Şib-i Ebû Talip – Boykot Dönemi
Efendimiz(s.a.v.) Boykot Döneminde Nasıl Sıkıntılar Çekmiştir?
İslam’ın zorlu yıllarında Erkam bin Ebü’l Erkam kendi evini vakfeder ve İslam’ın ilk mektebi oluşur. Resullulah muallim, sahabeler ise talebe… İlk altı yıl bir rivayete göre kırk tane diğer bir rivayete göre ise yüz tane iman eden sahabe vardır. İlerleyen dönemlerde İslam Mekke’nin dışında da yayılmaya başlıyor ve çok fazla insanın dikkatini çekiyor. Hatta Mekke’de bundan dolayı zulümler arttığından Efendimiz(s.a.v.) iki ayrı grubu iki kez Habeşistan’a gönderiyor. Bunun üzerine Mekke’de bulunan ekâbir takımı, Kureyşin büyüklerini Amr b. As önderliğinde Habeşistan’a elçi olarak gönderiyor. Amaçları Habeşistan’a gidenleri alıp zulme devam etmek. Habeş kralı Necaşi Müslümanları onlara vermiyor ve gelen Kureyş büyükleri aleme kepaze oluyor.
On bin nüfuslu Mekke’nin ulu kişileriyle yıllarca mücadele eden bir avuç insan var, Efendimiz(s.a.v.) ve ashabı. Bu büyükler bir ara sürekli o bir avuç insana madara olmaya başlıyor ve sürekli otoritemizi tekrar nasıl kazanırız diye hesap kitap yapıyorlar. Bu hesap kitabı yaparken Kureyş’in Firavunları defalarca başka başka tokatlar yiyorlar. O dönem en heybetli insanlardan biri olan Efendimiz’in(s.a.v.) amcası Hz. Hamza(r.a.) iman ediyor. Bu onlar için ciddi bir kayıp oluyor. Allah Resulü’nü(s.a.v.) öldürmesi için gönderilen Ömer b. Hattap gittiği evde yani Darü’l Erkam’da tekbir getiriyor. Müşrikler zannediyor ki Muhammed’i(s.a.v.) öldürdü. Halbuki iman etmiş onun tekbirini getiriyor. Böylece bir kez daha alabora oluyorlar.
Defalarca Allah Resulü’nün(s.a.v.) bu yoldan dönmesi için ebu Talip’in yanına gidiyorlar ve bir sonuç elde edemeden geri dönüyorlar. Ebu Talip’in yanına bir rivayete göre üç kez, bir rivayete göre daha fazla gidiyorlar ve sürekli: “Bize yeğenini ver, bak böyle olmuyor, bizi sıkıntıya sokuyor.” diye müracaatta bulunuyorlar. Hatta birisinde Halid b. Velid’in babası Velid b. Muğire oğlu Ümare b. Velid’i de yanına alarak gidiyor: “Ya ebu Talip, yeğenin bize çok çektiriyor, müsaade et biz yeğenini öldürelim, bunun karşılığında da oğlumu sana vereyim.” diyor. Ebu Talip onları hiç düşünmeden kovuyor. Başka bir sefer daha geliyorlar ve bu sefer ebu Talip’i çok sıkıştırıyorlar. En son ebu Talip yeğeni Efendimiz’i(s.a.v.) yanına çağırıyor: “Ya Muhammed gel amcanı sıkıntıya sokma dön bu işten.” diyor. İşte bizlerin kalbinde çok yer eden şu hadis tam burada söyleniyor: “Ey amcacığım! Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler ben bu davamdan dönmem. Ya Allah(c.c.) bu dini hâkim kılar ya da ben bu uğurda canımı seve seve veririm.” Hatta Efendimiz(s.a.v.) bunu söyledikten sonra diyor ki: “Herhalde amcam ebu Talip benden himayesini kaldırmıştır.”
