- Zübeyr b. Avvam (r.a.) Kimdir?
- Zübeyr b. Avvam (r.a.) Nasıl İman Etmiştir?
- İslam İçin Mücadele Edenlerin Karşısına En Evvel Sevdikleri Çıkar
- Hendek Savaşında Hendek Kazma Fikrini Kim Vermiştir?
- Hicretin ilk bebeği – Abdullah ibni Zübeyr (r.a.)
- İslam Tarihinde Küffara Karşı İlk Kılıç Çeken Sahabe Kimdir?
Zübeyr bin Avvâm (r.a)
Zübeyr b. Avvam (r.a.) Kimdir?
Zübeyr bin Avvâm ibni Hüveylid’e(r.a.), ismini dedesi Esed vermiştir. Dede Esed, o dönem bu ismi sevdiği için koymuştur ve Zübeyr “yazılı küçük not” demektir. Onun hayatına baktığınızda adeta o küçük kâğıda aşk ve ihlâsın silinmez bir nişane ile yazıldığını göreceksiniz. Zirâ bu tabirler onun ruhuyla yeniden manâ kazanmışlardır.
Hz. Zübeyr(r.a.), Esedoğullarındandır. Künyesi Ebû Abdullah’tır. Fiziksel görünüm bakımından orta boyludur, normal kilodadır, gür saçlı ve seyrek sakallıdır. Efendimiz’in(s.a.v.) kıymetli eşi Hatice(r.a.) annemiz, Hz. Zübeyr’in(r.a.) halasıdır. Yani Efendimiz(s.a.v.), onun eniştesidir. Hz. Zübeyr’in(r.a.) annesi Safiyye(r.a.) annemiz ise Efendimiz’in(s.a.v.) halasıdır. Yani Hz. Zübeyr(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) aynı zamanda halasının oğludur. Hz. Zübeyr’in(r.a.) eşi Esma(r.a.), Aişe(r.a.) annemizin kız kardeşidir. Yani Hz. Ebû Bekir(r.a.) onun kayınbabasıdır.
Hz. Hamza’nın(r.a.) kız kardeşi olan Hz. Safiyye(r.a.) annemiz, savaşçı ruhlu birisidir. Onun için oğlu Hz. Zübeyr’i(r.a.) de öyle yetiştirir. Hz. Zübeyr’in(r.a.) çocukluğu, annesinin bu savaşçı ruhu taşımasından dolayı çok çetin geçer. Safiyye(r.a.) annemizin İslâm’dan önceki dönemde zaman zaman oğlunu dövdüğü, ona vurduğu da olmuştur. Bir gün Hz. Zübeyr’in(r.a.) amcası Nevfel, “Yahu Safiyye(r.a.), yeter bu çocuğa bu kadar vurduğun! Neden bu kadar vuruyorsun?” diye sorunca, Hz. Safiyye(r.a.), “Ben o çocuk evine sadık, ileride de savaşçı bir yetişkin olsun diye eğitiyorum.” demiştir.
Hz. Zübeyr’in(r.a.) babası Avvâm ibni Hüveylid’tir ve babası İslâm’dan önce “Cahiliye Savaşları” diye de geçen Ficar Harpleri’nde vefât etmiştir. O dönemde, Hz. Zübeyr(r.a.) ise anne karnındadır. Aynı Efendimiz(s.a.v.) gibi Hz. Zübeyr(r.a.) de yetim büyümüştür.
Hz. Hatice(r.a.), Hz. Zübeyr’in(r.a.) halası olduğu için kendisi, Efendimiz(s.a.v.) ile Hatice(r.a.) annemizin evine rahatça girip çıkabiliyordu. Bu da onun imanî esasları tanıyan öncülerden olmasının en büyük sebeplerinden biriydi. Zübeyr bin Avvâm(r.a.)on altı, Efendimiz(s.a.v.) kırk yaşına geldiğinde; Hz. İsa’dan(as) bu yana susan semânın dili ilk kez konuşmaya başladı ve Efendimiz’e(s.a.v.) ilahî mesajlar geldi. Nübüvvetin gelişi ile Hatice(r.a.) annemiz anında iman etti. Ardından onu 10 yaşındaki Hz. Ali(r.a.), 16 yaşındaki Hz. Zeyd(r.a.) ve 38 yaşındaki Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve 16 yaşındaki Hz. Zübeyr(r.a.) takip etti. Böylelikle Hz. Zübeyr(r.a.), İslâmla şereflenen beşinci kişi oldu. Kendisi her daim “Beşinci Müslümanım.” diyerek bu durumla övünürdü.
