Îlâ Hadisesi

Îlâ Hadisesi

İstemez Misin Ey Ömer Dünya Onların Ahiret Bizim Olsun

Îlâ’nın lügat manası “mutlak yemin”dir. Fıkıh dilinde ise, erkeğin cinsî muamelede bulunmamak üzere hanımına yaklaşmamaya yemin etmesi demektir. 

Hicretin dokuzuncu senesi heyetler yılında, insanlar on bin, yirmi bin, otuz bin kişilik gruplar halinde gelip kabile kabile iman ediyorlar, bu insanlardan alınan cizyeler, zekâtlar sonucunda ortaya çok ciddi bir ganimet çıkıyor. Medine zenginleşiyor ama Allah Resulü’nün(s.a.v.) hayatı değişmiyor. Efendimiz’in(s.a.v.) hanımları da haklı olarak: “Zamanında bizden daha fakir olanlar şimdi bizden daha iyi seviyede, bizim üzerimizde ise hala yeni bir elbise yok. Bizim de bir parça rahat yaşamaya hakkımız yok mu? Biz en iyisi bir heyet oluşturalım, taleplerimizi yazalım, birisi sözcü olsun Resulullah’la konuşalım.” diyorlar. Peygamberimizden(s.a.v.), hanım başı yalnızca birer kıyafet istiyorlar. Hatta rivayet edildiğine göre birisi benim kıyafetim benekli olsun diyor kimisi de benim kıyafetim şu renk olsun diyor. 

İstedikleri kıyafetin listesini oluşturduktan sonra içlerinden Aişe(r.a.) annemizi sözcü seçiyorlar. Aradan biraz zaman geçip Aişe(r.a.) annemiz: “Ben hakkımdan vazgeçtim.” deyince diğer annelerimiz: “Tamam sen bilirsin ama bizim isteğimizi Resulullah’a ilet.” diyorlar. Aişe(r.a.) annemiz hanımlarının isteğini Resulullah’a(s.a.v.) söyleyince Efendimiz(s.a.v.) çok üzülüyor ve bu istekten sonra Mescid-i Nebevi’nin yanında meşrebe diye anılan bir çadıra yerleşip bir ay boyunca hanımlarının yanına gitmemeye söz veriyor.

Bu hadise karşısında Medine’de Resulullah’ın(s.a.v.) çadırda kaldığını gören herkes hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. O günlerde Hz. Ömer(r.a.), Avali bölgesinde teftişte. Gece vakti Itlan bin Malik, Hz. Ömer’in(r.a.) yanına geliyor: “Ya Ömer! Yetiş ya Ömer!” diye kapıya vuruyor. Hz. Ömer’in(r.a.) aklı o sırada Tebük Seferi’nde olduğu için: “Ne oldu ya Itlan yoksa Medine’yi Gassaniler mi bastı?” diyor. Itlan: “Yok ya Ömer daha kötü, korkarım ki Resulullah tüm hanımlarını boşadı.” deyince Hz. Ömer(r.a.): “Nasıl olur?” diye şaşırıyor. Nihayetinde Efendimiz’in(s.a.v.) hanımlarından birisi onun kızı. Hemen yollara düşen Hz. Ömer(r.a.), bir yandan da kızı Hafsa(r.a.) annemize gıyabında: “Ya Hafsa ben sana söylemedim mi Ebubekir’in kızı ile yarışma. Allah ResulüAişe’yi senden çok sever, Ebubekir’i de babandan çok sever.” diye söyleniyor. 

Hz. Ömer(r.a.), Resulullah’ın(s.a.v.) içinde olduğu çadırın önüne gelince kapıda Efendimiz’in(s.a.v.) hizmetlisi Rebah ile karşılaşıyor. “Ya Rebah söyle ben Resulullah ile görüşmek istiyorum.” Rebah söylüyor lakin Allah Resulü(s.a.v.) bir şey söylemiyor yani görüşmek istemiyor. Üç kez bu vaka tekrarlanıyor. En son Hz. Ömer(r.a.) çadırın önünde: “Ya Resulullah, vallahi Hafsa ile ilgili gelmedim, seni görmeye geldim.” diye bağırıyor ve Allah Resulü(s.a.v.): “Tamam gel.” diyor. 

