Talha bin Ubeydullah (R.a)

Talha bin Ubeydullah (R.a)

Talha bin Ubeydullah (r.a.)

Talha b. Ubeydullah (r.a.) Kimdir?

Talha b. Ubeydullah’ın(r.a.) Milâdî 590 yılında Mekke’de doğduğu bilinmektedir. Kendisi yanından hiç ayırmadığı dostu Zübeyr b. Avvâm’dan(r.a.) dört yaş büyük, uğruna ömrünü verdiği Efendimiz’den(s.a.v.) on dokuz yaş, hidâyetine vesile olan Hz. Ebû Bekir’den(r.a.) ise on yedi yaş küçüktür. 

Babasının ismi Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Kâ’b b. Sa’d b. Teym b. Mürre’dir. Kendisi nübüvvet öncesi dönemde yaşamış, Nebevî mesajlara yetişemeden vefat etmiştir. Annesinin ismi Sa’be bint Abdullah b. İmâd el-Hadramî’dir. Anne Sa’be yıllar önce Yemen’den Mekke’ye gelmiş; önce Ümeyyeoğulları’ndan Ebû Süfyân b. Harb ile evlenmiş, ondan boşandıktan sonra da Teymoğulları’ndan Ubeydullah b. Osman ile evlenmiştir. Bu evlilikten Talha ibni Ubeydullah(r.a.) dünyaya gelmiştir. Sa’be binti Abdullah nübüvvetin ilk yıllarında hem Müslümanlara hem de iman eden oğluna karşı oldukça sert bir tavır takınmış, Hz. Talha’ya(r.a.) türlü türlü işkenceler yapmış ama sonraları kendisi de İslâm’ı kabul ederek sahâbe olma şerefine nail olmuştur.   

Hz. Talha(r.a.) ismine “eşnak” denilenkan davalarında ve cinayetlerde hakemlik eden, diyet ve cezaları belirlemekle görevli olan Teymoğulları kabilesine mensuptur. Hidâyetine vesile olan Hz. Ebû Bekir(r.a.) ile aynı kabileye mensup olduklarından birbirlerine amcaoğlu nazarıyla bakmaktadırlar. 

Talha; Arapçada bir ağaç ismidir ve “akasya ağacı” anlamına gelmektedir. Bu ağacın öyle bir özelliği vardır ki; tanesi, reçinesi, yaprağı, dalı her neyi varsa hepsi istifade edilmeye uygundur. İşte Hz. Talha(r.a.) da böyledir; bir akasya ağacı gibi neyi varsa Allah yolunda vermiş, malından ve canından İslâm için istifade edilmiştir. Bundan dolayı da defaatle Efendimiz’in(s.a.v.) methiyesine mazhar olmuştur. 

Kendisinin orta boylu, geniş omuzlu, esmer tenli, gür ve dalgalı saçlı olduğu rivayet edilmektedir. Bir tasvire göre ayakları çok büyük olduğundan çok hızlı yürüdüğü söylenmektedir. 

Hem baba Ubeydullah hem anne Sa’be(r.a.) oldukça zengin ailelere mensupturlar. Baba Ubeydullah, aynı Hz. Hatice(r.a.) ve Hz. Ebû Bekir(r.a.) gibi ticaretle, özellikle de uluslararası ticaretle meşguldür. Hz. Talha(r.a.) on yaşından itibaren ticaretin içinde bulunmuştur. Yirmi yaşına geldiğinde ise bütün bölge insanının kendisini bildiği, panayırlara katılan bir tüccar olmuştur. 

Talha bin Ubeydullah(r.a.) toplamda dokuz evlilik yapmıştır ve bu evliliklerin dördünde Efendimiz(s.a.v.) ile bacanak olma şerefine erişmiştir. 

Hz. Talha’nın(r.a.) bir eşi, Efendimiz’in(s.a.v.) eşi Hz. Aişe(r.a.) annemizin kız kardeşi Ümmü Gülsüm bint Ebû Bekir’dir(r.a.). Diğer eşi, Efendimiz’in(s.a.v.) hanımı Zeyneb bint Cahş’ın(r.a.) kız kardeşi Hamne bint Cahş’tır(r.a.). Bir diğeri, Efendimiz’in(s.a.v.) eşi Ümmü Habîbe’nin(r.a.) kız kardeşi Fâria binti Ebû Süfyan’dır(r.a.). Diğer eşi ise Efendimiz’in(s.a.v.) eşi Ümmü Seleme’nin(r.a.) kız kardeşi Karibe bint Ebî Ümeyye’dir(r.a.). İşte bu izafetten ötürü kendisi Resûlullah(s.a.v.) ile dört kez bacanak olmuştur. 