Hz. Zübeyr(r.a.) toplamda altı evlilik yapmıştır. Bu evliliklerden dokuz oğlu, dokuz da kızı olmuştur. Oğullarının içerisinde en meşhuru, Abdullah İbni Zübeyr(r.a.)’dir. Abdullah İbni Zübeyr’in(r.a.) en önemli özelliği korkusuz olmasıdır. Hatta bir rivayete göre cinlerin onu görünce korktukları söylenir. Hz. Zübeyr’in(r.a.) son eşinin ismi Âtike Binti Zeyd(r.a.)’tir. Medineliler onun için “Kim şehit olmak isterse Âtike(r.a.) ile evlensin.”der. Çünkü Âtike(r.a.) annemiz toplamda beş evlilik yapar ve evlendiği eşlerinin her biri şehit olur.
İlk evliliğini Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) oğlu Abdullah(r.a.) ile gerçekleştirir ve Hz. Abdullah(r.a.) Taif Kuşatmasında şehit olur. İkinci evliliğini Hz. Ömer’in kardeşi Zeyd b. Hattab(r.a.) ile gerçekleştirir ve o da şehit olur. Daha sonra kendisini Hz. Ömer(r.a.) nikahına alır ve ondan sonra Hz. Ömer(r.a.) de şehit olur. Âtike(r.a.) annemiz Hz. Ömer’den(r.a.) sonra Zübeyr b. Avvâm(r.a.) ile evlenir. Onun da şehit olmasıyla en son Hz. Hüseyin(r.a.) ile evlenir ve o da Kerbela’da şehit olur. Bunun için Âtike(r.a.) annemiz ile ilgili Medine’de kulaktan kulağa bu cümle dolaşır: “Kim şehit olmak isterse Âtike(r.a.) ile evlensin.”
(İbnu’l Esir, Üsdü’l Ğabe, 2, 307) Efendimiz(s.a.v.) Hz. Zübeyr için”Her Peygamberin havârisi vardır, benim havârim de Zübeyr İbn Avvâm’dır.” (Buhârî, Cihâd, 40, 41; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 48; İbnMâce, Mukaddime, 11) demiştir. Havariler peygamberlerin halis ve samimi dostları, yardımcıları, ruhlarının arzularını duyan, kalplerinin yaralarına hemen merhem olmaya çalışanlardır ve O’na(s.a.v.) yakın olmak, türlü musibet ateşlerinde pişmeye aday olmak demektir. İşte bu adaylığın hakkını veren güzide sahâbi de Zübeyr Bin Avvâm(r.a.)’dır.
Zübeyr bin Avvâm ibni Hüveylid’e(r.a.), ismini dedesi Esed vermiştir. Dede Esed, o dönem bu ismi sevdiği için koymuştur ve Zübeyr “yazılı küçük not” demektir. Onun hayatına baktığınızda adeta o küçük kâğıda aşk ve ihlâsın silinmez bir nişane ile yazıldığını göreceksiniz. Zirâ bu tabirler onun ruhuyla yeniden manâ kazanmışlardır.
Hz. Zübeyr(r.a.), Esedoğullarındandır. Künyesi Ebû Abdullah’tır. Fiziksel görünüm bakımından orta boyludur, normal kilodadır, gür saçlı ve seyrek sakallıdır. Efendimiz’in(s.a.v.) kıymetli eşi Hatice(r.a.) annemiz, Hz. Zübeyr’in(r.a.) halasıdır. Yani Efendimiz(s.a.v.), onun eniştesidir. Hz. Zübeyr’in(r.a.) annesi Safiyye(r.a.) annemiz ise Efendimiz’in(s.a.v.) halasıdır. Yani Hz. Zübeyr(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) aynı zamanda halasının oğludur. Hz. Zübeyr’in(r.a.) eşi Esma(r.a.), Aişe(r.a.) annemizin kız kardeşidir. Yani Hz. Ebû Bekir(r.a.) onun kayınbabasıdır.
