Resulullah’ın (s.a.v.) Vefatı

Resulullah’ın (s.a.v.) Vefatı

Resulullah’ın (s.a.v.) Vefatı

Bir gün Resulullah’a(s.a.v.) bir vahiy geldi: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.” (Maide/3) 

Allah Resulü(s.a.v.) vahyi okuyunca Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) gözünden yaşlar döküldü. Çünkü Resulullah’ın(s.a.v.) vefat edeceğini anladı. Günler sonra Allah Resulü(s.a.v.) ashabına tekrar seslendi: “Bana dünya hazinelerinin anahtarları verildi. Benden sonra şirke sapacağınızdan korkmuyorum. Korktuğum o ki, sizden evvelkiler gibi dünyayı sevip birbirinizi kırmayasınız. Sakın dünyayı sevmeyin. Çünkü bu sevgi bütün hataların başıdır.”  

Bir gün Efendimiz(s.a.v.) bakışlarını semaya kaldırdı ve: “Kardeşlerimi çok özledim.” buyurdu.Sahabeler: “Ey Allah’ın Resulü(s.a.v.) biz senin kardeşlerin değil miyiz?” deyince Efendimiz(s.a.v.): “Hayır sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerim beni görmedikleri halde iman eden, sesimi duymadıkları halde davetime koşanlardır. Ben onları kıyamet günü tanıyacağım.” Sahabeler: “Ya Resulullah(s.a.v.) onları nasıl tanıyacaksın?” deyince Allah Resulü(s.a.v.): “Sizin bir sürü atınız ve o atların ayak ve alınlarında da beyazlıklar olsa siz onları o nişandan tanımaz mısınız? İşte ben de bana iman edenleri alın ve ayaklarındaki abdest izlerinden tanıyacağım.” dedi ve: “Allah’ım beni görmeden iman edenlerin amellerini on katı ile sevaplandır.” diye dua etti.  

Efendimiz(s.a.v.) ömrünün son on üç gününde ciddi bir hastalık geçiriyor ve bize bu hastalığı “Hayber’de yediğim zehirli etin tezahürüdür.” diye anlatıyor. Efendimiz(s.a.v.) son dönemlerinde ashabına sürekli bir meseleyi soruyor: “Usame bin Zeyd ordu ile sefere çıktı mı?” Çünkü on yedi yaşındaki bu ordu komutanının babası Zeyd bin Harise(r.a.) azat edilmiş bir köle ve insanların aklında hâlâ kölenin oğlunun ordu komutanı olmasına dair sorular var. İşte Efendimiz(s.a.v.) ashabına son nefeslerinde bile itaatin önemini anlatabilmek için sürekli bu soruyu soruyor ki ashabı itaat edeceği kişinin yaşını, geçmişini sorgulamasın.  

Usame’nin(r.a.) komutan olarak gideceği seferde birçok büyük kimse, Usame’nin emri altına gireceği için: “Böyle genç bir insandan komutan olur mu?” diye itiraz ediyor. İtirazlar çoğalınca Allah Resulü(s.a.v.) hasta hali ile hutbe vermek durumunda kalıyor ve: “Neden Usame’nin komutanlığına itiraz ediyorsunuz? Daha önce de Mute’de babası Zeyd(r.a.) için böyle itiraz etmiştiniz. Babası da Usame de bu komutanlığa layıktır, onlar ümmetin hayırlılarındandır. Eğer siz itaat meselesinde gerekeni yapmazsanız bu iş olmayacaktır.” diyor. Usame bin Zeyd(r.a.), Efendimiz’i(s.a.v.) bu hasta halinde bırakmak istemediği için seferi erteliyor ama Resulullah(s.a.v.) defaatle: “Usame’ye söyleyin sefere çıksın.” deyince yola revan oluyor ve böylelikle Efendimiz(s.a.v.) rahatlıyor.  

Efendimiz(s.a.v.) o güne kadar hanımlarının hukukunu koruyarak her gün sırayla birisinde kalmasına rağmen bir gün “Sıra kimde?” diye birkaç kez üst üste soruyor. Diğer hanımları anlıyorlar ki, Allah Resulü(s.a.v.) son anlarını kıymetli eşi Aişe’sinin(r.a.) yanında geçirmek istiyor. Müsaade ediyorlar ve Efendimiz(s.a.v.) son dört gününü Aişe(r.a.) annemizle hücre-i saadetlerinde geçiriyor.  

