Kötü Şeyleri De Allah Yaratıyorsa Neden Yaptıklarımdan Tamamen Ben Sorumluyum
Şer Kötü Bir Şey, Bunu Kabul Ediyoruz Ama Şerri De Yaratan Allah Değil Mi? Neden Tamamen İnsan Mesul?
Halkı şer (şerrin yaratılması) şer değildir, kesbi şer (şerrin kullanılması) şerdir. Şerre sebebiyet veren unsurun kaynağı insanın kendi nefsi olduğu için insan bu durumdan mesul olurken, o şerrin yaratılışında başka pek çok meyve ve neticeler olduğu için o şer güzeldir, hayırdır. Mesela bir bıçağı düşündüğümüzde o bıçak ile adam öldürülebilir. Peki sırf bıçakla adam öldürme var diye tüm bıçakların yaratılması şerdir, denilebilir mi? Elbette denilemez. Çünkü imkanât başkadır, vukuat başkadır. Aynı bıçakla yemek yapmak, meyve soymak gibi güzel eylemler de yapılabilir. İşte bu yüzden bıçağın yaratılması şer değil, o bıçağın nefsin istek ve arzularına yönelik kullanılıp şerre sebebiyet vermesi şerdir.Küçük bir şer için büyük hayırları terk etmek, büyük bir şerre sebebiyet vereceğinden bıçağın yaratılması şer değil aksine hayrın ta kendisidir.
Şimdi ateşin hayatımızda sebep olduğu pek çok güzelliği düşünelim. Yemek yapmaktan tutun da ısınmaya kadar birçok alanda hayatımızı kolaylaştıran bir unsurdur. Şimdi bir de evi yanan birisini düşünelim. Bu kişi için o olayda ateş ne kadar zararlıdır, değil mi? Peki bu kişi ateşin tüm faydalarını reddedip ateş kötüdür, diyebilir mi? Tabi ki diyemez. Çünkü burada ateşin kendisi değil, nefsin hizmetinde zararlı bir unsur olarak kullanılması şerdir. Özetle bize şer gibi görünen pek çok olayın içerisinde bizim göremediğimiz nice hayırlar gizlidir.
Vaktin birinde Musa (a.s.) Allah’a “Ya Rab ben, senin kaderinin tamamının hikmetli olduğuna iman ediyorum ama bunu idrak etmek istiyorum.” der. Allah Musa’nın (a.s.) bu cümleleri üzerine ona “Su kuyusunun oradaki ağacın arkasına geç ve orada gölgelenedur.” der. Musa (a.s.) ağacın arkasına geçer ve o sırada zengin olduğu her halinden belli olan atlı bir genç kuyunun oraya su içmeye durur. Zengin genç su içerken kuyunun kenarına içi altın dolu kesesini düşürür. O esnada oradan geçen küçük bir çocuk keseyi bulur ve cebine koyup yoluna devam eder. Zengin genç atına atlayıp giderken o sırada kuyunun yanına ihtiyar bir adam gelir ve kuyudan su içmeye durur. Zengin genç biraz zaman geçtikten sonra altın kesesini düşürdüğünü fark edip su kuyusunun bulunduğu yere geri döner. Kuyunun başında ihtiyarı gören genç, altın kesesini onun aldığını düşünür ve “Hey ihtiyar, aldığın altın kesesini hemen geri ver. O benimdi, düşürmüşüm” der. İhtiyar keseden de olaydan da bihaber “Ne kesesi ne altını evladım. Ben bir şey görmedim” diye karşılık verir. Zengin genç, ihtiyarın sözlerine inanmaz ve “Yalan söylüyorsun. Kesemi sen çaldın!” diyerek ihtiyarı silahıyla vurur ve öldürür.
Yaşanan olayın her anına şahit olan Musa (a.s.) “Ya Rab, gözümün önünde cereyan eden bu hadisede zahiren bir zulüm ve çirkinlik var gibi görünüyor. Ben bu işin hikmetini anlayamadım.” der. Allah Musa’ya (a.s.) işin hikmetini şöyle anlatır. “Atı olan zengin çocuğun babasının bir çiftliği, çiftlikte de işlerden sorumlu iki kâhyası vardı. O iki kâhyadan birisi zengin çocuğun öldürdüğü ihtiyar adam, diğeri ise altın kesesini alıp giden çocuğun babası idi. Vakti zamanında çiftlik sahibi, altını alıp giden çocuğun babasına çok zulmetti. Çalıştığının karşılığını vermedi ve onu işten kovdu. Ufak çocuk içi dolu altın kesesini alarak babasının emeğinin karşılığını aldı. Ölen ihtiyar adamın ise içinde “Çitliğin sahibini öldüreyim de çiftliğin başına ben geçeyim.” hırsı vardı. Zengin çocuk da ihtiyarı öldürerek babasının intikamını aldı. Zahirde (görünürde) çirkin ve zulüm gibi görünen olayda birçok adalet tecellisi vardı. İnsan bunu anlayıp bilemedi ama her daim bir bilen vardı.
Gelelim bu hikâyenin bize bakan yönüne. İnsan kendini kandırmayı çok sever. Başına hoşuna gitmeyen bir olay geldiğinde, parası elinden gittiğinde ya da ömrü sıkıntılar içinde geçtiğinde, geçmişte neler yaşadığına dönüp bakmaz.“Allah benden malımın zekâtını, ihtiyaç sahiplerine yardım etmemi istedi ama ben bu istediğini yerine getirmedim. Allah da benden bana ait olmayan o parayı aldı. Allah benden namaz istedi. Ben ise günümün bir saatini Allah’ın huzuruna gitmek için vermedim, ihmalkârlık ettim. Allah’ta bunun cezası olarak benden huzuru aldı ve beni sıkıntılar içinde bıraktı.”demez.
Kendini kendine bile gizleyerek “Ya benim kimseye bir zararım yok. Kalbim de temiz. Neden başıma böyle şeyler geliyor hiç bilmiyorum.” der ve kendini aldatır ama kaderi yazanı, hüküm ve hikmeti elinde tutanı asla!