Hz. Ömer(r.a.) çadıra girince gördüğü manzara karşısında gözyaşlarına hâkim olamayıp ağlamaya başlıyor. Efendimiz(s.a.v.) ekseriyetle yerde değil sedir boyunda bir yatakta yatmasına rağmen hanımlarını bir ay boyunca terk edip çadıra geçtiğinden bir hasırda yatıyor ve o hasır Resulullah’ın(s.a.v.) yüzüne iz yapıyor. Bunu gören Hz. Ömer(r.a.) üzülerek: “Ya Resulullah kisralar, melikler, yöneticiler, paşalar, saraylarda rahat içerisindeyken, sen ki iki cihanın sultanısın; uzandığın hasır yüzünde iz yapmış, yatacak bir yatağın bile yok.” deyince Efendimiz(s.a.v.) onu teselli ediyor: “Ey Ömer istemez misin dünya onların, ahiret bizim olsun?” diyor. Hz. Ömer(r.a.) o cümleyi duyduktan sonra rahatlıyor. Allah Resulü(s.a.v.) hanımlarını boşadı mı boşamadı mı diye çok merak ediyor, ama konuya nasıl gireceğini bir türlü bilemiyor. 

Hz. Ömer(r.a.) kendi eşini kast ederek diyor ki: “Ya Resulullah bu Zeyd’in kızı var ya Atiye bint. Zeyd, geçenlerde benden bir şey istedi. Üç kere yok dedim, en son öyle bir yok dedim ki bir daha karşımda konuşamadı.” Bu duruma Efendimiz(s.a.v.) tebessüm ediyor, Hz. Ömer(r.a.) bunu fırsat bilip: “Ya Resulullah,Allah aşkına söyle, hanımlarını boşadın mı?” diyor. Efendimiz(s.a.v.): “Yok ya Ömer boşamadım. Sadece bir ay boyunca evi terk ettim, Îlâ yemininde bulundum.” deyince çadırdan “Allahu Ekber Allahu Ekber” sesleri yükseliyor ve Hz. Ömer(r.a.) dışarı çıkıp herkese Allah Resulü’nün(s.a.v.) hanımlarını boşamadığının müjdesini veriyor. Bunu duyan herkesin yüzünde gülücükler açıyor. Yirmi dokuz gün bitince Efendimiz(s.a.v.) hane-i sadetlerine geri dönüp Hz. Aişe’nin(r.a.) yanına varıyor ve konuya ilişkin nazil olan Ahzab suresi 28 ve 29. ayetleri okuyor.

“Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: “Dünya hayatı ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer Allah’ı, Resulü’nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlara büyük bir ödül hazırlamıştır.”  Efendimiz(s.a.v.) ayetleri okuduktan sonra Aişe(r.a.) annemize dönüyor ve: “Ya Aişe bir karar verin. Dünyayı mı istersiniz? Eğer isterseniz ben size ayetin beyan ettiği gibi davranayım. Yoksa Allah’ı(c.c.), Resulü’nü(s.a.v.) ve ahiret yurdunu mu istersiniz? Arzu edersen evine git anne babana danış, onlarla da istişare et ve karar verip gel.” diyor. Resulullah’ın(s.a.v.) bu hitabı karşısında Aişe(r.a.) annemiz: “Ne istişaresi ya Resulullah! Benim tarafım bellidir ben yalnız ve yalnız seni seçerim.” diye karşılık veriyor. 

Efendimiz(s.a.v.): “Ya Aişe peki diğer hanımlar ne söyler?” diye sorunca Aişe(r.a.) annemiz, diğer hanımlar ile aralarında Resulullah’a(s.a.v.) muhabbetten kaynaklı ince bir yarış olsa da kendisinin ne kadar adalet ve insaf sahibi olduğunu bir kez daha kanıtlayıp: “Ya Resulullah, ben inanıyorum ve biliyorum ki, onlar da benim tercih ettiğimden başka hiçbir şey istemezler.” diyor. 

