Hastalık ve Merhamet Duygusu
Hastalık Merhameti Artırır mı?
İnsanın yaratılışında öyle duygular vardır ki, her biri bir hikmet üzere verilmiştir. Ancak bu duygular doğru yolda kullanılmadığında veya nefsin arzularına kapılındığında, insanı azgınlığa ve tuğyana sürükler. İşte bu noktada hastalık, insanın iç âlemindeki duyguları dengeleyen ve onu Rabbine (c.c.) yaklaştıran büyük bir rahmettir. Hastalık sayesinde kişi, unuttuğu acziyetini yeniden hatırlar ve kalbinde körelmiş olan en kıymetli duygu olan merhamet ortaya çıkar. Çünkü merhamet, toplumun huzurunun ve insanın gerçek manada insan olmasının temelidir. Hastalık; bu merhamet damarını işler hale getirerek insanı sadece kendi derdiyle değil, başkalarının acısıyla da hemhal kılar.
Hastalık, insandaki bozulmuş duygu ayarını adeta bir doktorun titizliğiyle onarır. Sağlık ve afiyet hâlinde kişi, kendisini yeterli görüp isyan ve azgınlık içine düşebilir. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle haber verilmiştir:
“Hayır! Gerçekten insan kendisini ihtiyaçtan uzak gördüğü zaman azgınlaşır.” (Alak Suresi, 6-7)
İşte bu yüzden hastalık, insanın acizliğini ve fakirliğini hatırlatan bir dost gibidir. Sağlık ve afiyet kimi zaman nefsimizi şımartır, kalbi katılaştırır; hastalık ise o katı kalbi yumuşatır, insanın hem kendi haline hem de başkalarının haline merhametle bakmasını sağlar. Böylece kişi sadece kendi derdine değil, başkalarının da dertlerine derman olma arzusunu içinde hisseder. Merhametin gelişmesi, hastalığın insana sunduğu en büyük manevi kazançlardan biridir.
Hastalık ve Tuğyanın Sebepleri
İç dünyamızda duygularımız adeta bir devlet gibidir. Eğer bu devletin nizamı bozulursa, nefis isyan eder ve tuğyan başlar. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu hali “zaafı imandan gelen tuğyan” diye tarif eder. Kişi, “Ben Rabbimi çok seviyorum, ona amel etmek istiyorum ama gücüm yetmiyor” diyorsa, aslında iç âlemindeki duyguların kontrolünü kaybetmiştir. Olması gereken duygular zayıf kalmış, olmaması gereken duygular beslenmiştir. Neticede kişi, nefsinin isyanı altında ezilir ve ibadetlere gücü yetmez hale gelir.
Kur’an-ı Kerim; insanın azgınlaşmasını mal, iktidar ve ilmin yanlış kullanımı üzerinden üç farklı örnekle anlatır. Mal, doğru kullanılmadığında azgınlık doğar; iktidar, yanlış yönetildiğinde tuğyan baş gösterir; ilim ise rıza-i ilahi doğrultusunda kullanılmadığında kişiyi azgınlaştırır. İşte hastalık, bu azgınlıkları kırmak ve duygularımızı aslına döndürmek için Allah’ın (c.c.) bir rahmet vesilesidir.
İçindekiler
İstiğna Nedir? Allah’a (c.c.) Ait Bir Sıfatı İnsana Atfetmenin Tehlikesi
İnsanın toplumsal hayatta “Kimseye ihtiyacım yok” diyerek bir istiğna haline bürünmesi, aslında Allah’a (c.c.) mahsus bir sıfatı kendine isnat etmesi demektir. Çünkü Samet olan yalnızca Allah’tır (c.c.). İnsan böyle bir duyguya kapıldığında, hastalık ona kendisinin muhtaç bir kul olduğunu öğretir. Bir anda kendi başına yapabildiği işler elinden alınır; dostunun, akrabasının yardımına muhtaç hale gelir. İşte bu hâl, istiğna duygusunu yıkar ve kişiyi merhamet ve hürmet gibi asil duygularla buluşturur.