Hz. Talha’nın(r.a.) diğer hanımları ise; Havle bint Ka’kaâ b. Zürare(r.a.), Ümmü Ebân bint Utbe b. Rebia(r.a.), Cerbea bint Kusame b. Kays(r.a.), Ümmü İshak(r.a.) ve Sûeda bint Avf b. Harice’dir(r.a.). Sûeda(r.a.) annemiz savaşlardan sonra Hz. Talha’nın(r.a.) yaralarını sarmakta ona yardımcı olmuş bir annemizdir. Hz. Talha’nın(r.a.) evlatları ile ilgili muhtelif rivayetler olsa da on oğlu ve üç kızının olduğu bilinmektedir. 

Kendisi bizlere Efendimiz’den(s.a.v.) otuz sekiz hadis nakletmiştir. Talha b. Ubeydullah(r.a.) Mekke’de hem okuma hem yazma bilen on altı-on yedi kişiden birisidir. Bu özelliğinden ötürü Müslüman olduktan sonra Efendimiz’in(s.a.v.) kâtiplerinden birisi olmuştur. Hatta Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) Kur’an-ı Kerim’i toplatmak için oluşturduğu heyette de yer almıştır. 

Kendisi bir işin değil birçok hayırlı işin öncüsü olduğundan Efendimiz(s.a.v.) her olayın neticesinde ona bir lakap takmış ve böylece birçok lakaba mazhar olmuştur. Bu lakaplardan birisi: “Hayırların öncüsü ve sahibi Talha” anlamına gelen “Talhatü’l Hayr” diğeri: “Feyizleri ve bereketleri çok olan Talha” anlamına gelen “Talhatü’l-Feyyad” bir diğeri ise: “Yaşayan şehit” manasını taşıyan “Şehidü’l-Hayy”dır. Hz. Talha(r.a.) tüm bu ulvî sıfatlarının yanında cömertlik vasfına da sahiptir ve Allah yolunda infak etmek onun en belirgin özelliklerinden birisi olduğundan Efendimiz(s.a.v.) ona: “Cömertliği ve mertliği fazla olan Talha” manasında “Talhatü’l Cüd” da demiştir. 

Talha bin Ubeydullah (r.a.)

Talha b. Ubeydullah (r.a.) Nasıl İman Etti?

Sene Milâdî 610 yılını gösterdiğinde, semânın dili açılıp Efendimiz’e(s.a.v.) vahiy nüzûl olduğunda Hz. Talha(r.a.) ticaret maksadı ile Busrâ’daydı ve bu ticareti sırasında çok enteresan bir olay yaşandı. Hz. Talha(r.a.) bir ara yüksekçe bir yere çıkmış pazarda bulunan tüccarlara bağıran bir rahibi gördü. Rahip diyordu ki: “Ey Tüccarlar topluluğu! İçinizden haremli, Mekkeli kimse var mı?” Talha(r.a.): “Ben varım!” deyince rahip ona doğru yaklaştı. Mekkeli birini karşısında görmenin heyecanı ile: “Ey genç! Ahmed zuhur etti mi?” diye sordu. Hristiyanların gelecek son peygamberin ismini Ahmed olarak bildikleri Kur’ân’ın Saff Sûresinde haber verdiği bir hakikattir. “Hatırla ki, Meryem oğlu Îsâ: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: ‘Bu apaçık bir büyüdür.’ dediler.” 

Onların Ahmed dediğine Faran Dağları Muhammed(s.a.v.) diyordu. Ama Talha(r.a.) rahibin sorduklarından bihaberdi. O güne kadar böyle bir şey duymadığından oldukça şaşkındı. Talha(r.a.) o gün için cevap bekleyen rahibe olumlu bir cevap veremese de rahip söyledikleri ile onun yüreğine imanın tohumunu ekmişti. “Bu günler, Ahmed’in dünyaya risâlet vazifesi ile geleceği günlerdir. Bu günler, nübüvvet güneşinin doğacağı günlerdir. Bu günler, bâtıl her ateşin sönüp, hak ve hakikat güneşinin doğacağı günlerdir. Bu günler risâlet davasının Mekke’de ortaya çıkıp, orada kendine yer bulamayıp, hurması ve suyu bol bir beldeye gideceği günlerdir.” 