Mekke’de himaye diye bir olay var. Yani biri sana eman verdiği için Mekke’de rahat yaşayabiliyorsun, Allah Resulü’ne(s.a.v.) eman veren de ebu Talip, bunun için Efendimiz(s.a.v.) onun kendisi üstündeki himayesini kaldırdı zannediyor ama dönüp giderken amcası: “Devam et yeğenim ben arkandayım.” diyor.
Velid b. Muğire sürekli Allah Resulü’yle(s.a.v.) bu durumları yaşıyor ve eli boş kalıyor. Bunun üzerine bir dönem psikolojisi bozuluyor. Allah Resulü’nün(s.a.v.) söyledikleri ve duyduğu ayetler ona çok doğru geldiği halde evine kapanıp hasbilik değil, hesabilik yaptığından dolayı iman edemiyor. Yine aklı karışıyor, bir gün yolda Efendimiz’i(s.a.v.) görüyor, Efendimiz(s.a.v.) ona birkaç ayet daha okuyunca evine kapanıyor birkaç gün çıkmıyor. Mekkeliler: “Yoksa Velid b. Muğire iman mı etti?” diyorlar. Daha sonra ebu Cehil, Velid bin Muğire’ye gidiyor. Ona fitneleri ile düşmanlığını hatırlatıp evinden çıkarıyor. Böylece Efendimiz’e(s.a.v.) tazyikata kaldıkları yerden devam ediyorlar. Hatta o dönemler Efendimiz(s.a.v.) artık konuşmasın diye nerede bir ayet söylese yanında çanak çömlek çalıyorlar.
Ardından bakıyorlar baş edilecek gibi değil. En son toplanıp boykot yapma kararı alıyorlar. Mekke’nin tamamının, Haşimoğulları ve Muttalipoğullarına uygulayacağı, üç yıl sürecek bir boykot dönemi başlıyor. Sâmi toplumlarda bireysel ceza yoktur. Bireysel ceza olmadığından dolayı bir cephe alınacaksa bütün kavim karşıya alınarak bu cephe alınıyor ve Mekke’nin 7. ile 10. yılı arasındaki üç yıl boyunca boykot uygulanıyor.
O dönemin Mekkelileri için haram aylardan birisi olan Muharrem ayında Haşimoğulları ve Muttalipoğullarına ciddi manada bir boykot uygulanıyor. Efendimiz’in(s.a.v.) 5. göbekten dedesi Kusay var. Kusay’ın oğullarından Abdülmenaf’ın ise dört tane oğlu var. Haşim, Abdüşems, Muttalip, Nevfel. İşte Haşim ve Muttalip eski hayatlarında da sürekli birlikte yaşadıklarından, boykotu da Haşimoğullarıyla Muttalipoğulları birlikte göğüslüyor. Çünkü bu iki kabile tarih boyunca hiç ayrılmamış ve kopmamış. Herkes onlarla selamı sabahı, ticareti, kız alıp vermeyi kesiyor.
Kureyşliler onları bir şekilde rehin etmek, bir şekilde hapsetmek istiyor. Normalde Muttalipoğullarıyla Haşimoğulları farklı yerlerde oturuyor. En son bakıyorlar ki Efendimiz’in(s.a.v.) hayati tehlikesi söz konusu: “Biz bir yerde toplanalım” diyorlar. Mekke’nin kuzeyinde Şib-i ebu Talip denilen ebu Talip mahallesinde toplanıyorlar. Bu toplananların her birisi iman etmiş insanlar değil ama iman etsin etmesin hepsi Efendimiz’e(s.a.v.) bir şey olmasın diye toplanıyor. Çünkü o dönem Araplarda ciddi bir asabiyet bağı var. O asabiyet bağında değil Efendimiz(s.a.v.) onlar için kavimlerindeki çok değersiz biri de olsa onun için bile kılıç çekilebilir. İşte bu sebepten Efendimiz(s.a.v.) gibi nurefşan birisinin hayatı söz konusu olunca hepsi birden Şib-i ebu Talip denilen ebu Talip mahallesinde toplanıyorlar.
