Nehrevan (cehalet) Savaşı

Ana SayfaMakalelerSahabelerNehrevan (cehalet) Savaşı

HARİCİLER HANGİ SAVAŞTAN SONRA ORTAYA ÇIKMIŞTIR? 

HARİCİLİK NE DEMEKTİR? 

HZ. ALİ’NİN (r.a.) HÂRİCÎLERLE MÜCADELE YÖNTEMİ 

HZ. ALİ, HZ. MUAVİYE’NİN HALİFELİĞİNİ NEDEN KABUL ETMEMİŞTİR?

Efendimiz(s.a.v.) bir gün cihat dönüşü ganimet dağıtırken ilerde hâricîlerin başı olacak şahıs hızlıca cübbesini çeker ve “Âdil ol ey Muhammed(s.a.v.)!” der. Adamın cübbeyi çekmesiyle Efendimiz’in(s.a.v.) boynunda iz oluşur. Bunun üzerine Hz. Ömer(r.a.) kılıcını çeker ama Efendimiz(s.a.v.) müsaade etmeyip adama “Ben âdil değilsem kim âdildir?” der.

İşte Allah Resûlü(s.a.v.) bir gün o insanların ilerde neye dönüşeceklerini ve Hz. Ali’nin(r.a.) kimler ile mücadele etmek zorunda kalacağını bildiği için “Ali, ben Kur’an’ın tenzili için savaştım. Sen ise te’vili için savaşacaksın!” demiştir. Yani gün gelecek, birileri Kur’an’ı yanlış yorumlayacak ve Hz. Ali(r.a.) de bunlarla mücadele etmek durumunda kalacaktır. İşte bu insanlar Efendimiz’in(s.a.v.) “Namazlarını görseniz bizim namazımız namaz değildir dersiniz. Ne var ki onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Çünkü Kur’an kursaklarından inmemiş.” hadisindeki hitaba mazhar olanlardır. Onlar öyle güzel namaz kılacaklardır. Açlıktan, riyazetten elmacık kemikleri ortaya çıkacak, kitap okumaktan gözleri şişecektir. Ama Kur’an kursaklarından inmediğinden dinden çıkacaklardır. Birçok âlim burada beyan edilen zümrenin hâricî denilen grup olabileceğini bizlere nakletmiştir.

Hz. Ali(r.a.) döneminde Sıffîn’daki Hakem olaylarından sonra bir kısım insanlar Hz. Ali’yi(r.a.), başka bir kısım insanlar ise Hz. Muâviye’yi(r.a.) tutarken; diğer bir kısım ise iki tarafa da düşmanlık beslemiş, ne Hz. Ali’yi(r.a.) ne Hz. Muâviye’yi(r.a.) benimsemiş ve netice de ortaya “Haricîlik” diye bir grup çıkmıştır. Hâricîlik; hurûc etmek, çıkmak demektir ve bu grup kendilerini Hz. Ali’den(r.a.) üstün görerek “Ali’nin(r.a.) üstüne çıkan adamlar” mânasındaki isimleri ile kendilerine lider olarak Abdullah b. Vehb er-Râsib’i seçmişlerdir. Hâricîler, Hz. Ali(r.a.) ile Şam valisi Hz. Muâviye(r.a.) arasında yapılan Sıffîn savaşında, sorunun çözümü için tarafların birer hakem atamaları üzerine ortaya çıkmışlardır. Onlara göre Allah’tan başka kimsenin herhangi bir konuda hüküm verme yetkisi yoktur. Böyle bir yetkiyi kabul edenler kâfir olurlar. Bundan dolayı onların görüşüne göre sorunu hakemler aracılığı ile çözmeyi kabul ettiği için Hz. Ali(r.a.) de kâfir olmuştur.

Hz. Ali(r.a.) bir müddet bekledikten sonra hâricîlere düşüncelerinin yanlışlığını anlatması için tercüman-ı Kur’an olan İbn-i Abbas’ı(r.a.) gönderdi ve ona “Sakın onlara Kur’an ayetleri ile konuşma! Sünnetten deliller getir. Kur’an ayetlerinin çok yönü vardır, onlar bunu görmez!” dedi.