Hz. Hamza’nın(r.a.) kız kardeşi olan Hz. Safiyye(r.a.) annemiz, savaşçı ruhlu birisidir. Onun için oğlu Hz. Zübeyr’i(r.a.) de öyle yetiştirir. Hz. Zübeyr’in(r.a.) çocukluğu, annesinin bu savaşçı ruhu taşımasından dolayı çok çetin geçer. Safiyye(r.a.) annemizin İslâm’dan önceki dönemde zaman zaman oğlunu dövdüğü, ona vurduğu da olmuştur. Bir gün Hz. Zübeyr’in(r.a.) amcası Nevfel, “Yahu Safiyye(r.a.), yeter bu çocuğa bu kadar vurduğun! Neden bu kadar vuruyorsun?” diye sorunca, Hz. Safiyye(r.a.), “Ben o çocuk evine sadık, ileride de savaşçı bir yetişkin olsun diye eğitiyorum.” demiştir.
Hz. Zübeyr’in(r.a.) babası Avvâm ibni Hüveylid’tir ve babası İslâm’dan önce “Cahiliye Savaşları” diye de geçen Ficar Harpleri’nde vefât etmiştir. O dönemde, Hz. Zübeyr(r.a.) ise anne karnındadır. Aynı Efendimiz(s.a.v.) gibi Hz. Zübeyr(r.a.) de yetim büyümüştür.
Hz. Hatice(r.a.), Hz. Zübeyr’in(r.a.) halası olduğu için kendisi, Efendimiz(s.a.v.) ile Hatice(r.a.) annemizin evine rahatça girip çıkabiliyordu. Bu da onun imanî esasları tanıyan öncülerden olmasının en büyük sebeplerinden biriydi. Zübeyr bin Avvâm(r.a.)on altı, Efendimiz(s.a.v.) kırk yaşına geldiğinde; Hz. İsa’dan(as) bu yana susan semânın dili ilk kez konuşmaya başladı ve Efendimiz’e(s.a.v.) ilahî mesajlar geldi. Nübüvvetin gelişi ile Hatice(r.a.) annemiz anında iman etti. Ardından onu 10 yaşındaki Hz. Ali(r.a.), 16 yaşındaki Hz. Zeyd(r.a.) ve 38 yaşındaki Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve 16 yaşındaki Hz. Zübeyr(r.a.) takip etti. Böylelikle Hz. Zübeyr(r.a.), İslâmla şereflenen beşinci kişi oldu. Kendisi her daim “Beşinci Müslümanım.” diyerek bu durumla övünürdü.
Hz. Zübeyr(r.a.) toplamda altı evlilik yapmıştır. Bu evliliklerden dokuz oğlu, dokuz da kızı olmuştur. Oğullarının içerisinde en meşhuru, Abdullah İbni Zübeyr(r.a.)’dir. Abdullah İbni Zübeyr’in(r.a.) en önemli özelliği korkusuz olmasıdır. Hatta bir rivayete göre cinlerin onu görünce korktukları söylenir. Hz. Zübeyr’in(r.a.) son eşinin ismi Âtike Binti Zeyd(r.a.)’tir. Medineliler onun için “Kim şehit olmak isterse Âtike(r.a.) ile evlensin.”der. Çünkü Âtike(r.a.) annemiz toplamda beş evlilik yapar ve evlendiği eşlerinin her biri şehit olur.
İlk evliliğini Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) oğlu Abdullah(r.a.) ile gerçekleştirir ve Hz. Abdullah(r.a.) Taif Kuşatmasında şehit olur. İkinci evliliğini Hz. Ömer’in kardeşi Zeyd b. Hattab(r.a.) ile gerçekleştirir ve o da şehit olur. Daha sonra kendisini Hz. Ömer(r.a.) nikahına alır ve ondan sonra Hz. Ömer(r.a.) de şehit olur. Âtike(r.a.) annemiz Hz. Ömer’den(r.a.) sonra Zübeyr b. Avvâm(r.a.) ile evlenir. Onun da şehit olmasıyla en son Hz. Hüseyin(r.a.) ile evlenir ve o da Kerbela’da şehit olur. Bunun için Âtike(r.a.) annemiz ile ilgili Medine’de kulaktan kulağa bu cümle dolaşır: “Kim şehit olmak isterse Âtike(r.a.) ile evlensin.”