Resulullah'ın (sav) Vefatı

Günlerden perşembe, akşam namazı vakti Efendimiz(s.a.v.) namazı kıldırıyor daha sonra odasına geçip Mürselat suresini okuyor. Biraz sonra yatsı namazının da vakti girince sahabeler Efendimiz’i(s.a.v.) imamet vazifesi için bekliyorlar ama Efendimiz(s.a.v.) kendinde yataktan kalacak güç bulamıyor. “Ebubekir’e söyleyin namazı o kıldırsın.” buyuruyor.  Hz. Ebubekir(r.a.), Resulullah’a(s.a.v.) olan üzüntüsünden bir türlü imamlığa geçemiyor, Efendimiz(s.a.v.) emrini birkaç kez tekrarlamak durumunda kalıyor. Aişe(r.a.) annemiz: “Ya Resulullah! Ömer geçse olmaz mı? Bilirsin babam seni çok sever ve dayanamaz çok ağlar.” deyince Efendimiz(s.a.v.): “Olmaz imamlığa Ebubekir geçecek.” diyor ve böylece vefatından sonra ümmetin başına geçecek kişiyi de tayin etmiş oluyor.  

Hz. Ebubekir(r.a.) imamlığa geçip iftitah tekbirini getiriyor ama namazı ağlamaktan zor kıldırıyor. Bu vazife kendisine Efendimiz(s.a.v.) vefat edene kadar on yedi kez nasip oluyor hatta bir gün Efendimiz(s.a.v.) de cemaate katılarak onun arkasında namaz kılıyor. Efendimiz’in(s.a.v.) hastalığı gün geçtikçe ağırlaşıyor. Çok sevdiği babasının bu dünyadan ayrılma vaktinin geldiğini anlayan Fatıma(r.a.) annemiz Allah Resulü’nün(s.a.v.) yanına giriyor ve babasına sıkıca sarılıyor. Efendimiz(s.a.v.) kıymetlisine “Sabret kızım artık Allah babana acı çektirmeyecektir.” deyince Fatıma(r.a.) annemiz babasının bu hastalıktan kurtulamayıp vefat edeceğini anlıyor ve hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.  

Kızının gözyaşlarını silen babası tekrar onun kulağına eğilip “ehli beytimden bana ilk kavuşacak olan sensin” diye müjde verince Fatıma(r.a.) annemizin gözündeki yaşlar yerini hoş bir tebessüme bırakıyor ve gerçekten de Efendimiz’in(s.a.v.) vefatından altı ay sonra kızı Fatıma(r.a.) babasına kavuşuyor. Rebiülevvelin on biri, günlerden pazartesi. Cebrail(a.s.) ve Azrail(a.s.) kapıda. Ölüm meleğinin bile müsaade isteyerek girdiği huzurda, Allah Resulü(s.a.v.) bir tercihte muhayyer bırakılıyor.  

“Dünya mı, O’nun(c.c.) yakınlığı mı?” 

Allah Resulü’nün(s.a.v.) mukaddes başı sevgili Aişe’sinin(r.a.) göğsünde, şehadet parmağı göklerde, dilinde ise hece hece bir cümle: “Er’Refik-ül Âlâ- Yüce Dost.” 

Hay ve lâyemut olan yalnız Allah(c.c.)’tır. Vakti gelince her nefis ölümü tadacaktır. Resulullah(s.a.v.) vefat ediyor. Sadık dost Ebubekir(r.a.) bu vefattan habersiz, Ömer(r.a.), Ali(r.a.), Osman(r.a.) bir taştan farksızcasına tepkisiz halde kapıda. O esnada tüm sessizliği bozarcasına kulaklarda çınlayan o sayha sahibi Hz. Ömer(r.a.): “Kim Allah Resulü öldü derse onu paramparça ederim!” Kimsenin sesini çıkaramadığı, kuşların bile uçuş istikametlerinin şaştığı bu sayha karşısında herkesten merhametli ama herkesten bir o kadar da kuvvetli o dağ Hz. Ebubekir(r.a.): “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’ayemin olsun ki Peygamberöldü. Hayatında ne güzeldin, ölümünde de ne güzelsin ey sevgili.” Hz. Ömer(r.a.) gerilerde Resulullah’ın(s.a.v.) öldüğüne kalbini bir türlü ikna edemiyor ve dilinde aynı cümle: “Vallahi peygamber ölmedi! Peygamber ölmedi!”  

Hz. Ebubekir’den(r.a.) dostuna en gür sada ile son bir sesleniş: “Kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed öldü. Kim Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah ölmez. O Hâyy ve Lâyemuttur.”  

Yazar : Mehmet Yıldız

BENZER MAKALELER