Cemel vakası

CEMEL VAKASINDA HZ. ALİ (r.a.) İLE HZ. ZÜBEYR (r.a.) NEDEN KARŞI KARŞIYA GELMİŞTİR?
HZ. ALİ (r.a.) ONA DOKUNMAYIN DEMESİNE RAĞMEN HZ. ZÜBEYR’İ (r.a.) KİM ÖLDÜRMÜŞTÜR?
HZ. ALİ (r.a.) HZ. ZÜBEYR’İ(r.a.) ÖLDÜRENİ NEDEN CEHENNEMLE MÜJDELEMİŞTİR?

Hz. Zübeyr(r.a.), hayatının her aşamasında Efendimiz’in(s.a.v.) yanında olmuştur. O’nun(s.a.v.) vefatından sonra ise 2,5 yıllık halifelik döneminde kayınbabası Hz. Ebû Bekir’in(r.a.), 10,5 yıllık hilafet döneminde ise Hz. Ömer’in(r.a.) yanından ayrılmamıştır.  Adeta kınından çekilmiş bir kılıç gibi Hz. Ömer(r.a.) nereye sefere dese, Zübeyr(r.a.) orada hazır bulunmuştur. Gün gelir Hz. Ömer(r.a.) şehadet yoluna yürümeye başlar. Vefat döşeğinde iken kendisine “Bize oğlunu halife bırakmaz mısın Ey Ömer(r.a.)?” diye sorarlar. Hz. Ömer(r.a.) ise “Olmaz. Bir evden bir kurban yeter, kurbanım.” Diye o meşhur sözünü söyler. Çünkü onlar bir vazife almayı kurban olmak gibi görürler. Hz. Ömer’in(r.a.) bu sözüne karşılık “Ashâb-ı Şûra” denilen altı kişilik bir şûra heyeti toplanır. O heyetin başkanı Abdurrahman ibni Avf(r.a.)‘tır ve heyetin içerisinde Zübeyr bin Avvâm(r.a.) da vardır. Bu altı kişilik şûra heyeti, Hz. Osman’ı(r.a.) halife olarak seçmiştir.

Hz. Osman’ın(r.a.) on iki yıllık halifeliğinin ikinci altı yılı diye belirtilen dönemde, Medine’de bazı ilginç durumlar yaşanır. Birtakım çözülmeler başlar. O dönem fitne kapıları ufak ufak aralanır. Hz. Zübeyr(r.a.) elinden geleni yapmaya çalışsa da bu olaylar, on iki yılın sonunda Hz. Osman’ın(r.a.) şehit edilmesiyle sonuçlanır. Daha sonra bazı olaylar yaşanır ve halife olarak Hz. Ali’ye(r.a.) biat edilir. Biat edilir edilmez, “Ey Ali(r.a.)! Hz. Osman’ın(r.a.) katillerini bize ver!” diye feryatlar başlar. Sonrasında da “Cemel Vakası” diye bildiğimiz vaka gerçekleşir.

Efendimiz(s.a.v.) döneminde şehit olan sahâbi sayısı 327 iken sadece Cemel Vakası’nda şehit olan sahâbi sayısı en az 10 bindir. Bazı rivayetlerde bu sayı 50 bin olarakta geçmektedir. İşte Cemel Vakası fitne ateşinin körüklediği ve kardeşin kardeşi kırdığı böyle bir vakadır.

Hz. Osman’ı(r.a.) katledenler Hz. Osman’ın(r.a.) katilini Hz. Ali’den(r.a.) istemeye başlamışlardı. O dönem bu yangını çıkaranlar “Haydi yangını söndürün!” diye bağırıyorlardı. Yani hem kundakçılık hem itfaiyecilik yapıyorlardı. Olay böyle olunca, Hac maksadıyla Mekke’ye giden Aişe(r.a.) annemizin etrafında, aynı amaç için birileri toplanmıştı. Hatta bir rivayete göre Hz. Talha(r.a.) ve Hz. Zübeyr(r.a.) de Mekke’ye gitmek, Umre yapmak için müsaade istemişlerdi. Sonra orada Hz. Aişe(r.a.) annemizin etrafındaki kalabalığa onlar da ittiba etmişlerdi.