Bu son sözleriyle Busrâ’nın rahibi Mekke’nin Varaka’sı ile aynı dili konuşuyordu. Varaka bin Nevfel de Efendimiz’e(s.a.v.) ilk İlâhi mesajlar geldiğinde: “Vallahi bu son peygamberin işaretidir.” demiş ve bu rahiple aynı görüş ve düşünceleri dile dökmüştü. 

Rahip, Talha’ya(r.a.) en son şöyle dedi: “Ey genç! Sakın O’nu(s.a.v.) kaçırma! Sakın bu fırsatı yani O’nun(s.a.v.) ile birlikte olma ve O’na(s.a.v.) dost olma, fırsatını kaçırma! Sakın ayağına kadar gelen bu fırsatı geri tepme!”   

Hz. Talha(r.a.) bu bilgilerle son peygamberin merakı içinde yola çıktı. Duydukları âdeta aklına kazınan Talha(r.a.) bir an önce Mekke’ye varmak ve bu olayın mahiyetini öğrenmek istiyordu. Kendisi Mekke’ye ulaşır ulaşmaz onu annesi karşıladı. O bölgede anneler erkek çocuklarına çok düşkün olurdu. O yüzden Talha’yı(r.a.) gören annesinin yüzünde güller açtı. Hz. Talha(r.a.) biraz durduktan sonra daha fazla dayanamadı ve annesine: “Ben yokken Mekke’de bir şey oldu mu?” diye sordu. Annesinin güleç yüzü bir anda asıldı, sinirli bir şekilde: “Oldu! Ebû Talib’in yetimi peygamber olduğunu söyledi, atalarımızın dininden yüz çevirdi.” dedi. Talha(r.a.) duymak istediğini duydu ama yine de renk vermedi. Tekrar: “Peki ona inanan oldu mu?” diye sordu. Annesinin: “Kim inanacak, senin amcaoğlun Ebû Bekir ve ev halkı inandı.” demesi üzerine Talha(r.a.), annesinden müsaade alarak dışarı çıktı ve Ebû Bekir’in(r.a.) yanına gitti. Önce Talha(r.a.) başladı konuşmaya: “Söyle ey amcamın oğlu! Muhammed(s.a.v.) ne diyor?” Hz. Ebû Bekir(r.a.) başladı anlatmaya ve Talha(r.a.) daha fazla dayanamayarak rahip ile olan konuşmasını söyledi. Hz. Ebû Bekir(r.a.) onu dinledikten sonra: “Gel, seni Resûlullah’a(s.a.v.) götüreyim. Aklından geçen suallere O(s.a.v.) cevap versin.” dedi. Beraberce Efendimiz’in(s.a.v.) huzuruna vardılar. Hz. Talha(r.a.) Busrâ pazarında duyduklarını anlatmaya başladı. Talha(r.a.) anlattıkça Efendimiz(s.a.v.) tebessüm ediyordu. Çünkü bu sözleri birkaç gün öncesinde biraz farklarla yaşlı Varaka’dan dinlemişti. Hz. Talha’nın(r.a.) sözü bitince Allah Resûlü(s.a.v.) olanları anlatmaya başladı ve O(s.a.v.) anlatırken Hz. Talha’nın(r.a.) dilinden o kelime-i tayyibe bir daha hiç düşmemek üzere döküldü. Neticede Hz. Talha(r.a.) orada iman ederek o kutlu halkanın sekizinci neferi oldu.   

Talha b. Ubeydullah (r.a.) iman ettikten sonra nasıl işkencelere maruz kaldı?

Talha b. Ubeydullah (r.a.) İman Ettikten Sonra Nasıl İşkencelere Maruz Kaldı?

İman etmek bedel istiyordu ve Hz. Talha(r.a.) iman ettiği ilk günden itibaren bu bedeli ödemeye başlamıştı. Mekke’de kaldığı süre boyunca ailesinden, özellikle de o güne kadar şefkat ve merhamet gördüğü annesinden çok çekmişti. Zira o bazen aç bırakılırdı, bazen de günlerce bir yere kilitlenip hapsedilirdi. 