(İbnu’l Esir, Üsdü’l Ğabe, 2, 307) Efendimiz(s.a.v.) Hz. Zübeyr için”Her Peygamberin havârisi vardır, benim havârim de Zübeyr İbn Avvâm’dır.” (Buhârî, Cihâd, 40, 41; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 48; İbnMâce, Mukaddime, 11) demiştir. Havariler peygamberlerin halis ve samimi dostları, yardımcıları, ruhlarının arzularını duyan, kalplerinin yaralarına hemen merhem olmaya çalışanlardır ve O’na(s.a.v.) yakın olmak, türlü musibet ateşlerinde pişmeye aday olmak demektir. İşte bu adaylığın hakkını veren güzide sahâbi de Zübeyr Bin Avvâm(r.a.)’dır.
Zübeyr b. Avvam (r.a.) Nasıl İman Etmiştir?
Hz. Zübeyr’i(r.a.) imana taşıyan Hz. Ebû Bekir(r.a.) olmuştu. Hz. Ebû Bekir(r.a.), cuma günü iman etmiş ve cumartesi günü Hz. Zübeyr’in(r.a.), pazar günü Hz. Talha bin Ubeydullah’ın(r.a.), pazartesi günü Sad Bin EbiVakkas’ın(r.a.), salı günü Said İbni Zeyd’in(r.a.), çarşamba günü de Ebû Ubeyde Bin Cerrâh’ın(r.a.) imanına vesile olmuştu.
Hz. Zübeyr(r.a.), İslâm dinini kabul edip Hz. Ebu Bekir’den(r.a.) ayrıldıktan sonra Efendimiz’in(s.a.v.) yanına giderek İslâm dininin içeriği ile ilgili bazı sorular sordu. Efendimiz(s.a.v.), onun sorularını cevapladıktan sonra ona şöyle dedi: “Seni Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in(s.a.v.) Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmeye davet ediyorum.” Hz. Zübeyr(r.a.) de Efendimiz’e(s.a.v.): “Ey Allah’ın Elçisi(s.a.v.)! Şüphesiz ben Allah’tan başka ilah olmadığına ve Senin(s.a.v.) de Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik ediyorum. Eğer istersen artık Müslüman olduğumuzu gizlemeyiz ve müşriklere İslâmiyet’i açıktan duyururuz. Çünkü biz hak, onlar ise batıl üzerindedirler.” dedi. Allah Resûlü(s.a.v.) bunun üzerine “Bize henüz savaş emredilmedi.” buyurdu. (Belazuri, Ensâb, 9, 420-421.)
Zübeyr b. Avvâm(r.a.), Allah Resûlü’nün(s.a.v.) yanından çıktıktan sonra yolda kendi kabilesi Esedoğullarından olan Ebü’l Bahterî’yle karşılaştı. Ebü’l-Bahterî ona İslâmiyet’i kabul ederek Müslüman olup olmadığını sordu. Hz. Zübeyr(r.a.) ona Müslüman olduğunu söyleyince bunun üzerine Ebü’l-Bahterî, “Biz, senin atalarımızın dininden ayrılıp istediğin şekilde ilahlarımızı ayıplamanı kabul etmeyeceğiz.” dedi. Zübeyr b. Avvâm(r.a.) ise ona “Ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Sizin taptığınız putlar ne işitirler ne de görürler. Onların ne kimseye bir faydaları vardır ne de bir zararları.”diye karşılık verdi.
Ebü’l Bahterî, “Biz putlara sadece, bizi Allah’a(c.c) daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” deyince bu şekilde inanan müşrikler hakkında “İyi bilin ki gerçek din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, ‘Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” (Zümer Suresi/3) ayeti nazil olmuştur. (Belazuri, Ensâb, 9, 421)
İslam İçin Mücadele Edenlerin Karşısına En Evvel Sevdikleri Çıkar
man Yolunun Kaderi Bu – Sevdiklerinle Sınanmak
Zübeyr B. Avvam’a (r.a.) Düşman Olan
Amcası -Nevfel B. Hüveylid Amcası Nevfel’in Zübeyr B. Avvam’a (r.a.) Yaptığı İşkenceler
Nübüvvet güneşi parlamaya başladığında, şimdilerde olduğu gibi o günlerde de yarasalar bu güneşten rahatsız olmuştu. On altı yıl boyunca gözbebeği gibi Zübeyr’e(r.a.) bakan amcası Nevfel b. Hüveylid de o güneşten rahatsız olup yarasaya dönüşenlerdendi. Hatta Nevfel, yıllarca saçının teline kıyamadan büyüttüğü yeğenini sırf iman etti diye baş düşmanı ilan etmişti.