Hicretin dokuzuncu senesi heyetler yılında insanlar; on, yirmi, otuz bin kişilik gruplar halinde gelip, kabile kabile iman etmeye başladılar ve bu insanlardan alınan cizyeler, zekatlar sonucunda ortada çok ciddi bir ganimet oluştu. Medine böylesine zenginleşmesine rağmen Efendimiz’in(s.a.v.) hayatı ise değişmedi. Hal böyle olunca Efendimiz’in(s.a.v.) hanımları “Zamanında bizden daha fakir olanlar şimdi bizden daha iyi seviyede, bizim üzerimizde ise hâlâ bir elbise bile yok. Bizim de bir parça rahat yaşamaya hakkımız yok mu? Biz en iyisi bir heyet oluşturalım, taleplerimizi yazalım, birisi sözcü olsun Resûlullah’la(s.a.v.) konuşalım.” dediler. Daha sonra da güzide annelerimiz Efendimiz’den(s.a.v.) hanım başı yalnızca bir tane kıyafet istemek için içlerinden Aişe(r.a.) annemizi sözcü seçtiler. Aradan biraz zaman geçip Aişe(r.a.) annemiz “Ben hakkımdan vazgeçtim” deyince diğer annelerimiz “Tamam sen bilirsin ama bizim isteğimizi Resûlullah’a(s.a.v.) ilet.” dediler. Aişe(r.a.) annemiz hanımlarının isteğini Resûlullah’a(s.a.v.) söyleyince Efendimiz(s.a.v.) çok üzüldü ve bu istekten sonra Mescid-i Nebevinin yanında meşrebe diye anılan bir çadıra yerleşip bir ay boyunca hanımlarının yanına gitmemeye söz verdi. (Buhârî, 7:230; İnsanü’l-Uyûn, 3:406) Bu hadise karşısında Medine’de Resûlullah’ın(s.a.v.) çadırda kaldığını gören herkes hüngür hüngür ağlamaya başladı. 

 

ila hadisesi-1

Îlâ (Mutlak Yemin) Hadisesi

Hicretin dokuzuncu senesi heyetler yılında insanlar; on, yirmi, otuz bin kişilik gruplar halinde gelip, kabile kabile iman etmeye başladılar ve bu insanlardan alınan cizyeler, zekatlar sonucunda ortada çok ciddi bir ganimet oluştu. Medine böylesine zenginleşmesine rağmen Efendimiz’in(s.a.v.) hayatı ise değişmedi. Hal böyle olunca Efendimiz’in(s.a.v.) hanımları “Zamanında bizden daha fakir olanlar şimdi bizden daha iyi seviyede, bizim üzerimizde ise hâlâ bir elbise bile yok. Bizim de bir parça rahat yaşamaya hakkımız yok mu? Biz en iyisi bir heyet oluşturalım, taleplerimizi yazalım, birisi sözcü olsun Resûlullah’la(s.a.v.) konuşalım.” dediler. Daha sonra da güzide annelerimiz Efendimiz’den(s.a.v.) hanım başı yalnızca bir tane kıyafet istemek için içlerinden Aişe(r.a.) annemizi sözcü seçtiler. Aradan biraz zaman geçip Aişe(r.a.) annemiz “Ben hakkımdan vazgeçtim” deyince diğer annelerimiz “Tamam sen bilirsin ama bizim isteğimizi Resûlullah’a(s.a.v.) ilet.” dediler. Aişe(r.a.) annemiz hanımlarının isteğini Resûlullah’a(s.a.v.) söyleyince Efendimiz(s.a.v.) çok üzüldü ve bu istekten sonra Mescid-i Nebevinin yanında meşrebe diye anılan bir çadıra yerleşip bir ay boyunca hanımlarının yanına gitmemeye söz verdi. (Buhârî, 7:230; İnsanü’l-Uyûn, 3:406) Bu hadise karşısında Medine’de Resûlullah’ın(s.a.v.) çadırda kaldığını gören herkes hüngür hüngür ağlamaya başladı. 