Hastalığın insanda oluşturduğu en büyük değişimlerden biri de merhamet duygusunun inkişafıdır. İnsan musibet görmedikçe, hastalık çekmedikçe, başkalarının halini anlamakta zorlanır. Ama ne zaman ki bir dert görür, bir hastalıkla sınanır; ancak o zaman başkalarının dertlerine bigâne kalamaz. Empati, kıyas-ı binnefs dediğimiz o kıymetli meziyet, hastalıkla filiz verir.
Merhamet ve Şefkat: Peygamberimizin (s.a.v.) Hasta Ziyaretleri
Anne ve babalar hastalandıklarında, onların evde bir yük olduğu zannedilir. Oysa gerçek tam tersidir. Onlar evin bereket vesilesidir. Onlara gösterilen hürmet, aslında emaneti verene, yani Allah’a (c.c.) gösterilen hürmettir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara ‘öf’ bile deme, onları azarlama ve onlara güzel söz söyle.” (İsra Suresi, 23)
Hastalık, evladın kalbindeki merhamet ve hürmet duygularını uyandırır. O yüzden anne ve babanın hastalığı, bir imtihan olduğu kadar bir rahmet vesilesidir. Evladın kalbini terbiye eden, onu sabra ve şefkate alıştıran bir nimettir.
Anne ve Babaya Merhamet Göstermek Neden Allah’a (c.c.) Hürmet Sayılır?
Hastalık yalnızca hastayı değil, onu ziyaret edenin de kalbini yumuşatır. Hasta ziyareti bir sünnet-i seniyyedir ve büyük bir ecir vesilesidir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Allah Teala (c.c.) kıyamet gününde şöyle buyurur:
‘Ey Ademoğlu, hastalandım, beni ziyaret etmedin.’ Ademoğlu der ki: ‘Ey Rabbim! Sen alemlerin Rabbi iken ben Seni nasıl ziyaret edebilirdim?’
Allah (c.c.) buyurur: ‘Falan kulum hastalandı, sen onu ziyaret etmedin. Onu ziyaret etseydin, Beni onun yanında bulurdun.'” (Müslim, Birr-43)
Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hasta ziyareti konusunda ümmetine en güzel örnek olmuştur. Ashabından birinin hasta olduğunu duyduğunda hemen onu ziyarete koşmuş, sevgi ve şefkatini bizzat göstermiştir. Sa’d bin Ubade (r.a.) hastalandığında, Efendimiz (s.a.v.) namazdan sonra hemen onu ziyaret etmeye gitmiştir; bir diğer seferinde ise Sa’d bin Muaz’ın (r.a.) hasta çadırını mescide aldırarak her gün ziyaret etmiştir.
Hastalık, Körelmiş Duyguları Nasıl İhya Eder?
Hastalık, insandaki dumura uğramış yani körelmiş duyguları yeniden ihya eder. Nasıl ki oruç sayesinde zengin açlığın ne olduğunu hisseder ve fakirin halini anlar; hastalık da sağlıklı insanın unuttuğu acziyetini ona öğretir. Hastalıkla beraber kişi, hem kendi nefsinin kıymetini hem de başkalarının kıymetini daha iyi idrak eder.
Üstad Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, hastalık, insanın duygularındaki bozulmuş dengeyi ilahi bir lütufla yeniden düzene sokar. Nefsin azgınlaşan duygularını terbiye eder, onları kırar ve insanı insaniyete layık bir kıvama getirir. Bu yüzden hastalık, şikayet değil, şükür sebebidir. Çünkü insan, ancak aczini ve fakrını idrak ettiğinde, gerçek manada Allah’a (c.c.) yönelir ve kulluğunun farkına varır.
Asıl Felaket Hastalık Değil, Hastalıksız Gaflettir!
Hastalık, ilahi bir ikaz ve rahmettir. Bizi Rabbimize (c.c.) yaklaştırır; unuttuğumuz merhamet, şefkat ve hürmet duygularımızı yeniden canlandırır. Şayet hastalık bizleri bu asil duygulara kavuşturuyorsa; o halde o hastalık şikayet değil, hamd ve şükür vesilesidir. Allah (c.c.), bizleri hastalık vesilesiyle kendisine yaklaştırıyor ve terk etmiyor. Asıl felaket, hastalıksız bir azgınlık ve gaflet halidir ki, Allah (c.c.) hepimizi bundan muhafaza buyursun.