Amcası Nevfel, Mekke’nin her aristokratı gibi yeğenini önce sözlü olarak ikaz etmiş, ikna olmayınca bu sefer fiili baskılarda bulunmuştur. Hz. Zübeyr(r.a.) ise ne olursa olsun Erkam’ın(r.a.) evine gitmekten asla vazgeçmemiştir. Efendimiz(s.a.v.) sahâbelere Dârü’l Erkam’da altı yıl boyunca iman hakikati dersleri vermiş, nübüvvet güneşini onlara da yansıtmıştır. Allah Resûlü(s.a.v.) sahâbelere Kur’an hakikatlerini anlatırken en çok şu iki kelimeyi kullanmıştır: “İkra ve Kûm.”
İkra: Oku! Bu yol ilimsiz yürünmez. İlmi kendine azık olarak al yoksa yorgun düşersin. Ama sakın azık olarak aldığın ilmi makama, paraya, şana, şöhrete, insanların teveccühüne satma. Onunla bir kuvvet elde et ve ondan sonra asla yatma.
Kûm: Kalk ve sen de risalet davasına hizmet et.
Hz. Zübeyr’in(r.a.), Mekke’nin beşinci yılındaki Habeşistan hicretine kadar amcası Nevfel’in elinden çekmediği eza ve cefa kalmadı. O çektikleri ile bize adeta bu yolun bedel ödeme yolu olduğunu öğretiyordu. Bir gün Nevfel, Hz. Zübeyr’i(r.a.) bir hasırın içerisine sardı ve hasırı kalınca iplerle bağlayıp odanın ortasında yukarıya doğru astı. Amcası ara ara odada ateşler yakıyor, hasırın içerisinde sıcaktan baygın düşen Zübeyr’in(r.a.) daha da fazla sıkıntı çekmesi için çaba sarf ediyor, bazen de ateş söndükten sonra odaya yayılan dumandan etkilenmesi için uğraşıyordu. Hz. Zübeyr(r.a.), bu işkenceler altında öyle bir zorlanıyordu ki bazen dayanamayacak hale gelip bayılıyor, adeta ölüm üzerine ölüm yaşıyordu. (Dimaşki Subulu’l-Huda, c. 11, s. 312)
Ama o, tüm bunlara rağmen Sümeyye’nin(r.a.), Yasir’in(r.a.), Hz. Bilal’in(r.a.) söylediğini söyledi: “Ehad, Ehad! Allah birdir. Ben sizin dediklerinize iman etmem!”
Bu kutlu direnişin sonunda küfrün kazanma ihtimali yoktu. Bunun için Nevfel de bir yerden sonra dayanamadı ve Hz. Zübeyr’i(r.a.) kendi haline bıraktı. Hz. Zübeyr(r.a.) ise bu mücadelesi ile bizlere bir kez daha “Es sabru miftah’ul ferec (Sabır kurtuluşun anahtarıdır.)” sözünü ispatladı.
Hendek Savaşında Hendek Kazma Fikrini Kim Vermiştir?
Hz. Zübeyr (r.a.) ‘Peygamberin Havarisi’ Lakabını Hangi Savaştan Sonra Almıştır?
Efendimiz (s.a.v.) Hz. Zübeyr’e (r.a.) Neden ‘Anam Babam Sana Feda Olsun!’ Demiştir?
Hz. Safiyye’nin (r.a.) Hendek Savaşı’nda Sergilediği Kahramanlık
Efendimiz(s.a.v.) Medine’de bazı istihbaratlar alır. Bir rivayete göre on-on iki bin, bir rivayete göre yirmi dört bin kişilik hizibler ordusu Müslümanlara karşı savaşmak için Medine’ye doğru yürüyüşe geçmiştir. O esnada Müslümanların nüfusu üç bindir. Efendimiz(s.a.v.), bir harb stratejisi geliştirmek için ashâbıyla istişare eder. Daha iman etmesinin üzerinden çok geçmeyen Selmân-ı Farisi(r.a.) de o istişareye katılır ve “Ya Resulullâh(s.a.v.)! Biz İran’da çok fazla düşman geleceği zaman hendekler kazıyorduk.” der. Allah Resûlü(s.a.v.), onun cümleleri üzerine ikna olur ve hendekleri kazdırmaya başlar. Uzunluğu yaklaşık 5.5 km. Olan hendeğin genişliği 9 m., derinliği ise 4,5 metredir. Bir atın bile bu hendeklerden atlaması mümkün değildir.
