bu nedenlerden biri, “Ben burada namaz kılarsam, burası halifenin yurdudur diyerek ileride size vermezler.” düşüncesidir. Diğeri ise kilisenin içinde iki metre uzunlukta Hz. İsa(as) figürü ve benzeri figürlerin bulunmasıdır. Hz. Ömer(r.a.) böyle bir yerde namaz kılmak istememiştir.