Uhud Savaşı’nda Efendimiz’in (s.a.v.) mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını hangi sahabe çıkarmıştır?

Uhud Savaşı’nda Efendimiz’in (s.a.v.) mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını hangi sahabe çıkarmıştır?
EBÛ UBEYDE B. CERRAH’IN (r.a.) RESULULLAH’A(s.a.v) OLAN SEVGİSİ

Bedir Harbi’nin üzerinden bir yıl geçmiştir. Hicretin üçüncü yılı ve aylardan Şevvaldir. Uhud’un eteklerine müşriklerden 3000 kişilik bir ordu gelir. Efendimiz(s.a.v.) 1000 sahâbi ile savaş meydanına gelirken münafıkların başı Abdullah Bin Übey İbni Selül yolda, o 1000 kişinin 300’ünü kandırıp geri döndürür. Efendimiz(s.a.v.) 3000 kişilik düşmana karşı sadece 700 kişilik bir orduyla kalır.

Uhud’da büyük bir imtihanın uzantısı olarak Ayneyn Tepesi’ndeki okçu sahâbiler yerlerini terk etmiş ve o terkten sonra Hamza(r.a.), Mus’ab b. Umeyr(r.a.) ve Abdullah ibni Cahş(r.a.) arka arkaya şehit düşmüşlerdir. Mus’ab’ın(r.a.) katili İbn Kamia, Allah Resûlü’nün(s.a.v.) ölmediğini fark edince olanca hırsı ile Efendimiz’e(s.a.v.) yaklaşmış ve elindeki zalim kılıcı ile Allah Resûlü’nün(s.a.v.) mübarek başına birkaç darbe indirmişti. O darbeler Efendimiz’in (s.a.v.) başındaki miğferin demir halkalarının yanaklarına batmasına sebep olmuştu. Müşrikler çekilip Efendimiz(s.a.v.) ve Müslümanlar Uhud Dağı’nın tepesine doğru çıktıklarında, Allah Resûlü(s.a.v.) yanaklarına batan miğfer halkalarından çok mustarip olmuştu. Efendimiz’in(s.a.v.) zorlandığını gören Hz. Ebû Bekir(r.a.): “Ya Resûlallah(s.a.v.)! Müsaade edersen o halkaları çıkarmayı deneyeyim. Belki çıkarabilir, Seni(s.a.v.) o ızdıraptan kurtarabilirim.” dedi. Efendimiz(s.a.v.) Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) ‘’Olur’’ der gibi sessizce başını salladı. O kadar zor durumdaydı ki konuşacak takati kalmamıştı. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir(r.a.) hazırlanmış ve tam miğferin halkalarını çıkaracakken arkadan biri koşa koşa geldi: “Ey Ebû Bekir(r.a.)! Allah’ın hakkı için bu şerefi bana bırak, Allah rızası için Allah Resülü’nün(s.a.v.) mübarek yüzündeki o halkaların çıkarılmasını bana bırak!” dedi. Samimiyetle bu işi yapmak için müsaade isteyen Ebû Ubeyde b. Cerrâh’tan(r.a.) başkası değildi. Ebû Ubeyde(r.a.) öyle içten bir talep ile bunu söylemişti ki, Hz. Ebû Bekir(r.a.) hiçbir şey söyleyememiş, hemen o işi arkadaşı Ebû Ubeyde’ye(r.a.) bırakmak için geri çekilmişti.

Bunun üzerine Ebû Ubeyde(r.a.) hemen harekete geçti. Önce eğildi ve Allah Resûlü’nün(s.a.v.) iki yanağına batan miğferin halkalarına iyice baktı. Halkalar O’nun(s.a.v.) mübarek yanaklarına öyle bir saplanmıştı ki onları çıkarmak çok da kolay olmayacaktı. Biraz düşündü Ebû Ubeyde(r.a.) ve elleriyle çıkarmanın Allah Resûlü’ün(s.a.v.) canını çok yakacağını tahmin etti. Dişleri ile kavrayıp bir çekişte çıkarmalıydı ki Efendimiz’e(s.a.v.) çok fazla acı vermesin. Ebû Ubeyde(r.a.) halkaları dişleri ile çıkarmaya karar verince Efendimiz’e(s.a.v.): “Uzan Ya Resûlullah(s.a.v.)!” dedi. Efendimiz(s.a.v.) uzandı ve Ebû Ubeyde(r.a.), Allah Resülü’nün(s.a.v.) başucuna dizleri üzerine çömeldi. Önce sağ yanağındaki halkayı dişleri ile sıkıca kavradı, “Bismillah!” dedi ve hızlıca çekti. Halka çıkmıştı ama Ebû Ubeyde’nin(r.a.) ön dişlerinden bir tanesi de o halka ile çıkmıştı. Tüm sahâbe heyecanla bu manzarayı seyrediyordu. Ebû Ubeyde(r.a.) çıkan halkayı bir tarafa bıraktı, yüzüne ve ağzına dolan kanları sildi. Hz. Ebû Bekir(r.a.) onun bu halini görünce dayanamadı ve dedi ki: “Ey Ebû Ubeyde! İkinci halkayı da bana bırak!” Ebû Ubeyde(r.a.) yaşlı gözlerle Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) baktı ve dedi ki: “Ey Ebû Bekir! Ne olur bu şereften beni mahrum etme! Ne olur benim ile Allah Resûlü’nün(s.a.v.) arasına bu iş için girme!”

Hz. Ebû Bekir(r.a.) yine geri çekildi. Ebû Ubeyde(r.a.) bu sefer Efendimiz’in(s.a.v.) sol yanağındaki halkaya yöneldi, onu da dişleri ile sıkıca kavradı ve hızlı bir şekilde o halkayı da çıkardı. Bu sefer de ön dişlerinden başka bir tanesini kaybetti. Ebû Ubeyde’nin(r.a.) ağzından kanlar boşalıyordu. Kırılan iki dişinin yerleri kanıyordu. Ama bu onun hiç de umurunda değildi. Onun umurunda olan tek bir şey vardı. O da Allah Resûlü’ne(s.a.v.) ızdırap veren o halkaların çıkarılması… Efendimiz(s.a.v.) yüzünden kanlar akarken uzandığı yerden kalktı, Ebû Ubeyde(r.a.) yaşlı gözlerle Allah Resûlü’ne(s.a.v.) baktı ve dedi ki: “Ya Resûlallah(s.a.v.)! Rahatladın mı? Miğferin acısından kurtulabildin mi?” Efendimiz(s.a.v.) karşısında kendisinin selameti uğruna iki dişini feda eden ümmetinin emini Ebû Ubeyde’ye(r.a.) baktı ve şöyle dedi: “Evet! Ebû Ubeyde! Rahatladım.” (Vakıdi, Kitabü’l-Megazi, c. 1, s. 246, 247; İbn Sa’d, Tabakat, c. 3, s. 410; Hakim, el-Müstedrek, c. 3, s. 27)

Araplar dişleri olmayana “hetem” derler ve bu olaydan sonra ön dişlerini kaybeden Ebû Ubeyde(r.a.) için Hz. Ebû Bekir(r.a.) “Hetemlik(dişsizlik) bir insana bu kadar mı yakışır?” diye iltifatta bulunur. Bilindiği üzere ağızda bazı dişler olmadan yemek yemek de konuşmak da nefes almak da çok zordur. Ebû Ubeyde Bin Cerrâh(r.a.), en Sevdiği(s.a.v.) için nefsinden vazgeçerek bir kez daha fedakârlığın en güzel örneğini sergilemiştir.

Yazar : Mehmet Yıldız

BENZER MAKALELER