Vakıaya şahit olduğu günlerde daha iman halkasına dahil olmamış, ilerleyen dönemlerde bu halkaya dahil olacaklardan Mes’ûd b. Hırâş, Hz. Talha’ya(r.a.) yapılan işkencelerden bir tanesini şöyle anlatır: “Ben Safâ ile Merve arasında dolaşırken kalabalık bir grup insanın bana doğru geldiklerini gördüm. Kenara çekildim ve gelenlerin kimler olduklarını görmek için beklemeye başladım. Baktım ki en önde elleri boynuna bağlanmış bir genç ve arkasında ellerindeki kamçılarla o gence vuran adamlar var. En arkada ise yaşlı bir kadın, o da eli kamçılı adamlara sürekli emirler yağdırıyor, onlara gence sürekli vurmaları için emirler veriyordu. Çok merak ettim, kendi kendime dedim ki: ‘Kim bunlar? Bu genç nasıl bir suç işlemiş ki, böyle bir cezayı hak etmiş olabilir?’ Etraftaki insanlara bu gencin kim olduğunu sorduğumda dediler ki: ‘Bu genç Talha b. Ubeydullah’tır.’ ‘Onu döven, ellerindeki kamçılarla ona kırbaçlar vuran kimlerdir?’ diye sordum. Oradakiler: ‘Bunlar Teymoğulları mensuplarıdır. Yani Talha’nın kardeşleri, amcaları, dayıları ve akrabalarıdır.’ dediler. Bunun üzerine ben de tekrar sordum: ‘Peki şu bağırıp çağıran kadın kimdir?’ Dediler ki: ‘O da, o gencin annesi Sa’be bint Hadramî’dir.’ ‘Peki, ne istiyorlar akrabaları o gençten?’ diye sordum. ‘Talha babalarının dininden yüz çevirip Muhammed’in(s.a.v.) dinine tâbi olmuş. Akrabaları da ona işkence ederek onu yeniden atalarının dinine çevirmeye çalışıyorlar.’ diye cevap verdiler. Ardından bir müddet bu genci takip ettim. Akrabaları ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar o gencin ağzından çıkan cümle şu idi: “İsterseniz beni öldürün ama ben asla dinimden dönmeyeceğim.” 

İbnü’l-Esîr, Talha b. Ubeydullah’ın(r.a.) Mekke günlerine ait şöyle bir hatırasını rivayet eder: “Ebû Bekir ile Talha’nın Hz. Muhammed’e(s.a.v.) gelen bu yeni dine iman etmeleri Mekkelileri çılgına çevirmişti. Onlar, bu iki temiz ve saygın tüccarın iman etmelerinden endişeleniyor ve başkalarının da onları görerek bu dine ilgi duymalarından korkuyorlardı. Bunun için de Kureyş’in Aslanı diye anılan ve herkesin ödünü koparacak düzeyde güçlü olan Nevfel b. Huveylid; Talha’nın abisi Osman’ın da yardımı ile Ebû Bekir ile Talha’nın önce ellerini iplerle sıkıca bağlar, sonra da bu iki iman insanını atalarının dinine çevirme adına birbirlerine yüzüstü bağlardı. Saatlerce bu iki insan Mekke’nin sokaklarında bu halde bekletilirdi. Onlar başka iman edenlerin gözünü korkutmak için, ibret olsun diye böyle yaparlardı. İşte o günlerde bir avuç Müslüman, Talha ile Ebû Bekir’i o halde görünce ‘Karneyn’ demişlerdi. İki yakın yani ayrılmaz iki dost anlamındaki bu ifadeyi kullanmışlardı.”    

Bir gün Osman b. Talha yine bu iki seçkin insanı bu şekilde bağladı ve: “Hadi şimdi Allah elinizi çözsün de namaz kılın.” dedi. Sonra da onları bağladığı yerde bırakıp gitti. Bir zaman sonra o yere tekrar gelen Osman b. Talha bu iki sahâbeyi, elleri çözülmüş namaz kılar şekilde gördü. Gördükleri karşısında hayretler içinde kalan Osman b. Talha bu hadiseden kısa bir süre sonra iman etti.   