Tefsir ilminde, Kur’an’da geçen bir kelime farklı yerlerde farklı mânalara gelebilir. Kur’an ayetlerini bu farklı mânaları ile bulunduğu yere göre anlamaya çalışmayan kimse cinayet işleyebilir. Mesela “salât” kelimesi en bilinen anlamı ile namaz mânasına gelmektedir. Ama bu kelime Kur’an’da her yerde yalnız bu mânada kullanılmamıştır. Bazı yerde “duâ”, bazı yerde “fiilî destek” anlamında kullanılan bu kelimenin yirmiye yakın anlamı vardır. Eğer Kur’an’da bir kelime bu kadar farklı mânalara gelirken birisi de “Kur’an te’vil edilmez, Kur’an tefsir edilmez! Bir kelimenin mânası neyse yalnız odur!” derse o insan, Kur’an’ı anlayamaz ve kısır bir döngüde kalır. O yüzden Hz. Ali(r.a.), İbn-i Abbas’a(r.a.) “Haricîlere karşı hadislerle cevap ver, Kur’an ile cevap verme!” demiştir. İbn-i Abbas(r.a.) ise bu nasihatı tutsa da onları çevirmekte muvaffak olamamıştır. Hal böyle olunca Hz. Ali(r.a.) bir süre daha bekledikten sonra onların yanına kendisi gitmiş ve ortalarına oturarak kendisine bir Kur’an getirmelerini istemiştir. Kur’an gelince de “Ey Kur’an, hüküm ver!” diye seslenmiştir. Orada bulunanlar “Ya Ali(r.a.)! Ne yapmaya çalışıyorsun? Bu hüküm veremez. Ondan anladığımız ile biz hüküm çıkarırız.” deyince Hz. Ali(r.a.) ‘‘İşte ben de bunu söylüyorum!’’ diyerek Nisâ sûresi 35. ayeti okumuştur. “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin…”

Hz. Ali(r.a.) ayeti okuduktan sonra “Şimdi söyleyin bana, Allah(c.c.) karı koca arasındaki anlaşmazlık için bile hakem tayin ediyor da iki Müslüman grup birbirlerinin boynunu vuracaklarken onların arasında hüküm vermek için hakem tayin edilmez mi? Siz neden beni tekfir ediyorsunuz?” demiştir.

Hz. Ali(r.a.) bu açıklamaları yaptıktan sonra hâricîlerin yarısı olan altı bin kişi ikna olmuş ve Kûfe’ye geri dönmüştür. Ama dönenlerden hâlâ bir kısmı âdetlerini bırakamamış ve Hz. Ali’yi(r.a.) Dûmetü’l-Cendel’e hakem göndermeyecek zannetmiştir. Hz. Ali(r.a.) ise onların bu düşüncelerine yönelik bir gün hutbeye çıkmış ve “Sıffîn’da galip gelecektik. Cehaletiniz ile bizi Hakem Olayı’na mahkûm ettiniz. Ben başka hakemler önermeme rağmen Ebû Mûsâ el Eş’ari’yi(r.a.) seçtiniz. Bu yaşananların hepsi sizin yüzünüzden yaşandı. Siz bu kadar ısrar etmiş, ben de hakem tayin etmeyi kabul etmişken, şimdi siz ne yaparsanız yapın, ben mağlup da olsam verdiğim sözden dönmem!” demiştir. Bunun üzerine hâricîler tekrar “Hüküm yalnız Allah’ındır!” diye bağırmaya başlamışlardır. Bu hak olan ancak batıl kastedilen bir sözdür. Evet hüküm Allah’ındır ama bunu uygulayan hakemler olmak zorundadır. İşte o zâhirperest zihinler bunu anlamamış ve bu olaydan sonra Hz. Ali’yi(r.a.) kâfir ilan eden dört bin kişi Nehrevan’a giderek orada konaklamışlardır.