Ve nihayet düşman, hendek kazılan yerin önündedir. Yahudilerden Kurayzaoğulları ise arkadadır. Ama Kurayzaoğullarından, yani Yahudilerden beklenen başka bir durum vardır.
Allah Resûlü(s.a.v.), Mekke’nin on üç yılını bitirip Medine’ye hicret ettiğinde herkese “Medine Vesikası” denilen bir vesika imzalatmıştır. O Medine vesikasının bir kuralına göre Medine’ye saldırı olursa Yahudiler de yardım etmek zorundadır. Kurayzaoğulları yardım etmek bir yana “Acaba Müslümanlar’a bir yara da biz verebilir miyiz?” diye fırsat kollamışlardır. Efendimiz(s.a.v.) ise onlara güvenmediğinden dolayı ne kadar kadın, çocuk varsa hepsini onlara bir zarar gelmemesi adına büyük bir evin içine toplamıştır. Başlarına da Hasan bin Sabit’i(r.a.) koymuştur. Efendimiz’in(s.a.v.) kadın ve çocukların başına Hasan bin Sabit’i(r.a.) koyma sebebi şudur: Hem diğer bütün sahâbiler savaşta hendek kazmaktadır hem de Hasan bin Sabit(r.a.) kılıç tutamamaktadır. Hatta kendisi kan gördüğünde fenalaşabilmektedir.
O, kılıç tutamıyor olmasına rağmen yüz kılıç tutanın yapamayacağını yapmış, diliyle birçok müşriğin mücadelesini engellemiştir. Yani onun kılıcı, dilidir. O yüzden Efendimiz(s.a.v.), hem Hasan bin Sabit’i(r.a.), hem de Hz. Zübeyr’in(r.a.) annesi Hz. Safiyye’yi(r.a.) o evde bekçi olarak bırakır.
Ortalığın karıştığı bir anda, Allah Resûlü(s.a.v.), “Kim bana Kurayzaoğullarından haber getirecek?” diye seslenir. Efendimiz(s.a.v.) düşman önde, ama Kurayzaoğulları arkada olduğundan “Acaba yanlış bir hareket yapacaklar mı?” diye öğrenmek ister. Resûlullah’ın (s.a.v.) çağrısı için Hz. Zübeyr’in(r.a.) eli yine kalkar ve “Ben Ya Resûlullâh(s.a.v.)!” der. Zira İslâm ile ilgili bir sorumluluk ortaya konulduğunda bu yiğidin eli hiç inmemiştir.
Hz. Zübeyr(r.a.) gider, haber getirir. “Onların durumu çok karışık, fitne içindeler Ya Resûlullâh(s.a.v.).” der. Efendimiz(s.a.v.) kendisinden belli zaman aralıklarında iki kez daha haber getirmesini ister. Hz. Zübeyr(r.a.) onlardan getirdiği üçüncü haberle birlikte Efendimiz’e bir haber daha getirir. “Ya Resûlullah (s.a.v.)! Sana, annem Safiyye’den(r.a.) de haber getirdim.” der. Resûlullâh(s.a.v.) merakla “ dinliyorum, ne oldu Zübeyr(r.a.)?” diye sorar. Efendimiz’in(s.a.v.), Hasan bin Sabit(r.a.) ile Hz. Safiye’yi(r.a.) bir eve bekçi bıraktığı esnada Yahudi Kurayzaoğulları, “Bu Müslüman çocuklarını rehin alırsak onların sırtını yere getiririz.” diye sinsi bir plan yaparlar. Onların eve doğru yürüdüğünü duyan Safiyye(r.a.) annemiz ise bir çadırın direğini söker ve gelen Yahudiye vurup onu öldürür. Böyle yiğit bir evladın anası da yiğittir. Zaten kendi öyle olmasa Zübeyr(r.a.) gibi bir hamur yoğurabilir miydi? Safiye(r.a.) annemiz, çadırın direğiyle vurup öldürdüğü o Yahudiyi aşağıya atınca yukarıda birçok asker olduğunu zanneden Yahudiler geri dönerler. Hz. Zübeyr’in(r.a.) getirdiği bu haberden çok hoşnut olan Allah Resûlü(s.a.v.), tebessüm etmeye başlar. Sonra da ‘’Her Peygamberin havârisi vardır, benim havârim de Zübeyr İbn Avvam’dır.” (Buhârî, Cihâd, 40, 41; Müslim, Fedâilu’s-Sahabe, 48; İbn Mâce, Mukaddime, 11) der. İşte bu cümle, o güzel müjdeden sonra gelen başka bir müjde olmuştur.