Peki Mekkeliler bu iki kabileye boykot uygularken diğer kabilelere neden boykot uygulamıyorlar? Çünkü kalan diğer kabilelere istedikleri zaman istedikleri şekilde zulüm edebiliyorlar onun için onlara boykot uygulamaya gerek kalmıyor. Haşimoğulları ve Muttalipoğulları onların istediği zaman zulüm edebileceği kavimler değil. Sa’d b. ebu Vakkas(r.a.) kendisi Beni Zühre’dendir. Çok çok ilerde birisinin onu zorlaması sonucunda bir hatıra anlatıyor.
Sa’d b. ebu Vakkas(r.a.) boykot dönemi için: “Açlıktan ne yapacağımızı şaşırmıştık.” diyor. Otların arasında yürürken yerde bir deri parçası buluyor. Kızgın güneşin pişirdiği bir taş üzerine o deriyi bırakıyor bir miktar pişiriyor ve günlerce onu çiğnediğini ifade ediyor. Boykot böyle sıkıntılı geçiyor ve o zamanlarda asıl hedefleri Efendimiz’i(s.a.v.) öldürmek olduğundan ebu Talip bazı geceler dört- beş kez O’nun(s.a.v.) yatağının yerini değiştiriyor, çoğu gecelerde de Allah Resulü’nün(s.a.v.) yatağını evlatları ile kendisinin ortasına alıyor. Efendimiz’i(s.a.v.) bu şekilde himaye ediyor.
Boykotun ikinci yılında Mekke sokaklarında aç çocukların feryadı bütün evleri dolduruyor. Daha acısı da var, birçok çocuk açlıktan dolayı hastalanıyor ve vefat ediyor. Ama hiçbir anne vefat etmiş bebeğiyle Allah Resulü’nün(s.a.v.) kapısına: “Senin yüzünden bu hale geldik.” diye dayanmıyor. Çünkü Allah’a(c.c.) öyle bir imanları var ki geçen üç yıl bile onlar için bir şükür sebebi adeta. Allah’a(c.c.) hiçbir şekilde isyan etmiyorlar. Hatice(r.a.) annemizin Hâkim b. Hizam isminde bir yeğeni var. Hâkim b. Hizam birkaç kez şöyle yapıyor; bir deve alıyor, devenin üzerine yükleri yüklüyor ve tam Şib-i ebu Talip’ten geçerken deveye omuz vurup deveyi onların mahallesinde yere düşürüyor. Böylelikle oradakiler hem devenin üstündeki yüklerden istifade ediyorlar hem de deveyi kesip yiyorlar.
O dönem boykotun başını çeken ebu Cehil siyasi otoritesini arttırmak amacıyla üç yıl boyunca boykotun kahramanlığını yapıyor. Hâkim b. Hizam’ı bundan vazgeçmesi için defalarca tehdit ediyor. Boykot zamanı insanlar ellerinde olanı zaten tüketiyorlar, haram aylarda kan dökmek yasak olduğundan dolayı ise alışverişe çıkabiliyorlar. Ama alışverişe çıktıklarında gönüllerince alışveriş yapamıyorlar.
Ebu Leheb o kadar hain ve acımasız ki Darü’n Nedve’den birilerine yaranmak için kendi akrabalarının ölümüne kulaç atıyor. Esnafların her birisine “10 liralık malınızı onlara 100’e 200’e satın; eğer zarara girerseniz ben size kefilim bütün zararınızı karşılayacağım” çağrısında bulunuyor. O yüzden Müslümanlar haram aylarda dışarı çıkıp birkaç parça bir şey alabilseler dahi bu şekilde bu koşullara güç yetirebilecek bir maddi durumları asla söz konusu olmuyor.