Uhud savaşında Hz. Talha’nın (r.a.) yeri

Uhud Savaşında Hz. Talha’nın (r.a.) Yeri

Hz. Talha’yı (R.A.) Anlamadan Uhud’u Anlamak İmkansızdır

Efendimiz’i (S.A.V.) Uhud Savaşında Düştüğü Çukurdan Kim Çıkarmıştır?

 Uhud’da Hz. Talha’nın(r.a.) rolü fevkaladenin fevkindedir. Hz. Ebû Bekir(r.a.) bunun için ne zaman Uhud anlatılsa: “Uhud Talha’nın günüdür.” demiştir. Uhud’un bir diğer yiğidi Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) ise ondan: “Uhud günü Talha, hepimizden daha cesur ve cömert davranıyordu. O, Allah Resûlü’nü(s.a.v.) koruma adına elinden geleni yapıyor, Efendimiz’in(s.a.v.) önünde kendini korkusuzca siper ediyordu.” diye bahsetmiştir. O halde bizim Uhud’u bitamâmiha anlamamız için Hz. Talha’nın(r.a.) Uhud’daki yerini de anlamamız gerekir. 

Tarihler Hicrî üçüncü yılın Şevval ayını gösterirken Bedir’in intikam ateşi ile kinlenmiş Kureyşliler üç bin kişilik büyük bir ordu ile Uhud gazvesi için hazırlanırlar. O dönemde başlangıçta Efendimiz’in(s.a.v.) arkasında bin kişi vardır. Fakat bu bin kişinin üç yüzü, münafıkların başı Abdullah b. Übey b. Selûl’ün fitneleriyle daha yolu yarılamadan geri dönerler. Onların bu ihanetinden ötürü Efendimiz(s.a.v.) Uhud’da, üç bin kişilik orduya karşılık yedi yüz kişi ile direnmek durumunda kalır. 

Savaş ilk etapta Mekkelilerin sancağını taşıyan kişinin karşısına savaşmak için adam istemesi üzerine bire bir vuruşmalar şeklinde başlar. Mekkelilerin sancağını elinde tutan kişi Müslümanlar tarafından öldürülünce sancağı bir diğeri alır ancak o da bir başka Müslüman tarafından etkisiz hale getirilir. Bu vuruşmalarda Mekkelilerin sancağını alan Cülas isimli kişiyi de Talha(r.a.) öldürür. Savaş öncesinde Rahip Ebû Amr Uhud’da çukurlar kazdırır ve onların üzerlerini de hurma dalları ile örttürür. Böylece savaş esnasında çukura düşen Müslüman askerlerini müşrikler anında şehit ederler. Bir ara çukurlardan birine üç bin müşriğin öldürmek için yarıştığı Resûlullah(s.a.v.) da düşer ve Uhud’da Efendimiz’in(s.a.v.) mübarek bedenine gelen bütün acılı darbeler orada gerçekleşir. Allah Resûlü(s.a.v.) çukura düşünce ibni Kamia denen bedbaht müşrik yüzüne bir darbe indirir ve Efendimiz’in(s.a.v.) miğferi mübarek yüzüne batar. Düşmanlar tarafından çukura atılan taşlar ise Efendimiz’in(s.a.v.) mübarek dişlerini şehit eder. Allah Resûlü’nün(s.a.v.) çukura düştüğü esnada Mekkeli müşriklerin bütün savaşçıları çukurun etrafını çevirirler ve O’nun(s.a.v.) mübarek bedenini ok yağmuruna tutarlar. Bu çetin mücadelede Hz. Talha(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) üstüne öyle bir kalkan olur ki; gelen darbelerin ve okların tamamını kendisine alır. İşte o anlarda Talha b. Ubeydullah’ın(r.a.) dilinde tek cümle vardır: “Canım canına, kanım kanına feda olsun Yâ Resûlullah(s.a.v.)!” 

O gün Talha b. Ubeydullah’ın(r.a.) sergilediği kahramanlığı, Cebrâil’in(a.s.) yaptığı ile eşdeğer gören Efendimiz(s.a.v.): “Uhud’da sağımda Cebrâil, solumda Talha vardı.”diye anlatır. Uhud’un bir kahramanı Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.): “O gün nereye baksam Talha’yı gördüm.” derken; bir diğer kahramanı Ebû Bekir(r.a.) ise: “İnsanlar Uhud Savaşı’nda Resulullah’ı(s.a.v.) gözden kaybettikleri zaman onun yanına ilk ben vardım. Baktım ki onun önünde bir adam onu savunmak ve korumak için tek başına savaşıyor. İçimden iki defa ‘Anam babam sana kurban olsun.’ dedim.” der. 