Sahâbenin Allah Resûlü’ne(s.a.v.) sürekli bir hitabı vardır: “Fedake ebi ve ümmi Ya Resûlullâh(s.a.v.)! Anam babam Sana(s.a.v.) feda olsun Ya Resûlullâh(s.a.v.)!” Bu cümleyi sahabeden duymamız normaldir. Ama bu cümlenin Efendimiz’den(s.a.v.) duyulması çok da alışıldık bir durum değildir. Zirâ Efendimiz(s.a.v.), bu cümleyi sadece iki sahâbiye söylemiştir. Birinde Uhud’da, dayımın oğlu dediği Sa’d bin Ebû Vakkas(r.a.) Allah Resûlü’nün(s.a.v.) önünde sürekli ok atmaktadır. Okları bitince Efendimiz(s.a.v.) yerden okları toplar ve Sa’d bin Ebû Vakkâs’a(r.a.) verir: “İrmiğ Ya Sa’d(r.a.). Fedake ebi ve ümmi! At Ya Sa’d! Anam babam sana feda olsun!” der. İşte Efendimiz(s.a.v.) aynı cümleyi Hendek’te de Zübeyr bin Avvâm(r.a.) için kullanır.
Hicretin ilk bebeği – Abdullah ibni Zübeyr (r.a.)
Müslümanlar Medine’ye hicret ettikten sonra iklim değişikliğinden dolayı çok fazla sahâbe hasta olur. Bunun üzerine Yahudilerin “Hepsi hasta olacak, ölüp gidecek, nesilleri kesilecek.” diye propagandaları başlar. Sahâbeler bu duruma o kadar çok üzülürler ki içlerinden bazıları “Acaba hicrete çıkmasa mıydık?” bile derler. Bunun üzerine Allah Resûlü(s.a.v.) elini açıp “Ya Rab, ne olur Medine’yi bize sevdir.” diye duâ eder. Tam o esnada, Esma(r.a.) annemiz doğum yapar. Hicretin ilk bebeği, Hz. Zübeyr’in(r.a.) oğlu Abdullah ibni Zübeyir(r.a.) hayata gözlerini açar ve adeta Medine’deki herkese ümit, umut kaynağı olur. Bir bebek düşünün doğarken ağlamasıyla bütün Medine tebessüm ediyor.
İslam Tarihinde Küffara Karşı İlk Kılıç Çeken Sahabe Kimdir?
Mekke’nin onuncu yılında Allah Resûlü’nün(s.a.v.) hamisi, amcası Ebû Talip ve canından çok sevdiği eşi Hz. Hatice(r.a.) annemiz vefât eder. Bu yüzden bu yıla “Hüzün Yılı” denir. O esanda Zübeyr b. Avvam Habeşistandadır. Haberleri duyan Hz. Zübeyr(r.a.), Habeşistan’da daha fazla duramaz ve “Benim Resûlullah’ın(s.a.v.) yanında olmam lazım!” diyerek o zamana kadar yaşadığı bütün işkencelere rağmen Mekke’ye geri döner. Mekke’de müşriklerin müslümanlara göz açtırmadıkları devrede bir ara Efendimiz’in(s.a.v.) öldürüldüğüne dair bir haber yayılır. On altı yaşında müslüman olan Hz. Zübeyr(r.a.), o sıralar henüz çok gençtir ve hadisenin mahiyetini anlamadan kılıcını sıyırarak müşriklere bunun bedelini ödetmek üzere yola çıkar. Yolda kendisini gören Efendimiz(s.a.v.):
“Ne oldu Zübeyr, nereye gidiyorsun böyle?” diye sorar. Resûlullah’ı(s.a.v.) karşısında gören Hz. Zübeyr(r.a.) şaşırır ve Efendimiz’e(s.a.v.), “Anam babam sana feda olsun Yâ Resûlallah(s.a.v.)! Senin katledildiğini duydum, müşriklere haddini bildirmeye gidiyordum!” der. Efendimiz(s.a.v.) ise onu teskin eder ve ona duâda bulunur.
Böylece, İslâm tarihinde küffara karşı ilk kılıç çeken, Hz. Zübeyr(r.a.)olur. (Üsdü’l-Gàbe, 2: 197; Hâkim, 3, 406-407)