Hz. Aişe(r.a.) annemiz, bu olaydan sonra kalabalık bir orduyla Medine’ye geldi ve Hz. Ali’den(r.a.), Hz. Osman’ın(r.a.) katillerini bulmasını istedi. Hz. Ali(r.a.) onlara “Ben Hz. Osman’ın(r.a.) katilini sorduğumda altı yüz kişi birden, onu biz öldürdük, diyor. Şimdi biz burada toplu bir şekilde hepsini cezalandırmaya çalışırsak içlerindeki masumlara yazık olur. Katilleri biliyorsanız söyleyin cezalandıralım, bilmiyorsanız zan ile tüm gelenleri cezalandıramayız.” dedi. Hz. Ali’nin(r.a.) bahsettiği altı yüz kişi, Mısır’dan gelen gaddarlardı. Yargılamak, ceza vermek muktedir devletlerin yapabileceği bir şeydi ve Hz. Ali(r.a.) hilafete yeni geçtiğinden ve henüz devlette o gücü bulamadığından zaman istemişti.

Hz. Ali’nin(r.a.) asıl gayesi, “adalet-i mahza” yani tam adalet uygulamaktır. O, masum birilerinin haksız yere en ufak bir ceza almasını, incinmesini istememektedir. Hz. Aişe(r.a.), Hz. Talha(r.a.) ve Hz. Zübeyr’in(r.a.) isteği ise adalet-i izafidir. Onlar, bir şekilde Hz. Osman’ın(r.a.) katillerinin bulunmasını isterler. O dönem ise öyle karışıklıklar başlar ki Mekke’de Aişe(r.a.) annemizin etrafında oluşan muhalefet cephesi, atanılan yeni valinin Mekke’ye girmesine dahi izin vermemiştir. Böylelikle azledilen valilerde buraya eklenmiştir.

Hz. Aişe(r.a.) o esnada Medine’dedir. Artık bir şekilde Hz. Osman’ın(r.a.) katillerinin bulunması istenildiğinden Aişe(r.a.) annemiz başta 3000 kişi yola çıkarlar. Yolda kimileri “Ali(r.a.) ölürse kim halife olacak?” diye sorar. “Osman’ın(r.a.) evlatları” cevabını alırlar ve bu cevaptan memnun olmayan 2000 kişi geri dönerler.

Ordular Basra’ya yakın bir yerde konaklarlar. Aişe(r.a.) annemiz bir mekana geldiğinde köpek havlamaları duyar ve geri dönmek ister. Yanındakiler “Ey müminlerin annesi! Neden dönmek istiyorsun?” diye sorduklarında “Burası Hav’eb değil mi? Bir gün hücre-i saadette oturuyorduk. Resûlullâh(s.a.v.) bize ‘Hav’eb’in köpekleri size havlayınca ne yapacaksınız?’ dedi. Bizler gülüştük. Allah Resûlü (s.a.v.) ‘Dikkat et Hümeyram o sen olmayasın’demişti. Ben burdan işaretle anladım ki biz, Hz. Ali’yle(r.a.) karşı karşıya gelmekle yanlış yapıyoruz.” der. Ama etrafındakiler birçok adam getirip oranın Hav’eb olmadığına onu ikna ederler.

İki ordu karşı karşıya gelir. Çadırlar kurulur. Bir tarafta Hz. Ali(r.a.); öbür tarafta Hz. Aişe(r.a.) annemiz ve cennetle müjdeli on kişiden ikisi olan Hz. Talha(r.a.) ve Hz. Zübeyr(r.a.) vardır. Bu olaylar yaşanırken Hz. Ali(r.a.) savaş çıkmasın diye elinden geleni yapar. Ka‘kâ bin Amr’ı(r.a.) karşıya elçi olarak gönderir. Ka’kâ bin Amr (r.a.), “Bir adam için altı yüz kişiyi öldürdünüz. Altı bin kişi şu an size muhalefet ediyor. Biz bu fitnenin kapısını açarsak, bu hayatlara kan, nefret girerse yıllarca durduramazsınız.” der. Bu şekilde hepsini ikna eder, sabah sulh için anlaşılacaktır. Ama fitne ateşi durmaz. İki ordu da ikna olmuşken münafıkların başı Abdullah ibni Sebe önderliğindeki bir grup, gece vakti iki tarafın da çadırlarını yağmalar, ateşe verir ve birçok kişiyi öldürürler. Böylece fitne ateşinin körüklediği Cemel Vakası başlamış olur. Hz. Ali’nin(r.a.) gayreti o fitneleri söndürmeye yetmez.