Sahâbeler Allah Resûlü’ne(s.a.v.) bir zarar gelmesin diye O’nun(s.a.v.) etrafına öyle bir etten duvar örerler ki, nihayetinde müşrikler dayanamayıp: “Bunlar yaşadığı müddetçe Muhammed’e(s.a.v.) ulaşmak mümkün değil.” derler ve dönüp giderler. Onlar gidince Talha b. Ubeydullah(r.a.) ayağa kalkar. Bakar ki üstündeki zırh paramparça olmuş, vücudunda kan akmayan hiçbir yer kalmamıştır. O esnada onların ayağa kalktığını gören müşriklerden Mâlik b. Zübeyr durumu fırsat bilir ve okunu bütün gücüyle Resûlullah’a(s.a.v.) doğru fırlatır. Hz. Talha’nın(r.a.) vücudundaki yetmiş yaraya rağmen gözü her an Resûlullah’tadır(s.a.v.). Talha b. Ubeydullah(r.a.), Efendimiz’e(s.a.v.) doğru gelen oku görünce bir anda ne yapacağını şaşırır ve sağ elini oku engellemek için Efendimiz’in(s.a.v.) önünde siper eder. O zalimden gelen ok Hz. Talha’nın(r.a.) sağ eline hızla saplanır ve elini paramparça eder. Kendisi orada işaret parmağı dışında diğer tüm parmaklarını kaybeder.   

Hz. Talha’nın(r.a.) bu son darbeyle dayanacak gücü kalmaz ve Uhud’un tepesinde Efendimiz’in(s.a.v.) önünde aşırı kan kaybından bayılır. Efendimiz(s.a.v.) onun düştüğünü görünce: “Koş ey Ebû Bekir! Koş kardeşin Talha’ya sahip çık!” diye seslenir. Hz. Ebû Bekir(r.a.) koşup Talha’nın(r.a.) yanına geldiğinde Hz. Talha(r.a.) her tarafı kanlar içerisinde baygın bir haldedir. Hz. Ebû Bekir(r.a.) hemen biraz su getirip Talha’nın(r.a.) yüzüne doğru hafifçe serper ve uyanmasını sağlar. Hz. Talha’nın(r.a.) ise gözünü açar açmaz söylediği söz şu olur: “Allah Resûlü(s.a.v.) nasıl?” 

Hz. Ebû Bekir(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) iyi olduğunu, kendisini bizzat O’nun(s.a.v.) gönderdiğini ve müşriklerin çekildiğini söyleyerek Talha’nın(r.a.) endişesini biraz da olsa dindirir. Bunu duyan Hz. Talha(r.a.) oldukça sevinir ve: “Şimdi ölsem de gam yemem, O(s.a.v.) ki selâmettedir, O(s.a.v.) ki iyidir, tüm musibetler bana artık hafif gelir.” der.   

Efendimiz’i(s.a.v.) savaş meydanında düştüğü çukurdan çıkarmak gerekiyordu ve bu şerefli vazifeyi de üstlenen yine Talha b. Ubeydullah(r.a.) olmuştu. Kendisi vücudunda bulunan onca yaraya rağmen Efendimiz’i(s.a.v.) omzuna aldı ve ilk şehitlikten, Uhud’da Allah Resûlü’nün(s.a.v.) sığındığı kayaya kadar sırtında taşıdı. Bir ara Hz. Talha(r.a.) ve Efendimiz(s.a.v.) bir yere geldiler. Orada yüksekçe ve büyükçe bir kaya vardı. Allah Resûlü(s.a.v.) bu kayanın üzerine çıkıp oturmak istedi ama bir türlü çıkamadı. Talha(r.a.) Allah Resûlü’nün(s.a.v.) çıkmakta zorlandığını görünce o yaralı haline aldırış etmeden, Efendimiz’in(s.a.v.) ayaklarının önüne diz çöktü: “Bas Yâ Resûlullah(s.a.v.)! Sırtıma bas ve yukarı çık!” dedi. Allah Resûlü(s.a.v.), Talha’nın(r.a.) sırtına basarak yukarı çıktı. 