O dönem Hz. Hatice(r.a.) ve ebu Talip’in ciddi servetleri var, işte onların bütün servetleri de bu üç yıl boykot zamanı eriyip bitiyor. Hatice validemizin zamanında Mekke’de çıkardığı kervan diğer bütün Mekkelilerin toplanıp çıkardığı kervandan daha büyük, tek başına 500 develik kervan çıkarıyor. Bu servetin bir kısmıyla köleleri azat etmişti, kalan kısmını da boykot zamanı eritiyor. Yani Mekkeli insanlara annelik ediyor. Mekkeli müşrikler boykotu daha ciddi bir alana taşımak için Ehabiş kabilesi isimli paralı askerlik yapan kabileyi satın alıyor ve boykotun şiddetini günbegün artırıyor.
Normalde Mekke halkı sözlü geleneğe daha alışkın ama boykotnameyi elle yazıp, Kabe’nin duvarına asıyorlar. Araplar, Kabe’nin duvarına çok az şey asar. Mesela başta Muallakat-ı Seb’a dediğimiz onların çok meşhur saydığı şiirleri, altın lafızlarla yazıp asmışlardı. Şimdi de bu boykotnameyi asıyorlar. Kimse sözünden dönmesin, herkese ibret olsun diye. Boykotnameyi Mansur b. İkrime adında bir adam yazıyor ve Efendimiz’in(s.a.v.) bedduası sonucunda o elini bir daha kullanamıyor, çolak oluyor. Ama bu müşrik yine de yolundan asla dönmüyor. Boykotnamede dört madde var.
1. Haşimoğulları ve Muttalipoğullarından kız alışverişi olmayacak. (Bu maddeden sonra birçok evlilik sonlanıyor. Hatta ve hatta Hz. Ebubekir’in(r.a.) kızı Esma(r.a.) annemiz bu boykottan dolayı bir süre evlenemiyor.)
2. Onlarla her türlü ticari ilişki son bulacak. (Mekke bir ticaret yuvasıdır. Bir insan orada ticaret yapamazsa başka hiçbir şey yapamaz. Yani bir insanla ticaret yapma demek, o insanı zaten ölüme bırakmak demek.)
3. Muhammed(s.a.v.) teslim edilmedikçe barış yapılmayacak.
4. Onlarla asla hiç kimse beşerî ilişkide bulunmayacak.
Ara sıra boykotu sonlandırmaya çalışanlar oluyorsa da boykotun başını çeken ebu Cehil onları ciddi manada tehdit ediyordu. Ebu Cehil’in boykotun başını çekmesinde hem haset hem de ciddi bir alana hâkim olma isteği var. Çünkü zamanında Mekke’nin bütün önemli işlerini yapan Haşimoğullarıydı. Mesela oraya gelen hacılara yemek dağıtma vazifesi olan “rifade” ve su dağıtma vazifesi olan “sikaye” Haşimoğullarındaydı. Ebu Cehil ve ailesi bunu bir türlü sindiremiyordu, boykot başlayınca Haşimoğulları bu vazifelerden uzak kaldı. Ebu Cehil onların prestijinin üzerine kendisi bir prestij inşa etmek istiyordu. Amacı ise Mekke’nin siyasi otoritesini tek başına ele almak. Hatta ebu Cehil boykot zamanı yaptığı zulümlerden aldığı prestijden dolayı Bedir’de müşriklerin başına geçiyor.
Boykot yapan müşrikler arasında ise beş tane Kureyşli var ve bunlar vicdanlı. Bu müşrikler aralarında konuşmaya başlıyorlar: “Bu kadar da zulüm olur mu? Akraba akrabaya bunu yapar mı? Çocuklar yiyeceksizlikten ölüyor.” diyorlar. Daha sonra bu müşrikler aralarında biz bu halde ne yapabiliriz diye konuşa konuşa en son şöyle bir fikre varıyorlar: “Biz bu düşüncemizi Darü’n Nedve’de Kureyş’in ekâbir takımının yanında söylemeye başlayalım. Her birisini ayaklandıralım bu şekilde taraftar bulalım.” dediklerini yapmaya başlıyorlar ve her birisi fikir birliği ediyor. Merhum Muhammed Hamidullah: “Boykot döneminde Mekkeli müşriklerin de ticareti yarı yarıya indiğinden dolayı onlar da bu iş bitsin istiyordu.” diyor. Yani işin hem vicdana bakan bir kısmı var hem de ticarete bakan başka bir kısmı var.