O günlerde Hz. Ömer(r.a.) Avali bölgesinde teftişte bulunmaktaydı. Haberi duyan İtbân bin Mâlik(r.a.) gece vakti Hz. Ömer’in(r.a.) kapısına vurunca, Hz. Ömer(r.a.) telaşlandı ve “Ne oldu, Medine’yi Gassaniler mi bastı?” diye sordu. İtbân(r.a.) “Yok Ey Ömer! Daha kötüsü oldu. Korkarım, Efendimiz(s.a.v.) tüm hanımlarını boşadı!” deyince Hz. Ömer(r.a.) şaşkın halde “Nasıl olur?” diye söylenmeye başladı. Nihâyetinde Efendimiz’in(s.a.v.) hanımlarından birisi de onun kızı Hafsa(r.a.) annemizdi. Hz. Ömer(r.a.) Resûlullah’ın(s.a.v.) yanına gitmek için yola koyuldu ve yolda kendi kendine “Ey Hafsa, Ey Hafsa! Ben sana Ebûbekir’in kızı Âişe ile yarışma, Allah Resûlü(s.a.v.) onu senden, Ebû Bekir’i de babandan fazla sever demedim mi?” dedi. 

 önüne gelip çoklarının orada ağladığını gören Hz. Ömer(r.a.) kapıda duran Resûlullah’ın(s.a.v.) hizmetlisine “Ya Rebâh! Git söyle, Ömer seninle görüşmek istiyor, de.” dedi. Rebâh(r.a.) söyledi ama Efendimiz(s.a.v.) bir cevap vermedi, görüşmek istemedi. Bu durum üç kez tekrarlanınca Hz. Ömer(r.a.) dışardan “Ya Resûlullah(s.a.v.)! İnan kızım Hafsa ile ilgili görüşmeye gelmedim. Seni görmeye geldim.” diye bağırdı. Bunun üzerine Efendimiz(s.a.v.) “Tamam, gelsin.” dedi. Hz. Ömer(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) kaldığı çadırın içine girdi. Gördü ki çadırın hasırı Efendimiz’in(s.a.v.) mübarek yüzüne iz yapmış, gözyaşlarını tutamadı ve ağlamaya başladı. Efendimiz(s.a.v.) “Niye ağlıyorsun Ömer(r.a.)?” diye sorunca da “Senin şu haline ağlıyorum. Kisralar, kayserler, melikler, krallar bu kadar rahat içerisinde yaşarken senin yatacak bir yatağın bile yok. Hasır yüzüne iz yapmış. Nasıl ağlamam ya Resûlullah(s.a.v.)?” dedi. Efendimiz(s.a.v.) onu orada da teselli etti ve “İstemez misin Ey Ömer! Dünya onların, ahiret bizim olsun?” buyurdu. 

Hz. Ömer(r.a.) aklındaki konuya direkt giremediği için ortamı yumuşatmak istedi ve kendi hanımı Atike bint Zeyd(r.a.) için “Zeyd’in kızı var ya Zeyd’in kızı, geçenlerde benden bir şeyler istedi. Üç kere yok, dedim. En son öyle bir yok dedim ki bir daha karşımda konuşamadı.” dedi. Onun o söylemine Efendimiz(s.a.v.) tebessüm edince Hz. Ömer(r.a.) fırsatı ganimet bilip “Ya Resûlullah(s.a.v.), boşadın mı hanımlarını?” diye sordu. Allah Resûlü(s.a.v.) “Hayır Ömer(r.a.), boşamadım. Îlâ yemini ettim. Onun için evden bir ay ayrı kaldım!” deyince Hz. Ömer(r.a.) “Allahu Ekber!” diye bağırarak çadırın dışındakilere de müjdeyi verdi. (Buhârî, 1:31-33, 6:70; Müsned, 1:33; Müslim, 2:1109-1112; Tirmizî, 5:421; İnsanü’l-Uyûn, 3:404) Daha sonra da Resûlullah’a(s.a.v.) döndü ve “Ya Resûlullah(s.a.v.)! Seni üzen kızım Hafsa ise ellerimle keserim!” dedi. Çünkü O’nu(s.a.v.) öyle seviyordu… 

 

Yazar : Mehmet Yıldız

BENZER MAKALELER