Hz. Talha’nın(r.a.) sergilediği tavır Allah Resûlü’nü(s.a.v.) nasıl memnun ettiyse, Efendimiz(s.a.v.) orada herkesi imrendirecek müjdeyi Talha’ya(r.a.) verdi: “Talha’ya cennet vacip oldu!”Hz. Talha(r.a.), Efendimiz’den(s.a.v.) duyduğu bu müjdeye hem sevindi hem şaşırdı: “Yâ Resûlullah(s.a.v.)! Ne yaptım ki ben, bu kadar küçük bir amel, sahibine cenneti kazandırır mı?” dedi.   

Talha b. Ubeydullah (r.a.) ‘şehidü’l hayy- yaşayan şehit’ lakabını ne zaman almıştır?

Talha b. Ubeydullah (r.a.) ‘Şehidü’l Hayy- Yaşayan Şehit’ Lakabını Ne Zaman Almıştır?

Uhud’un üzerinden birkaç sene geçer ve Efendimiz(s.a.v.) mescitte bir hutbe irâd eder. Efendimiz(s.a.v.) hutbenin bir yerinde Ahzâb Suresinin 23. ayetini okur ve Allah bu ayeti ile bizlere yiğitliğin tarifini verir. 

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” 

Şehadet, kulun ömrünü Allah yolunda kullanacağına dair verdiği sözdür ve ayetin beyanına göre savaşlarda Allah yolunda şehit olanlar bu sözlerini tutmuşlardır. 

Efendimiz(s.a.v.) bu ayeti okuduğunda mesciddeki birçok sahâbenin aklına Uhud gelir. Uhud’da şehadet şerbetini içen Hamza(r.a.), Mu’sab(r.a.), Abdullah b. Cahş(r.a.) gelir. Uhud’u yaşayanlar ayetin kastettiğini anlayıp hüngür hüngür ağlamaya başlarlar ama bu hatıralara şâhit olmamış, iman ile sonradan tanışmış kimileri, ayetin kimleri işaret ettiğini tam anlamazlar. İşte onlardan biri bir ara ayağa kalkar ve: “Yâ Resûlullah(s.a.v.)! Ayetin ‘Onlardan bir kısmı, sözlerini yerine getirip şehit oldular’ kısmını anladık, ki bunlar Allah yolunda şehit olanlardır. Peki, ya Resûlullah(s.a.v.)! ‘Sözlerini değiştirmeden bekleyenler’ kimlerdir? Bunlara örnek verebilir misin?” der. Efendimiz(s.a.v.) bu soruya hemen cevap vermez, soru sahibi sahâbe belki anlaşılmamıştır diye sorusunu bir daha tekrarlar, Efendimiz(s.a.v.) yine cevap vermez, hiçbir şey söylemeden minberden aşağı iner. Efendimiz(s.a.v.) kapıya doğru yürür ve tam kapıya varmışken karşısına yemyeşil bir elbise giymiş Talha b. Ubeydullah(r.a.) çıkar. Allah Resûlü(s.a.v.), Talha’yı(r.a.) görünce tebessüm eder ve cemaate dönerek: “Biraz önce bana soru soran kişi nerede?” diye sorar. Soru sahibi sahâbe ayağa kalkınca da ona döner ve: “İşte! Bana sorduğun sorunun cevabı. Şu yeşil elbise giymiş insana bak! İşte o, Allah yolunda şehâdeti isteyip ve o yolda verdiği ahdi değiştirmeden duran birisidir.” der. Efendimiz(s.a.v.) soru soran sahâbeye bu cevabı verdikten sonra cemaate dönüp Hz. Talha(r.a.) hakkında bir müjde daha verir: “Yeryüzünde yaşayan bir şehit görmek isteyen Talha b. Ubeydullah’a baksın.” 

Talha(r.a.) duydukları karşısında sevinçten uçacak hale gelir ve o günden sonra insanlar Talha’ya(r.a.) “Şehidü’l-Hayy / Yaşayan Şehit” demeye başlarlar. 

Talha bin Ubeydullah (r.a.) Hayatı Videosu - Hayalhanem

Yazar : Mehmet Yıldız

BENZER MAKALELER