Onlar böyle yapınca ebu Süfyan olayı anlıyor “Burada bir tezgâh var!” diyor ama o da vicdanlı bir insan olduğundan ses etmiyor. Hal böyle olunca Kureyşliler zulmün kaldırılması kararını alıyorlar. Tam zulmün kaldırılmasını ilan edecekleri zaman Efendimiz(s.a.v.) amcasının yanına geliyor ve: “Amca bana haber geldi. Git o müşriklere de ki; Boykotnamenin tamamı kurtçuklar tarafından yenmiştir. Sadece Bismike Allahümme lafzı hariç.” Ebu Talip yeğenine sorgusuz sualsiz inanıyor. Alıyor yeğenlerini o tarafa gidiyor. Müşriklerle karşılaştıklarında bir ümitle: “Yoksa ebu Talip eman dileyip Muhammed’i bize vermeye mi geldi?” diye düşünüyorlar. Ebu Talip: “Böyle böyle bir durum var, yeğenimden haber geldi.” deyince: “Nasıl, böyle bir şey olabilir mi?” deyip Kabe’ye gidiyorlar, olay tam Efendimiz’in(s.a.v.) söylediği gibi vuku bulmuş. Ondan sonra üç yıllık çileli boykot dönemi son buluyor.
Allah Resulü’ne(s.a.v.) uygulanan boykotu kaldırmak için vicdanı rahatsız olan beş tane müşrik vardı. Bunlar o boykotun kaldırılmasında öncülük etmişti. Onlardan bir tanesi Ebul Bahteri b. Hişam. Günlerden Bedir yani 13 yıllık Mekke dönemi bitmiş, 10 yıllık Medine serüveninin 2. yılına gelinmiş, Bedir’de Müslümanlar 313 kişi. Müşrikler ise 900 küsur kişi.
Efendimiz(s.a.v.) sahabelerine bir liste veriyor, listede bazı isimler var ve diyor ki: “Bu listedeki isimlere dokunmayacaksınız.” 313 sahabeden 200 küsuru Ensar. Ensar’dan olan sahabeler olayı bilmediklerinden merak ediyorlar: “Ya Resulallah, bu liste nedir? Bu insanlara neden dokunmayacağız?” deyince, Efendimiz(s.a.v.) şöyle diyor: “Muhasara günü gösterdikleri vefadan dolayı onlara dokunmayacağız.” O isimlerden bir tanesi Ebul Bahteri b. Hişam.
Savaş alanı, sahabeler can hıraş bir şekilde mücadele ediyorlar ve mücadele ettikleri kişilerden yüzleri tanınmayanlar olduğunda, birbirlerine soruyorlar: “Bu kişi dokunulmazlar listesindeki kişilerden mi?” Mücezzir b. Ziyad isminde bir sahabe tanımadığı birine denk geliyor, soruyor ve bakıyor ki o kişi dokunulmazlık listesindeki kişilerden Ebul Bahteri b. Hişam. Yüzünü çeviriyor bir daha karşı karşıya geliyorlar, bir daha yüzünü çeviriyor, bir daha bir daha derken en son Ebul Bahteri soruyor: “Ne oluyor da benden yüzünü çeviriyorsun, niye benle kılıç kılıca vuruşmuyorsun?” Mücezzir ona: “Resulullah sana dokunmayı bize yasakladı” diyor. Ebul Bahteri’nin o dönem uyguladığı vicdanı bu sefer yerinde değil, buna daha çok kinleniyor daha çok öfkeleniyor ve: “Böyle olmaz!” diye Mücezzir’in üzerine hamle yapınca Mücezzir mecbur kalıp vurup onu öldürüyor.