Cemel Vakası’nda Hz. Ali(r.a.) ile Hz. Zübeyr(r.a.) karşı karşıya gelir. Hz. Ali(r.a.), “Ey Zübeyr(r.a.)! Resûlullâh’ın(s.a.v.) havarisi Resûlullâh’ın(s.a.v.) kardeşine kılıç mı çekecek? Hatırlar mısın, bir gün sen Medine’de bahçede otururken karşınızdan ben geliyordum. Resûlullah (s.a.v.) sana ‘Ey Zübeyr(r.a.)! Gün gelecek sen haksız yere Ali’ye(r.a.) kılıç çekeceksin.’ demişti.” der. Hz. Zübeyr(r.a.) bu sözleri hatırlamış olacak ki elinden kılıcı düşer. “Dünyaları verseler artık Ali’ye kılıç çekmem.”der. Onları sahâbe yapan özellik işte budur. Yanlışını kabul etmek büyüklük alametidir. Onlar doğruyu duydukları anda hemen doğrunun tarafına geçerler. “Elalem ne der? Ya utanırsak?” demezler. Çünkü onların itikadında Hz. Hasan’ın(r.a.) “El ar hayrûn minnen nar.” Sözü vardır: “Utanmak, cehennemdeki ateşten daha hayırlıdır.”

Hz. Zübeyr(r.a.) atına atlayarak Medine’ye doğru yola koyulur. Hz. Ali(r.a.) savaş esnasında sürekli “Sakın ha kılıçlarınızı öldürmek adına kullanmayın. Kaçanların peşine düşmeyin, öldürdüğünüzün mallarını almayın.” diye bağırmasına rağmen, onun ordusundan Amr bin Cürmüz isminde bir asker, Hz. Zübeyr’in(r.a.) atıyla gittiğini görünce onun peşine takılır. Bir rivayete göre Hz. Zübeyr(r.a.) Siba vadisinde namazdayken, o kişi tarafından şehit edilir. Amr bin Cürmüz onu öldürdüğüne, şehit ettiğine inandırmak için Hz. Zübeyr’in(r.a.) elbiselerini alır ve Hz. Ali’nin(r.a.) karşısına dikilir. “Ey Ali(r.a.)! Müjdemi isterim. Ben Zübeyr’i(r.a.) öldürdüm.” der. Hz. Ali(r.a.), adeta beyninden vurulmuşa döner. “Sen Resûlullâh’ın(s.a.v.) cennetle müjdelediği havarisini öldürdün, öyle mi? Şimdi de ben seni cehennemle müjdeliyorum. Zirä ben, şu kulaklarımla Resûlullah’ın(s.a.v.) ‘Kim Safiye’nin(r.a.) oğlunu öldürürse onu cehennemle müjdele!’ sözünü işittim.” der. Bir rivayete göre onu öldüren bu acıya dayanamaz, intihar eder. (Ahmed b. Hanbel/ Müsned) Böylelikle Allah Resûlü’nün(s.a.v.) havarisi Zübeyr bin Avvâm(r.a.), bir kardeş kavgasında şehit edilir.

Tüm savaş Hz. Aişe’nin(r.a.) devesinin etrafında döner. Cemel “deve” demektir ve bu savaşa da Cemel Savaşı denmesi bundandır. Hz. Ali(r.a.), Muhammed b. Ebû Bekir’i (r.a.) ablasını koruması için yanına gönderir. Ardından ordu komutanı Malik bin Ejder’i(r.a.) ise deveyi öldürmesi için gönderir ve devenin ayaklarını kestirir. Böylece deve yere düşünce, kardeş kavgası da orada son bulur. Savaştan sonra Aişe(r.a.) annemiz Medine’ye gider ve hayatının son dönemine kadar orada yaşar. Hz. Ali(r.a.) ise Kufe’de devleti yönetmeye devam eder. 

Yazar : Mehmet Yıldız

BENZER MAKALELER