Aradan bir yıl geçmiş, Dûmetü’l-Cendel’de buluşup hüküm vermesi istenen hakemler bir araya gelmiştir. Ebû Mûsâ El Eş’ari(r.a.) “Muâviye(r.a.) ve Ali(r.a.) kanlı bir olaya karıştı. Biz en iyisi bu olaylara karışmayan yeni bir halife seçelim. Mesela Abdullah ibni Ömer(r.a.) halife olsun.” demiş ama Amr b. Âs(r.a.) bunu kabul etmeyip: “Osman’ın(r.a.) kanı ne olacak? Muâviye(r.a.) o kan için savaşa girdi. Bu yüzden biz Muâviye’yi(r.a.) halife atayalım.” diye ısrar etmiştir. Günlerce yapılan konuşmalara rağmen hâlâ bir netice elde edilemeyince en son Amr(r.a.) bir oyun kurgulayıp, Ebû Mûsâ’nın(r.a.) yanına giderek “Biz ikisini de azledelim. Şûra yeni birini seçsin.”demiştir. Ebû Mûsâ’nın(r.a.) bunu kabul etmesi üzerine ikisi birden mescide gitmişlerdir.

Gittiklerinde mescid ağzına kadar insan doluydu ve hakemlerin vereceği kararı bekliyordu. Bu esnada Amr(r.a.) ve Ebû Mûsâ(r.a.) hutbeye önce çıkma noktasında aralarında bir tartışma yaşadılar. Neticede Amr(r.a.), Ebû Mûsâ’yı(r.a.) ilk çıkmaya ikna etti ve Ebû Mûsâ El Eş’âri(r.a.) hutbeye çıkarak “Bu yüzüğü parmağımdan çıkardığım gibi Hz. Ali’yi(r.a.) de halifelik vazifesinden çıkarıyorum!’’ dedi. Amr(r.a.) ise ondan sonra hutbeye çıkarak “Ben de o yüzüğü parmağıma takıyorum ve Muâviye maktul halifenin varisidir, kanını talep etmektedir. Muâviye’yi halife tayin ediyorum!” dedi.  Amr(r.a.) sözünde durmamış ve anlaşmaya muhalefet etmişti. Ebû Mûsâ el Eş’ari(r.a.) ise bir köşede Amr’a(r.a.) lanet ederek ağlamaya başlamıştı. İşte Hz. Ali’nin(r.a.), iyi niyetinden ötürü Ebû Mûsâ(r.a.) hakem olmasın diye ısrar etme sebebi tam olarak buydu.

Haber Hz. Ali’ye(r.a.) ulaşınca Hz. Ali(r.a.) Hz. Muâviye’nin(r.a.) halifeliğini kabul etmedi ve ordu kurmak istedi. Ama Kûfe çok zorlu bir yerdi. Mekke veya Medine gibi İslâm tohumlarının atıldığı bir bölge değildi. O yüzden çeşitli milletten insanın toplandığı cehalet ile kaplanmış Kûfe halkı Hz. Ali’nin(r.a.) emrini ağırdan aldı ve Hz. Ali(r.a.) burada ordu toplamakta çok zorlandı. Nihayetinde zar zor kurulan ordu Şam’a doğru yola çıktı ama Hz. Ali(r.a.) yolda Nehrevan’da konaklayan hâricîlerin, Müslümanlara zulmettiğini işitti. Onların insanların yolunu kesip “Müslüman mısın, kâfir mi?” diye sorduktan sonra “Kâfirim.” diyeni serbest bırakırken “Müslümanım.” diyeni “Müslüman olsanız yanımızda olurdunuz!” diye katlettiklerini öğrendi. Hatta hâricîler Mu’sab bin Umeyr’in(r.a.) hidayetine vesile olan Mekke’nin demircisi Habbâb b. Eret’in(r.a.) oğlu ve hamile eşini de katletmişlerdi ve Hz. Ali(r.a.) bunu duyunca orduyu Şam’dan Nehrevan’a çevirerek hâricîleri yerle bir etti.

Yazar : Mehmet Yıldız

EN ÇOK OKUNANLAR

SON EKLENENLER

BENZER MAKALELER